1618 sayılı yeni TÜRSAB Kanunu taslağı hakkında (2)

Geçen hafta 1618 sayılı Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Kanunu yeni taslağı ile ilgili belli bir süreye yayılmaya çalışılan ve bu süreçte tüm üye seyahat acentelerinin görüşlerinin e-posta yöntemi ile merkezde toplanmasını doğru bulmadığımı belirtmiştim. Yüz yüze yapılan görüşmelerin yerini hiçbir teknolojik gereçle şu aşamada aşmak mümkün değil. Öncelikli olarak Türkiye’de bu yeni 1618 sayılı kanun taslağının içerisine konulan ve bu değişikliğe gerekçe olan konuları irdelememiz gerekiyor.
1) İstanbul’da faaliyet gösteren bazı seyahat acentelerinin veya acente olmadıkları halde insanlardan yurtdışı gezilere götürmek vaadi ile paraları toplayıp daha sonra ortadan kaybolan,
2) Yurtdışı geziler sırasında geziyi organize eden firmanın yetersiz organizasyonu yüzünden kaynaklı müşteri mağduriyetleri,
3) Firmaların yaptırmaları zorunlu olan seyahat sigortalarını yaptırmamaları veya yaptırsalar da bir olumsuzluk olduğunda hiçbir işe yaramayacak oranda bir sigorta bedeli ile sigortalanmaları v.b olumsuzluklar...
Yukarıdaki birkaç misalden aslında üzerine gidilmesi ve denetim altına alınması gereken faaliyetlerin, “yurtdışı geziler organize eden seyahat acenteleri”  olduğu anlaşılıyor. Buradan hemen akla şu soru geliyor, ülkemizde yurtdışı gezileri organize den kaç tane A Grubu işletme belgesi sahibi seyahat acentesi var? Tam rakamı bilmemekle birlikte bu sayının 100’ü geçeceğini sanmıyorum.
O zaman da insanın aklına hemen, sayıları 100’ü geçmeyen bir grubu denetlemek bu kadar kolayken veya bunların yurtdışı gezi organizasyonu yapanları için ayrıca bir “lisans şartı” getirmek daha kolay bir çözüm iken, neden sayıları 6 binden fazla seyahat acentesini de içine alan bir çalışmaya gidilmek isteniyor? Eğer Almanya’daki tur operatörlüğü sistemini Türkiye’ye uyarlamaya çalışırsanız bu daha baştan büyük bir hata olacaktır. Öncelikli olarak Türkiye’deki A Grubu İşletme Belgesi’ne sahip seyahat acenteleri, mevcut uygulamaya göre hem yurtiçi hem de yurtdışı geziler organize edebilirler. Ama Almanya’daki sistemde, gezileri organize eden tur operatörü ve onun organize ettiği gezileri satan seyahat büroları ve evlerini ofis gibi kullanarak çalışan şahıs firmaları vardır. Bunlar aynı paket bilgisayar sistemini kullanarak kendilerine kim fazla komisyon öderse o tur operatörünün gezi paketlerini satmaktadırlar. Her şeyin ve faaliyetin “kayıt altında” olduğu bir ülkede bu sistem yürüyebilir, Ama ülkemizde parası olan herkesin istediği her işi yapmak gibi “bir özgürlük ve liberal ekonomi anlayışı” hakim olduğu sürece, bu yeni uygulama “şekilsel olarak Alman tur operatörlüğü sistemine benzetilmeye çalışılan bir girişimden öteye gidemeyecektir”. 
Turizm ile ilgili konularda iyi niyetinden kesinlikle şüphe etmediğim TÜRSAB başkanı Sayın Başaran Ulusoy’un ve yönetiminin bu işi aceleye getirmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Ülke ekonomimize doğrudan girdi, ancak ve ancak ülkemize tatile gelen turistlerin katıldıkları “gezi faaliyetlerine” ödedikleri paralarla sağlanmaktadır. Bu faaliyetleri organize eden A Grubu İşletme Belgeli seyahat acentelerinin haklarını yememek gerekli. 
Eğer bu ülkeye turist getiren tur operatörlerinin getirdikleri turistlere, gezi programlarını turistler bu ülkeye gelmeden önce ülkelerinde satma hakkını da verirseniz, o zaman turizm girdilerinin hep beraber “Ruhuna Fatiha” okuyabiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları