24 Haziran'ın perde arkası-3 Muhalefet nasıl kaybetti?..

Hiç kuşku yok; seçim muhalefet için hezimet olsa da, 24 Haziran'ın toplumsal, siyasal ve psikolojik açıdan büyük yararları, AKP dışındaki partilere de önemli uyarıları oldu...

Uzun yıllardır AKP'nin hep kazandığı seçimler yüzünden umutları tükenen, dayanakları yıkılan ve azimleri kırılan milyonlarca insan tutunacak yeni "dal"lar bulunca üzerlerindeki ölü toprağını bir nebze olsun savurdu ve yollara, meydanlara döküldü...

CHP'nin son yıllarda hep yenilgi yaşamasının ardından Muharrem İnce, kitlelerin bağrında küllenmiş ateşi yeniden alevlendirdi, İYİ Parti "merkez" için umut olmaya çalıştı, Milli Görüş'ün Saadet'i ise kitlelere yeni mesajlar vererek fark yaratmak için çırpındı...

Peki; yeni seslere ve söylemlere rağmen, meydanlardaki kalabalıklarla ilk kez enerji yükselten, umut artıran, heyecan yaratan muhalefet partileri neden kaybetti?..

Kimse kendini kandırmasın; oyları arttırmak, fazla vekil çıkartmak ve "baraj"ı geçmek gibi savunmalar 16 yıldır iktidarı bırakmayan bir parti karşısında teselli ikramiyesi olmaktan öteye gidemez... Çünkü siyaset başlı başına iktidara gelmek sanatıdır...

***

CHP'yi sarsan çıkmaz !..

CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, AKP'li Erdoğan karşısında yüzde 30'u aşkın oy alabilirken, ne şaşkınlık ki, toplumsal muhalefetin zirve yaptığı, milyonların meydanları doldurduğu bir süreçte cumhuriyeti kuran parti yüzde 22'ye kadar düşerek bir kez daha hayal kırıklığı yarattı...

Ne yazık ki "gerçek tabanı"nı tasfiye etmekle eleştirilen CHP, son vekil listeleriyle de kitleleri kucaklayamadı... Vekillerin çoğunu kimse tanımıyor... Seçmenin karşısına tabandan gelmiş isimlerin çıkartılamaması CHP örgütlerinde büyük yılgınlık yarattı...

Tuhaf değil mi; memleket işsizlikten, açlıktan, iflaslardan ve sosyal kaostan yakınırken, neredeyse herkes AKP'nin tüm icraatlarından şikayetçiyken Muharrem İnce'ye oy veren yüzde 8'lik bir kitle Atatürk'ün partisinden desteğini esirgedi!..

Sosyolojik olarak araştırılması gereken bu paradoksun perde gerisindeki "çıkmazlar" da ayrı mesele;

Ana muhalefet, İnce'nin yarattığı enerjiyle meydanlarda vardı ama sokaklarda etkili biçimde yoktu... Dikkat çekici, şaşırtı ve herkese mesaj verebilen propaganda malzemelerine pek rastlanmadı...

Meydanları hınca hınç dolduran Muharrem İnce'nin propaganda görselleri yok denecek kadar azdı ve bu durum tüm Türkiye'yi afiş-pankartlarla donatan AKP karşısında psikolojik yılgınlığa da yolaçtı...

Peki ya söylem?.. İşte asıl mesele... CHP; propaganda sürecinde Man Adası rezaletinden, 17-25 Aralık rüşvet ağından, yolsuzluklardan, cumhuriyet düşmanlığından, özelleştime yağmasından, dinci eğitim ve kadrolaşmadan neden ısrarla söz etmedi acaba?..

Ana muhalefet; mitinglerinde, reklam filmlerinde, söylemlerinde, propaganda malzemelerinde Atatürk'e, cumhuriyete, laikliğe ve Altıok'a etkili biçimde neden vurgu yapmadı ki?..

Üstelik AKP ve Erdoğan bile tanıtım filmlerinde konuyu bir şekilde Atatürk'e, İlk Meclis'e ve Kurtuluş Savaşı'na getirebilirken!!!

Bu yaklaşım HDP ve Saadet çevrelerini ürkütmemek içinse, doğrusu kendi tabanını sarstığı için CHP açısından bir strateji hatası...

***

HDP'ye çalışan muhalefet!..

Ve unutulmasın ki; "kinci" cumhuriyetçisinden liboşuna Cumhuriyet gazetesinden Atatürk düşmanlarına kadar Altıok karşıtlarınca da yürütülen "HDP barajı aşsın" kampanyası CHP'yi birçok bölgede olumsuz etkiledi...

PKK'nın partisi Doğu'da bile oy kaybederken, CHP içinden bir kesimin de perde gerisinden yürüttüğü kampanyalar nedeniyle ana muhalefetin etkin olduğu İstanbul, İzmir ve Ankara'nın çoğu ilçelerinde bile HDP oyları ikiye katlandı...

Velhasıl, "düşmanımın düşmanı dostumdur" stratejisine sığınanlar, Doğu'da "oylar AKP'ye gitmesin" diye HDP'yi desteklerken, ana muhalefetin oylarının bir bölümü PKK'nın partisine kanalize edildi, CHP ve İnce olumsuz etkilendi...

İşte bu durum Trakya, Orta Anadolu ve Karadeniz gibi kentlerle İstanbul çevresindeki parti tabanında ve kararsızlar arasında tepki çekti, "merkez"de duran ve iktidara tepkili kitlelerin oyları da ağırlıklı olarak MHP'ye, bir kesim de İYİ Parti ve AKP'ye kaydı...

AKP'nin, bu tartışmalar üzerinden özellikle CHP'ye yüklenmesine karşı etkili bir politika da geliştirilemedi...

İnce'nin Demirtaş'ı cezaevinde ziyareti üzerinden CHP'ye adeta hücum edilirken; ana muhalefet, AKP'den kaynaklanan "Habur rezaleti" ve "açılım"ın getirdiği yıkımları gündeme getirmedi, iktidarın rezalet politikaları yüzünden en çok şehidin son 16 yılda verildiği de anlatılamadı.

Bu eksikliğin üzerine bir de Erdoğan'ı alkışlayan genaral ve "apolet" meselesi çıkınca, zaten HDP muhabbetine öfkeli kesimler MHP'ye Doğu ve Güneydoğu'da bile oy patlaması yaptırdı!!! Yani asker, polis, korucu, şehit yakınları ile teröre tepkili kitlelerin oyları hiç propaganda yapmayan Bahçeli'ye gitti...

***

Yükselen milliyetçilik...

İşte tam da bu aşamada, CHP içinde otorite kabul edilen önemli bir siyasetçinin şu sözleri hem dikkat çekici hem de ideolojik sarsıntı da yaşayan siyaset için yol gösterici;

"Bazı unsurları ve destekçileri HDP çevreleri ve politikalarıyla yakınlaşan, kendi öz tabanından, Altıok'tan uzaklaşan CHP yönetimi, milliyetçi oyların MHP ve İYİ Parti üzerinden toplam yüzde 22'ye kadar yükselmesini iyi okumalı..."

"Milliyetçi" demişken kısa süredeki örgütlenme çabalarına rağmen yüzde 10 barajına dayanan ancak medya ambargosu da yaşayan İYİ Parti'nin önüne çıkan fırsatı daha iyi değerlendirebileceğini de söylemek lazım...

"İnce'nin adaylığı öncesi"nde CHP tabanından da seçmen alan İYİ Parti, "merkez partisiyiz" iddiasındayken, tüm kesimleri, yani "dört eğilim"i de kucaklayan daha dikkatli bir örgütlenme, propaganda ve mücadele stratejisi gerçekleştirebilirdi...

Ve tabi ki; listelerini "Ülkücü-Milliyetçiler" dışındaki kitleleri de kucaklayan, Atatürkçü, cumhuriyetçi, sosyal demokrat isimlerle de destekleyebilseydi, Akşener'in partisi eminim yüzde 15'i de aşabilirdi... 

Gelelim "Millet İttifakı" içindeki Saadet Partisi'ne... Hiç kuşkusuz farklı söylem ve propaganda ile ilginç bir çıkış yakalamış olsa da, "Saadet" gibi partilerin, siyasal İslamcılığı bünyesinde tutan AKP gibi yapılar karşısında tutunması hiç kolay değil...

Saadet tabanı ve benzerleri nihayetinde kendi öz ideolojilerinin lokomotifi sayılan Erdoğan'a oy vermeye devam ederler... Ne de olsa "hilafet" hepsinin nihai beklentisi değil mi?..

YARIN; Türkiye nereye sürükleniyor?..  

Yazarın Diğer Yazıları