2010 virüsüne ne ad verelim?

Öncelikli olarak Asya ülkelerinde görülen “Sars ve Kuş Gribi Virüsü” derken geçtiğimiz yıldan itibaren Latin Amerika ülkelerinde görülmeye başlayan meşhur “Domuz Gribi Virüsü” ile tanıştık. Ülkemize gelmesi pek uzun sürmedi, zaten (şahsen biyolojik bir silah olduğuna inandığım bu ve benzeri virüslerin) bilinçli olarak laboratuvar ortamlarında genleri ile oynandığına ve insandan insana en kolay solunum yolları ile geçme, kısa sürede yayılma gibi “üstün özellikleri” nedeni ile “grip virüsünün” seçildiğine inanıyorum.
Çağımızda ülkelerin işgal edilmesinde üç değişik yöntem uygulanmaya başlandı.
1. Uluslararası kuruluşları örneğin “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi”ni ikna edip silahlı müdahalede bulunma.
2. Borsaların açılmasını destekleyerek hisselerin büyük çoğunluğunu ele geçirip spekülatif olayları da kullanıp “yapay ekonomik krizler” çıkarmak.
3. Ülkelerde kaos ortamı yaratacak düzeyde “özel virüsler üreterek” hastalıklar türetmek.
Bugüne kadarki gözlemlerimiz gösterdi ki; Ülkemizde ancak hastalıklar ortaya çıktıktan sonra tedbir alınmaya çalışılıyor ve en büyük sorunu da Sağlık Bakanlığı ile diğer bakanlıklar arasında hiçbir koordinasyonun olmadığında görüyoruz. Oysa ki, dış kaynaklı olan her konuda Sağlık Bakanlığı özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Dış Ticaret ve Gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanlıkları ile işbirliği ve koordinasyon içerisinde olmalıdır.
2009 yaz sezonundaki tecrübelerimiz gösterdi ki, sadece Sağlık Bakanlığı personeli ile olayları çözmek mümkün olmamaktadır. Dalaman Bölgesi’nde yaşanan “Domuz Gribi Şüphesi” vakalarında başlangıçta çok büyük sorunlar yaşanmış olup, Dalaman Havaalanı’ndan başlayarak büyük bir organizasyonluk örneği sergilenmiştir.
Yüksek ateşi olduğu için diğer gelen yolculardan ayrılan insanların kontrol edilecekleri alanlar çok kısıtlı kalmış, sağlık personeli büyük bir belirsizlik yaşamıştır. Kısacası yapılacak işlemin ne olduğunun açık olarak bildirilmemesi yüzünden, yabancı turistlerin karşısında haklı iken haksız duruma düşürüldük. Sağlık personelinin bir kısmı “kan almamız gerekli” derken, diğer bir kısmı  “hayır gerek yok” dediğinde, bu durum tur operatörlerini yolcularının karşısında büyük sıkıntıya sokmuştur.
Karantina alanlarının çok küçük olması, havaalanından sonraki aşamada hastanelerde yapılacak uygulamaların ne olduğu konusundaki kafa karışıklığı, yabancı tur operatörlerine sürekli farklı uygulama yöntemleri ile açıklama yapılması yüzünden bu süreç iyi yönetilememiştir.
Özellikle havaalanlarında tüm yetkililerin yaşanan deneyimler ışığında tur operatörü temsilcilerinin görüşleri de alınarak bir yapılanmaya gitmeleri gerekmektedir. Bu yapılanmanın oluşması için, illa bir hastalığın çıkmasını beklemek en büyük yanlış olur. Şimdiden 2010 senesinde aynı sorunların yaşanmaması için tüm sektörlerin bilgilendirilmesi yoluna gidilip, turizm sezonu başlamadan alınacak önlemler paketi ayrıntısı ile açıklanmalıdır.
Yaşananlar gösteriyor ki, her yıl yeni bir genetiği ile oynanmış virüs piyasaya sürülecek, etkileri, ne kadar öldürücü olduğu gözlemlenecek ve daha güçlüsünü yapmak için uğraşacaklar. Bu bilinç ve öngörü ile hareket edilirse ülkemize gelebilecek zararları azaltabiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları