28 Şubat’ın NATO Cephesi

Şimdilerde hızlandırılmış sürümünü Mısır’ın yaşadığı demokrasiye geçiş sürecini Türkiye 10 yılda bir tekrarlanan darbelerle atlatmıştı. Klasik darbe türleri 12 Eylül 1980’de sona ererken post modern ve e-muhtıra türevleri ile birkaç on yıl daha devam etmişti. Kenan Evren cumhurbaşkanlığını devretmeden önce 1987’de ANAP hükümetine balans ayarı yapılmıştı. Dönemin olağanüstü şartlarında medyanın gündemine gelmeyen, bizim “Ataköy Muhtırası” olarak adlandırdığımız MGK kararları ise halen yürürlüktedir.
28 Şubat müdahalesi öncekiler gibi Batılı müttefiklerimizin izlerini taşımaktadır. Asker, sivile balans ayarı yaptığını zannederken perde arkasında Türkiye’nin NATO’daki pozisyonu değiştirilmiştir. Aslında operasyon karargahının adı gerçek niyeti ele veriyordu. Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) izlediği programın ismi de Batı Harekat Konsepti idi. Refahyol’un yıkılmasından birkaç ay sonra toplanan 31 Ekim 1997 tarihli MGK’da Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) değiştirildi. Yeni Belge’ye şu ifadeler eklendi:
“Türkiye’nin Batı’ya dönük yüzünde hiçbir değişikliğe gidilmemelidir. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik konusundaki hedefi korunmalıdır. Türkiye’nin dünya ile bütünleşmesine yönelik, özelleştirme de dahil ekonomik çabalar arttırılmalıdır... Türkiye’nin ABD ile ilişkileri stratejiktir ancak başka bir ilişkinin alternatifi değildir. ABD, AB sürecimizin bir alternatifi değildir. NATO’daki rolümüzü korumalıyız. NATO’nun farklılaşan siyasetinde yerimiz olmalı.”
1989’daki Malta Zirvesi ile Soğuk Savaş bitince NATO ‘Belirsizlik Dönemi’ne girdi. Ortada düşman yoksa savunma paktı kime karşı konuşlanacaktı! NATO 1994’te  “Akdeniz Diyaloğu” programına girişti. Türkiye ve İsrail’e özel önem verilen programda Akdeniz çevresindeki ülkelerle ikili ilişkilerin geliştirilmesi öngörülüyordu. (BOP ve Arap Baharı süreci de bununla birlikte düşünülebilir.)  Ancak ‘İslamcı’ bir iktidarın ayak sesleri yükseliyordu. Üstelik Kuzey İttifakı’nın  “güney kanat”  ülkesi Türkiye, şimdi yeni tehdide karşı  “cephe ülkesi” olacaktı. NATO Genel Sekreteri Willy Claes 1995’teki NATO toplantısında ‘İslamcı’ yerine ‘İslami’ terör anlamına gelen  “Islamic terrorism” kavramını kullandı. Claes, ‘İslami terörizm’in, Batı’ya karşı ana tehditlerden birisi olduğunu açıkladı. Margaret Thatcher da, 1996’da, Somali ve Bosna başta olmak üzere İslami militanlığın (Islamic militancy) yükseldiğini kaydederek dünyanın  “Batı ve diğerleri” (West and Rest) olarak bölünebileceğini dile getirdi.
28 Şubat’la birlikte Türkiye’nin iç siyaseti, Soğuk Savaş döneminin sağ-sol kamplaşmaları yerine Laik-İslamcı kutuplaşmasına göre düzenlendi. 1997-98 yıllarında yaklaşık 7 bin kişi  “irticai faaliyetlere katıldıkları” gerekçesiyle gözaltına alındı. TSK bünyesinde, Müslüman ülkelere yönelik olası askeri harekatlara karşı çıkabileceği düşünülen dindar personel Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla tasfiye edildi. Sürece karşı çıkabilecek milliyetçi kadrolara gözdağı vermek için de bazı Ülkücü subaylar da re’sen emekliye sevk edildi. Bu amaç doğrultusunda MGSB’ye “ülkücü mafya” şeklinde tuhaf kavramlar eklendi. ABD, Türkiye’yi İsrail’le yakın ilişkiye zorladı. F-4 jetleri ve M-60 tanklarının modernize edilmesi için İsrail’i tek adres gösterdi. Doğrudan şirketler arası sözleşmelerle hükümetler devre dışı bırakıldı. Çevik Bir Paşa yetki sınırlarını zorlayarak, İsrail ile doğrudan Savunma İşbirliği Anlaşması dahi imzaladı.
NATO sözleşmesi üye devletlerin demokrasiyle yönetilmesini öngörür. Askeri darbeler paktı zora sokardı. Bu maksatla müdahalenin alt yapısını oluşturacak mevzuat değiştirildi. Buhran Yönetim Merkezi yerine NATO yönergeleri uyarınca Kriz Yönetim Merkezleri Yönetmeliği yayınlandı. Fakat hükümete karşı yürütülen psikolojik harekatta irtica fobisi aşırı dozda kullanılmıştı. 13 Haziran 1997 akşamı, komuta kademesi Cumhurbaşkanlığı Köşkü müştemilatındaki Camlı Köşk’te toplandı. Müdahalenin son ayrıntıları gözden geçiriliyordu. Beyaz Saray’ın laikliğe olduğu kadar demokrasiye de vurgu yapan açıklaması hayal kırıklığına uğrattı!
Sürecin sonunda, ‘Anadolu Kaplanları’nın nefesi kesildi, ‘İstanbul dükalığının’ önü açıldı. Yargı ve üniversiteler ‘irtica brifingleri’ ile hizaya çekildi. Türkiye’nin  “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” uzanan ‘Turancı’ imajı değiştirildi! D-8 projesine düşük yaptırılırken, Türkiye, İsrail ile yakınlaştırıldı. Değişen asıl konu ise gözden kaçırıldı: Türkiye; NATO’nun kanat ülkesi olmaktan çıkmış, cephe ülkesi konumuna yükseltilmişti.

Yazarın Diğer Yazıları