2-B Yasası nasıl uygulanacak?

Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer tarafından “Anayasa’ya aykırı olduğu” gerekçesiyle “veto edilen” ve kamuoyunda “2-B Yasası” olarak bilinen, ormanlık arazilerin Orman Bakanlığı elinden alınıp Maliye Bakanlığı’na devrini öngören yasa yine gündemde. Özellikle de “29 Mart yerel seçimleri öncesi” gündeme getirilmesi de manidar.

Geleneği olan devletlere baktığımızda, hükümetlerin sağ, sol veya muhafazakâr kanattan olmalarına göre devletin hedeflerinin, anayasa yorumunun değişmediğini, korumak ve daha ileriye götürmek için yemin ettikleri değerleri bir çırpıda unutmadıklarını görüyoruz. Sanıyorum “devletin bekası demek de” bu anlamda kullanılıyor olmalıdır.

Çoğunlukla yapıldığı gibi, ön çalışmaları ayrıntılı şekilde yapılmadan özellikle de devletin elinde bulunan toprakların çok aceleci şekilde bölgesel ve ekonomik şartlar göz ardı edilerek, hepsini aynı kapsama, yani 2-B Yasası kapsamına alıp yasal değişikliğe gidilmesi ileride çok büyük sorunları beraberinde getirecektir.

Turizm faaliyetlerinin yoğun olarak görüldüğü Ege ve Akdeniz bölgelerindeki 2-B kapsamında olan binlerce dönüm arazi, “yabancılara toprak satışı kanunu değişikliğiyle birlikte adi sözleşmelerle veya iş takipçiliği yapan avukatlara vekâletname verilerek yabancılar tarafından satın alındı”.
Dolayısıyla 2-B Yasası’nın bugünkü şekli ile uygulamaya konulması, Anayasa’ya aykırı olarak devam eder bir hal alacaktır. Belki özünde gerçekten orman köylüsünün yararına olabilecek bu yasal değişiklikler, bölgesel farklılıklar gözetilmeden ve yasal değişikliğin sonuçlarının yansımasının nasıl olacağı tahlili yapılmadan uygulamaya konulacak olması karşımıza büyük keşmekeş çıkaracağa benziyor.

Turizmle hiçbir rantsal anlamda ilişkisi olmayan Kastamonulu orman köylüsü ile turizmin hemen her alanında faaliyet şansına sahip olan Muğlalı orman köylüsünün aynı 2-B Yasası kapsamında değerlendirilmesi, baştan Anayasa ihlali olarak algılanmalıdır.

Çünkü, halihazırda elindeki orman arazisini “muhtar senedi” ile yerli ve yabancılara satan Muğlalı bir orman köylüsü ile bırakın toprağını satmayı, orman toprağı zarar görmesin diye elinden gelen her şeyi yapan bir Kastamonulu orman köylüsüne aynı hakların verilmesi, basitçe değerlendirildiğinde tüm orman köylülerine “eşit davranılıyor” olarak algılansa da, bu hakkın elde edilmesinden sonraki süreçte orman köylüsünün nasıl davranacağının da bir yasal düzenleme ile garanti altına alınması gerekmektedir.

Kâğıt üzerinde sahibi her ne kadar Türk vatandaşları görünse de, aslında sahipleri yabancı olan binlerce dönüm orman arazisi mevcut.

Buradan tekrar uyarıda bulunmak istiyorum, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki orman arazilerinin 2-B kapsamına alınması, devletinin kendisine verdiği hakları devreden bir orman köylüsünün ikili anlaşmaları incelenmelidir. Bu inceleme yapılmadan yapılacak bir yasal değişiklik sorunları çoğaltacaktır. Toprak üzerindeki egemenliği devlet tarafından tescillenen bir orman köylüsünün, bu egemenlik hakkını “devretmeyeceği garantisi de” alınmalıdır.

Bu taahhüt alınmadan yapılacak yasal değişiklik Ege ve Akdeniz bölgelerindeki binlerce dönüm arazinin yabancıların eline geçmesini daha da kolay hale getirecektir.

Yazarın Diğer Yazıları