156 Kara Harp Okulu öğrencisine dava

156 Kara Harp Okulu öğrencisine dava
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'nün darbe girişimine katıldığı belirlenen 156'sı Kara Harp Okulu öğrencisi, 8'i rütbeli 164 kişi hakkında Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açtı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimine katıldığı belirlenen 156'sı Kara Harp Okulu öğrencisi, 8'i rütbeli 164 kişi hakkında Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı.

İddianamede, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Harp Okulunda kursiyer olup, subaylık eğitimi gören askeri personelin Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'na helikopterlerle nakledildiği belirtildi.

Kara Harp Okulundan gelen, çoğunluğu astsubaylıktan subaylığa geçen sanıkların, darbenin başarılı olması için saat 02.00 sıralarında silahlı olarak karargaha geldikleri bildirilen iddianamede, sanıkların, askeri darbenin başarısız olduğunun kesin olarak anlaşıldığı saatlere kadar sivil halkın karargahı ele geçirmesine ve darbenin yönetildiği yerin düşmesine engel olmaya çalıştıkları ifade edildi.

İddianamede, Ankara'daki Kara Harp Okulunda olay akşamı saat 21.30 sıralarında içtima alındığı, kursiyer subay yaklaşık 400 kişinin bulunduğu okulda, bir gün sonraki Afyonkarahisar gezisi için kursiyerlerin hazırlıklara başladığı kaydedildi.

Okulda saat 22.30 sıralarında alarm verildiği, kursiyerlerin silahlarla kamuflajlı ve teçhizatlı şekilde Bozpark'ta topladığı, bazılarına mühimmat verildiği anlatılan iddianamede, bir albayın, buradaki kursiyerlere "hükümet bölücü terör örgütü ile anlaştığı için TSK'nın yönetime el koyduğunu, sıkıyönetim ilan edildiğini ve emre uymayanların şiddetli şekilde cezalandırılacağını" söylediği bildirildi.

İçtima alanında yarım saat kadar bekleyen kursiyerlerin önce ağaçlık alana sonra yemekhaneye götürüldüğü kaydedilen iddianamede, iki saat bekleyen kursiyerlerin saat 01.00 sıralarında aceleyle tören alanına çıkarıldığı, burada her biri 15 kişiden oluşan gruplara ayrıldığı aktarıldı.

Kursiyerlerin saat 02.00 ve sonrasında, Kara Harp Okulu Dekanı ve Kurmay Başkanının emri ile 15 kişilik her grubun başında bir rütbeli olacak şekilde helikopterlere bindirilerek silahlı, teçhizatlı, kamuflajlı şekilde Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'na gönderildiği anlatılan iddianamede, askeri darbede kimin hangi silahı kullandığının belli olmaması için bütün askeri karargahlarda silahların rastgele dağıtıldığı ifade edildi. 

HANGİ SİLAHLA KİM ÖLDÜRÜLDÜ?

Bu karışıklık dolayısıyla o gece silah kullanıldığı halde hangi silahla kimin öldürüldüğü veya yaralandığının tespit edilemediği kaydedilen iddianamede, teslim olan askeri personelin de kullandığı silahları topluca bıraktığı ve kayıt tutulmasını önlediği, böylece sanıkların gece boyunca sivil halkın üzerine korkutmak amacıyla silahla ateş etmelerine rağmen kimleri öldürdükleri veya yaraladıklarının kesin şekilde belirlenemediği vurgulandı. 

Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'na gelen kursiyerlerin gruplar halinde çevre güvenliğinde görevlendirildiği, sivil halkın karargaha girmesini önlemek ve içerideki askeri darbeyi yöneten güruhun güvenliğini sağlamak için karargah çevresine sevk edildikleri anlatılan iddianamede, her kursiyere bir miktar mühimmat daha verildiği, belli aralıklarla karargah çevresine dizilen kursiyerlerin başına da rütbeli askeri personelin geçtiği belirtildi.

"SAVUNMALARI DOĞRU DEĞİL"

Kursiyerlerin Kara Harp Okulunda bulundukları sırada askeri darbenin başladığını bildikleri, darbenin başarılı olmaması üzerine ifadelerinde, "askeri darbe olduğunu bilmediklerini, karargahı savunmak için getirildiklerini, kandırıldıklarını sabah öğrendiklerini” söyleyerek suçtan kurtulmaya çalıştıkları aktarılan iddianamede, bu sebeple sanıkların "kandırılarak karargaha getirildikleri" iddialarının doğru olmadığı kaydedildi.

Kursiyerlerin "okul nöbetçi amirinin nizamiyelere saldırı olduğu, okulun güvenli olmadığı ve güvenli bir yere götürüldüklerini söyleyerek Genelkurmay karargahına sevk edildiklerini", "Genelkurmay Başkanının rehin alındığı ve karargahı korumak için buraya götürüldükleri" veya "karargaha terör saldırısı olduğunun söylendiği" yönündeki savunmalarının da gerçek olmadığı ifade edilen iddianamede, "Şüphelilerin kandırıldıklarını iddia ettiği ancak onları kimsenin kandırmadığı, başından beri askeri darbe olduğunu bildikleri, gönüllü olarak helikopterlere binerek silahlı şekilde geldikleri, mensubu oldukları örgütün askeri darbesinin başarılı olması için ellerinden gelen gayreti gösterdikleri, sivillerin kasten öldürüldüğünü gördükleri, cesetleri taşıdıkları, meşru bir olayın içinde olmadıklarını bildikleri halde karargahtan kaçmadıkları anlaşılmıştır." denildi.

Sanıkların, "sivil halk katliamı yapmak için Genelkurmay Başkanlığına götürüldüğü ancak kursiyerlerin kullandığı eğitim tüfeklerine karargahtaki mühimmatların uymadığı" kaydedilen iddianamede, "helikopterlerle taşınan mermiler tüfeklere uygun olmadığı için Genelkurmay Karargahı'nı ele geçirmek isteyen sivil halka yönelik bir katliamın gerçekleştirilemediği" bildirildi. 

"Daha sonra da helikopterlerle taşınan mühimmatın dağıtıldığı, helikopterlerin bu katliamı gerçekleştirmek için sivil halkın üzerine ateş açtığı, bir kısım ölümlerden sonra korkan sivil halkın Genelkurmay Karargahı'nı boşaltıp dışarı çıkmak zorunda kaldığı" belirtilen iddianamede, "başkent Ankara'da topluca, aceleyle ve teçhizatlı olarak askeri bir kışladan çıkmanın ancak askeri bir darbe sırasında mümkün olduğunu her mantıklı kişinin bilebileceği" kaydedildi.

37'SİNDE BYLOCK

İddianamede, Kara Kuvvetleri Komutanlığının, sanıklardan, albay rütbesiyle Siirt 3. Komando Tugay Komutanlığında kurmay başkanı olarak görevli olan Erdoğan Kurt'un, önceden Kara Harp Okulu Anafartalar Tabur Komutanlığı görevini icra ettiğini, 15 Temmuz'da askeri darbe teşebbüsüne destek vermek maksadıyla sivil aracıyla saat 01.30'da Kara Harp Okuluna geldiğini, personelle helikoptere binip Genelkurmay Başkanlığına intikal ettiğini bildirdiği ifade edildi. 

Sanıklardan Muhammed Veli Karaboğa ve İsmail Tunç'un üst aramasında birer, Sedat Ayvaz'ın okuldaki odasında iki, Murat Orbay'ın Tandoğan Orduevindeki eşyaları arasında bir adet 1 ABD doları olduğu bildirilen iddianamede, 37 sanığın ByLock kullandığı, bir kısmının ise anne, baba ya da kardeşlerinin bu programın kullanıcısı olduğunun belirlendiği aktarıldı.

Yine sanıklardan 7'sinin Bank Asya'da kendi adına, bir kısmının ise yakınları adına hesaplar bulunduğu ifade edilen iddianamede, bazı şüphelilerin yakınlarının Kanun Hükmünde Kararname ile kamudan ihraç edildiği, sanıklardan Bayram Altunbaş'ın kardeşinin FETÖ yöneticilerinden İsmet Aksoy, sanık Emrullah Kaya'nın kardeşinin Ali Çelik, sanık Ümit Hamarat'ın ise yine FETÖ yöneticilerinden Reşit Haylamaz ve Selman Kuzu ile cep telefonu görüşmelerinin tespit edildiğine dikkat çekildi.

İddianamede, sanıklardan 9'unun FETÖ'ye bağlı kurumlarda çalıştığı, kimi sanıkların yakınlarının da buralarda görev yaptığı bildirildi.

İSTENEN CEZALAR

İddianamede sanıkların "anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsin yanı sıra "terör faaliyeti çerçevesinde, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme" suçundan 9'ar aydan 4 yıl 6'şar aya kadar mahkumiyetleri istendi.

Sanıklardan Erdoğan Kurt'un ise "askeri komutanlığı gasp" suçundan ayrıca müebbet hapsi talep edildi.

Mahkemede, 2 Mayıs 2017'de başlayacak yargılama ve 18 Mayıs'a kadar devam edecek.