15 Temmuz'un "şerefine"

Şerefine demeyelim de anısına...

Birçok şey yapabilirsiniz...

Binlerce çocuğa burs verebilirsiniz mesela; çocuklarımızı, dışı başka içi bambaşka, dini cemaat görünümlü suç şebekelerine muhtaç etmemiş, ellerine düşmekten kurtarmış olursunuz. Arada bir illiyet bağı olur.

Yurtlar yaptırıp devlete devredebilirsiniz; çocuklarımızı, her devirde başka bir kimlikle beliren o sinsi ahtapotun kollarından çekip alırsınız, anlamı olur.

Ama "tatil vermek" nedir?

***

En yüksek perdeden yapılan "Keh keh keh keh keh... Hoşuma gitmeyen proje 15 Temmuz... Heh heh heh heh heh..." -en iyi ihtimalle- "gaf"ından sonra bu çerçevede daha büyük densizlik yapılamaz diye düşünüyordum;

Ona rahmet okutanı yapıldı.

"15 Temmuz Demokrasi Zaferi şerefine 3 yıl tatil alana 15 yıl tatil hediye" ilanları yayınlanıyor birkaç gündür iktidara yakın gazetelerin sürmanşetlerinde!

***

Vakayı, bahsi geçen oteller zincirinin büyük bölümünün "hacizli" olduğundan mı tutup konuşalım...

Sahibinin, tescilli bir "dolandırıcı" olmasından mı tutalım...

İktidar medyasının, buram buram "seni bir kere daha aldatıyorum ey halkım" kokan bu kampanyaya para karşılığı aracılık yapmasından, yani suça yardım ve yataklığından mı?

Yoksa, bizim "darbe girişimi" sandığımız "15 Temmuz" felaketinin, ihanetinin, vahşetinin, "şerefine" deniz, kum, güneş, havuz keyfi yapılabilir bir hadiseye dönüştürülüp sulandırılmasından mı?

Neresinden tutmaya kalkarsak kalkalım elimizde kalıyor!

***

Bir yerlerde, sırf babası 15 Temmuz gecesi tankların karşısına dikildiği için yetim büyüyen çocuklar varken, "ohhhh 15 Temmuz şerefine yağlanayım biraz" mı diyecek mesela bu "hediye"nin talihlileri; biraz da sırtıma, biraz da baldıra bacağa, biraz da popoma...

Bir yerlerde, sırf  eşi, anası, babası, evladı, kardeşi, sevdiği 15 Temmuz gecesi bu devlete karşı işlenebilecek en ağır suçları işleyenleri engelleyebilirim düşüncesiyle kendisini sokaklara attı diye boynu bükük kalanlar, kanlı gözyaşı akıtanlar varken, "15 Temmuz şerefine bedava alkolsüz kokteyl"lerini mi yudumlayacaklar?

Suda deve güreşi mi yapacaklar arsız arsız?

Jetskiye binip adrenalin patlaması mı yaşayacaklar?

Kim bilir kaç evde, kaç "15 Temmuz şehidi"nin geride kalanlarının boğazından lokma geçmezken, düğümlenip kalırken her yudum; açık büfede aksırana tıksırana çatlayana kadar homini gırtlak yiyecekler mi "15 Temmuz'un şerefine"?

Devletin "omurgası"nı oluşturan kurumların içi tümden boşaltılmışken; aromatik yağlarla masaj mı yaptıracaklar bu vesileyle?

***

İnsanlığın bütün acıları, o acıları gram hissetmeyen ama o acıların sırtından geçinmeyi iyi bilenlerce kullanılmıştır, sömürülmüştür... Ne çok zalim, ne çok diktatör, ne çok hırsız, ne çok sahtekar, ne çok sapkın gerçek yüzünü bu acılarla maskelemiş, suçlarına bu acıları paravan etmiştir...

Ama bu aşağılık yöntemin bile bir üslubu, yolu, yordamı, raconu olur...

Biraz izan.

O çok bayıldığınız "normalleşme"yi azıcık da "etik değerler" için uygulamayı denesenize!

***

İdari bölünme, denge, denetleme

"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" etiketli "Başkanlık" sistemi yürürlüğe girer girmez, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle yapılan ilk düzenlemelerden birinin İçişleri Bakanlığı'nın görev tanımına "ülkenin idari bölümlere ayrılması"nı (da) içeriyor olmasını nasıl yorumlamak lazım?

Buna da mı "iyi tarafından" bakalım?

Yarın bir gün bakanlık;

İdari teşkilatlanması -her şeye rağmen- "ulus devlet" ve "merkezi otorite"ye dayanan Türkiye Cumhuriyeti'nin bazı bölgelerinin coğrafi koşulları, terörü, komşu ülkelerdeki savaş halini, demografik yapıyı vs. gerekçe göstererek "merkezden yönetilemez" hale geldiğini savunur ve bu belgeler için özerk yönetim modellerine geçilmesine karar verir yahut Cumhurbaşkanlığına böyle bir teklif sunarsa ne olacak?

24 Haziran gecesi Erdoğan dışında "konuşabilen" tek lider olan Devlet Bahçeli'nin "denge ve denetim"i frenleyebilecek mi, önü alınmazsa "eyaletleşmeye" kadar yolu olan bu ucu açık, yoruma açık "yetkilendirme"nin neticelerini?

Bunu bir art niyetle, imayla, fırsat bu fırsat lafımı sokuvereyim edasıyla sormuyorum; konu atı alanın Üsküdar'ı geçmesine yol vermeyecek kadar hayati olduğu için, at Üsküdar kapılarına dayanmadan tedbiren gerekli hukuki siyasi neyse ön hazırlıkların yapılması gerekliliğini vurgulamak için soruyorum.

Bizimkisi gibi egosantrik mesleklerde bile mevzu bahis vatankeni "biz demiştik", "biz uyarmıştık"lar cazibesini yitiriyor çünkü.

++++++++++

SORU-YORUM

---

Adnan Oktar ve tarikat, cemaat, örgüt, klan her neyse ona dahil olanlara dönük operasyon devam ediyor ve operasyon kapsamında, "kedicik" denilen, toplumun sapıkça yayınlarda, ultra bakımlı halleriyle, dans eder, güler, eğlenirken görmeye alıştığı kadınlar da gözaltına alınıyor... Toptancı bir dilin kullanıldığı haberlerde bu kadınlar da "suç örgütü üyeleri" olarak anılıyor ama ya soruşturma/kovuşturma ilerledikçe, tamamının olmasa da en azından bir kısmının tehdit, şantaj, cebir, şiddet ve belki birtakım bağımlılıklar yaratılarak istemleri dışında orada "köle" gibi tutuldukları kesinlik kazanırsa? Bu kadınlar "suçlu" mu yoksa "mağdur" mu olmuş olurlar işin sonunda? Ya, onları, hepimizin gözünün önünde cereyan eden sapkınlıktan kurtarmak için yıllar, yıllar, yıllar geçmesini bekleyen "yetkililer(!)"?

Yazarın Diğer Yazıları