21. Yüzyıl’da  Atatürk’ü anlamak / Tahsin Ataizi

21. Yüzyıl’da  Atatürk’ü anlamak / Tahsin Ataizi

TAHSİN ATAİZİ - tahsinataizi2009@gmail.com

İngilizlerin meşhur tarihçisi Arnold TOYNBEE, “ Bir Milletin Yeniden Doğuşu” adı altında Atatürk’ü anlatan Lord KİNROSS ve Prof. Dr. Bernard LEVİS idi. Atatürk’ü Churchill DeGauille ile karşılaştırmışlardı. Her üç tarihçi de, Churchill Degouille’ün ikinci Dünya Harbi’nde kendi milletlerini badirelerden kurtarırken, hem İngiliz ve hemde Fransız toplumunun önemli konularda meselelerini halletmiş topluluklar olduğunu belirterek Atatürk’ün birinci Dünya Harbi ve sonrasında Türk Milleti’ni büyük felaketlerden kurtarırken Türk milletinin içinde bulunduğu büyük zorlukları ve olumsuzlukları belirterek, bu üç lider içinde Atatürk’ün daha büyük işler yaptığının ve iki lider içinde mukayese edilmeyecek kadar büyük asker ve devlet adamı olduğunu belirtmişlerdir.  Bilhassa Lord KİNROSS kitabına da atıfta bulunarak dile getirdiği “ Atatürk’ün bir nevi Türk milletinin yeniden doğuşunu sağladığını, sömürülmüş, yoksul kalmış, eğitilmemiş Türk Halkı’nı yeniden hayata kavuşturarak onun çağdaş bir millet haline gelmesini sağlamıştır.”

Atatürk sadece aydın-asker vatan kurtarıcısı ve önder-lider devlet kurucusu değil O, aynı zamanda düşünürdür. Gençlik yıllarından itibaren, kendisini adadığı ve mesaisinin tümünü ayırdığı ülkesinin sorunları üzerine düşünmekte, çözüm aramaktadır. Bu konuda bulduğu çözümlemeleri, yönetimin uyguladığı yanlış politikaları, devletin sorumlu bir görevlisi olarak hiçbir duraksama ve çekinme göstermeksizin devletin sorumlu makamlarına ulaştırmaktadır.  Sofya’daki Askeri Ataşeliği, Yıldırım ordularındaki görevleri sırasında ve nihayet Anadolu’ya geçerek ülke ve ulusunun yazgısını eline aldıktan sonra İstanbul’daki yönetime yazdığı yazılar yayınlamıştır ve bunlar sahip olduğu görev sorumluluk ciddiyetinin en çarpıcı örneklerini oluşturmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, gençlik yıllarından beri planladığı ve özlemini duyduğu çağdaş ve uygar boyutlarda devlet ve toplum yapısına dayalı yeni bir Türk devleti kurmanın yolunun, öncelikli olarak ülkesini işgal eden emperyal güçlere karşı özünde bağımsızlık ve özgürlük yatan ulusal boyutta savaş vermekten geçtiğinin bilincindedir. İşte 1919–1922 yılları, yokluklar, sıkıntılar içinde silah teknolojisinde çağın doruğunda örneklerine ve modern ordularına sahip güçlere karşı verilmiş onurlu savaşı içermektedir.

Atatürk’ün arkadaşlarıyla birlikte Türk Milleti’ne dayalı olarak kurduğu milli devlet, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türk Milleti’nin muasırlaşma mücadelesini başlatmıştır. Türklüğü ile o kadar övünen o büyük insan, birlikle Milli Mücadeleyi yürüttüğü ve Cumhuriyet’in kuruluşuna katkısı olan herkese, etnik kökenine bakmadan anayasa ve yasalar indinde her alanda eşitlik tanımıştır. Biz bu günlere kardeşçe bu ülkenin bütün imkânlarından eşit bir şeklide faydalanarak geldik.

Bu günlerde ise milliyetçiliği kötü göstermek neredeyse bir moda haline gelmiş bulunuyor. Atatürk’ün, milliyetçilik anlayışını hiçbir zaman şovence dile getirmemiş ve ülkemizde yaşayan etnik kökeni ayrı insanları üzecek herhangi bir tavır ve davranışa girmemiştir. Bu milli duygunun ne kadar insani duygularla dolu olduğunu, asla dinci, ırkçı ve sosyalist olmadığını; çağdaşlaşmaya, demokrasiye ve barışa yönelik bir duygu olduğunu, yaptığı konuşmalar ve eylemlerle herkese göstermiştir. Bu güzel duyguları bugün yanlış yorumlamaya kalkan çevreler, ya iyi niyetten yoksundur veyahut Atatürk’ü bilmemektedir.

Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk, Türk Milleti için tespit ettiği şu iki hedefe varılmasını istemiştir:

  1. Türk Milleti’ni cehaletten kurtarmak için başlattığı çağdaş ve laik eğitim sisteminde mutlak başarı,
  2. Eğer bu ülkeyi yönetenler insanın ortaya koyduğu bu vizyonu iyi takip etmeleri. Eğer bu vizyon iyi takip edilseydi bu günkü sıkıntılar büyük ölçüde olmazdı.

Çok sevdiği milletine tarihinin en karanlık döneminde elinde tutarak onurlu bir mücadele vermesine, çağdaş demokratik bir cumhuriyet kurarak uygarlık alanında hamleler yapmasını sağlayan Atatürk’ü biz anlayabildik mi? Her şeyden evvel Atatürk’ü anlayabilmek için O’nu okumak lazımdır. O, karanlık günlerin bir hikâyesi olan eşsiz eserini, Yani Nutuk’unu Söylev ve Demeçlerini; Tamim, Telgraf ve Beyannamelerini; Medeni Bilgilerini, askerlik hayatı boyunca Not Defterini, çok sevdiği milleti için kurduğu Cumhuriyet’in inkılaplarını milletine anlatmak için yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarını, Büyük Millet Meclisi’nin her yıl açılış konuşmasında ülkenin her alanda yaptığı hamleleri anlatan, analiz eden ve yapılması gerekenleri izah eden konuşmalarının bulunduğu Meclis Zabıtlarını, O’nu anlamak için mutlaka bu eserleri okumak gerekir.

ATATÜRK DEVRİMİ EN GENİŞ BOYUTTA TOPLUMSAL BİR DEĞİŞİMDİR

Atatürk’ün yaşamının on beş senelik kesimine (1922–1937)  Batıda dört yüz yıllık mücadelelerden Reform, Aydınlanma ve Sanayi Devrimlerini sığdırmıştır.  Bu nedenle Batılı tarihçiler bunu “ Türk Mucizesi”  diye adlandırırlar ki bu doğru bir saptamadır. O’nun liderliğinde gerçekleştirilen eylemle,  Cumhuriyet öncesi devleti ve toplumu oluşturulan tüm kurumlar çağın gereklerine uygun evrensel değerlerle donatılarak daha ilerlemiş ve genişlemiş konuma getirilmiştir. Bu nedenle, bu eylem devrimdir ve gerçekleştirenin adıyla anılır: Atatürk Devrimi.

Birey ve toplum Atatürk’ün ilgi odağını oluşturmaktadır. Toplum bireylerden oluşur, eğer bireyler iyi eğitilir yetiştirilirse bu toplumsal ilerlemenin yükselişini ivmesini oluşturacaktır. Bu nedenle devrimin odağında birey durmaktadır. Atatürk ilkelerine dikkat edilirse her ilke kendi alanında bireye sahip olması gereken hakları ve özgürlükleri kazandırmıştır.

DEVRİM TARİHİ VE TOPLUMSAL BİLİMİ AÇISINDAN ATATÜRK

Toplumlar emperyalizm karşısında güç, hak ve eşitlik görmek istiyorlarsa, ilk önce çağdaş uygarlığın dışında bırakan bağlantılardan kendilerini koparmak zorundadırlar.

DEVRİM TARİHİ ( REVOLUTİON)

Devrim, ulusu ve toplumsal çevreyi hazırlayarak yapılır. Devrim eylemlerinde dikkat edilecek nokta, insan toplumlarının dileklerini, düşüncelerini tanıdıktan sonra, onlara yenilikleri benimsetebilmektedir. Evrim ( evolution)  tezinde çeşitli görüşler vardır. “ Toplumların kendi kuralları içinde ilerleme ve gelişme sürecinde olması” şeklinde ifade edilir. Devrim, ( revolution) kavramı da aynı şekilde değişik ve kapsamlı anlamlar içermesine karşın “ toplumların siyasal, sosyal, ekonomik kısaca yapısal ani şiddetli değişimini” içermektedir.

SONUÇ:

“ Atatürk; Uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi olağanüstü reformlar gerçekleştirmiş bir devrimci sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan bir lider, insan haklarına saygılı dünya barışının öncüsü, bütün hayatı boyunca insanlar arasında renk, din ve ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”