2016'dan karamsar beklentiler!

Size umut dolu bir yazı kaleme almak isterdim ama maalesef. Yaşananlar yaşanacakları yansıtır. Tüketilen yalnızca ekonomik kaynaklar olsa "canımız sağ olsun" der geçerdik. Ancak dinî ve millî değerler de fütursuzca harcanıyor. PEW Research Center'in araştırmasına göre Türkiye'de "din, hayatımda çok önemli" diyen insanların oranı yüzde 56. Birkaç yıl önce yüzde 70'ler düzeyindeydi. ABD'de bile bu oran yüzde 53...

Büyük Türkiye olamadık ama küçük Amerika olduk! Karamsar bir pencereden 2016'yı şöyle görüyorum:

Putin yönetimi, 70 yıl önce Türkiye'yi NATO'ya mecbur bırakan yanlışları tekrarlar. Rusya fırsat oluşturup kendi kamuoyunu rahatlatacak silahlı bir karşılık vermezse gerginlik devam eder. Krizin yıkıcı etkileri hem Rus hem de Türk tarafında daha belirgin hissedilir. Suriye'deki paylaşım çatışmaları ilişkilerin düzelmesinin önüne geçer.

Irak ve Suriye ile gerilim hat safhaya çıkar. Erbil bağımsızlık ilan eder. Bağdat yeni devleti tanımaz ve saldırı pozisyonu alır. Erbil'in yardım çağrısı üzerine Türk ordusu sınırın karşı yakasına geçer. ABD'nin baskısıyla Kürdistan devletinin tanınması ertelenir. Bölgede tansiyon yükselir.

Irak'la gerginlik yaşanırken eş zamanlı olarak Türkiye, Türkmenleri korumak ve Fırat'ın batısına ilerleyen PYD'yi durdurmak amacıyla bölgeye asker kaydırır. Rus ve Suriye rejim güçleriyle dolaylı çatışmalar yaşanır.

AB, NATO ve ABD Türkiye'nin yanında görünmekle birlikte yeni bir dünya savaşı çıkmaması için Ankara'yı farklı tonlarda uyarır. Dış müdahaleler ve içeride demokrasiyle bağdaşmayan uygulamaları nedeniyle AB ile ilişkiler kopma noktasına gelir ama kopmaz.

İsrail ve Mısır'ı yanımıza alma çabaları olumlu karşılık görmez. Arap Baharı sürecindeki hataların üstüne İsrail'le 'dostluk' çıkışı Arap sokağındaki Erdoğan hayranlığını yerle bir eder. Kabe'de namaz ve Gazze'ye muhtemel bir ziyaret dahi bu yıkımı engelleyemez.           

Savaş atmosferi içerde AKP lehine ortam oluşturur. Büyük devlet olmayı komşularına saldırmakla eş tutan zihniyet kamuoyundaki millî duyguları köpürterek günahları örtmekte kullanır.

Dış politikadaki savaş havası yüzünden MHP (yönetiminde bir değişiklik olmazsa), AKP'nin uydusu konumundan kurtulamaz. Milliyetçi camiada alternatif arayışlar hızlansa da bu arayış merkezde bir parti oluşumuna doğru evrilir.

CHP de mevcut haliyle düşe kalka yoluna devam eder. Rusya ve Suriye krizlerinin yanısıra HDP'ye uygulanacak baskılar karşısında da tavır almakta zorlanır.

Yeni anayasa çalışmaları ilk 3 madde ve başkanlık konusunda tıkanır. Zaten gerginleşen siyasi ortam nedeniyle anayasa komisyonu çalışamaz hale gelir.

Terör giderek tırmanır. Özerklik tahrikleri yoğunlaşır. Hükümet 1993 yöntemlerine sarılır. Bu kez köy ve mezraların boşaltılması yerine Diyarbakır Sur ilçesi örneğindeki gibi şehirlerdeki gettolar silah zoruyla yıkılarak zoraki kentsel dönüşüm uygulanır.

HDP'li vekilleri yargılama furyası başlar. Ortam daha da gerginleşir. Hükümet, Öcalan'ın ev hapsine çıkarılmasını gündeme getirse de bölücü eylemler durmaz. Devletin, Öcalan eliyle Kürt siyasetini kontrol yeteneği zayıflar. İmralı, Kandil ve HDP arasında "güç kimde" oyunları hızlanır.

"Paralelle mücadele" artar. Cemaatin ileri gelenleri yurt dışına çıkmak durumunda kalır. Sivil bürokrasi parti otoritesi karşısında iyice silikleşir. Hükümet sivildeki başarısını asker üzerinde tekrarlamak ister. Savaş ortamı yüzünden askerden buna fazla bir itiraz yükselmez. Artık paşalar da parti teşkilatı referansıyla atanma noktasına gelir.

Elbette iyi şeyler de olur. Seçmenin beklentilerini karşılayacak muhalefete ihtiyaç belirginleşir. Bu durum hem CHP hem de MHP'yi derlenip toparlanmaya zorlar. Aksi halde merkezde yeni bir oluşum her ikisini de silip süpürür.

Elbette yukarıdaki her maddenin alternatifleri vardır. Ancak şu gerçek değişmez; biz yılgınlığı üzerimizden atmaz ve kendimizi gelmezsek, geleceğimiz düzelmez.

Yazarın Diğer Yazıları