ABD ve beklentiler

Geçen yazımda, 4 yiğidin, F-4’lerle şehit olmalarında, aklıma yatmayan, noktalar olduğunu vurgulamıştım. Sorularla dolu ikinci uçuş. Gördüm ki yalnız değilim. İçinde vatan sevgisi olan birçok köşeden, benzeri kuşkular yükseldi. Şu ana kadar da, 3 sene önce olduğu gibi, ikna edici bir açıklama yok...
Bu yazıda, ABD politikasında devam eden bizimkilerin, kıssadan hisse çıkarması gereken, bazı gelişmeleri aktarmaya çalışacağım. Biliyorsunuz, ABD Başkanı Obama, kaçak göçmenlere çözüm olması açısından, yeni bir muhaceret yasası hazırladı. Yasayı, Kongre’de, partisi azınlığa düştüğü için çıkaramadı ve bir başkanlık kararnamesi yayınladı, uygulamaya koydu.
Buna göre, ülkedeki kaçak göçmenler, yasal hale getirilecek, yeni kaçak göçmen yakalandığındaysa sınır dışı edilecekti. Böylece ülkede vergi vermeyen, sağlık ve eğitim gibi sosyal hizmetlerden bedava yararlanan göçmenler, topluma katılacaklar, vergi verecekler. Kaçak göçmenleri ucuza çalıştıran, Cumhuriyetçi Parti’ye oy veren iş adamları, buna karşı çıktı. Çünkü yasallaşan göçmenler için, onlar da vergi verip, asgari ücret ve sağlık sigortası ödeyecek. Dolayısıyla göçmenler daha pahalıya mal olacak.  
Bu nedenlerle, Cumhuriyetçi Parti, kararname veya göçmen yasasına muhalefet etti. Bunu durdurabilmek için, bütçe görüşmeleri sırasında, İç Güvenlik Bakanlığı (Department of Homeland Security- DHS) bütçesine muhaceret kararnamesini durduran bir madde eklediler. Böylece, uygulamayı durduracaklarını sandılar. Demokratlar, bu ek maddeye karşı çıktı ve bakanlık bütçesi onaylanmadı. Bu durum, ülke güvenliği bakımından büyük tehlike yaratacaktı. Havaalanlarında ve sınırlardaki güvenlikçiler, bütçede para olmadığı için, parasızlıktan işten çıkarılacaklardı. Hem de terörün, Amerika’yı tehdit ettiği bir dönemde.
Dolayısıyla, Cumhuriyetçiler, hafta sonuna kadar, yeni bir bütçe daha hazırladı ve Bakanlığa bir haftalık fon verdiler. Ancak bu kez, bütçeye kendi partilerinden, 50 milletvekili karşı oy verdi. Durum, Cumhuriyetçi Parti’nin, siyasi geleneklere göre Genel Başkanı sayılan Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner’in itibarını zedeledi. Cumhuriyetçiler, 2016’daki Başkanlık ve Kongre seçimleri öncesinde, kendi ayaklarına ateş etmiş oldu. Ülkede bir terör vakası olması halinde, bunun faturası, seçimlerde kime çıkacak, şimdiden belli. Cumhuriyetçiler, giderek artan bir şekilde destek alan, genel sağlık sigortası yasasıyla da gol yemiş durumda. Bu durum devam ederse, 2016 seçimleri oldukça ilginç geçecek.
Cumhuriyetçiler ayrıca, İsrail Başbakanı Netanyahu’yu da, Beyaz Saray’a danışmadan, Kongre’nin birleşik oturumunda konuşması için Washington’a davet etti. Amaç, Amerika’daki Musevi lobisi ile Demokratları, karşı karşıya getirmekti. Siz bu yazıyı okurken, Netanyahu, ABD Kongresi Birleşik oturumunda konuşuyor olacak. Amerikan yasalarına göre dış politikayı, Beyaz Saray belirler, Kongre de uygulamayı denetler. Bu girişimle Kongre, dış politikaya da müdahale etmiş oluyor.
Şimdi gelelim bize. Bu yazıda, AKP liderliğinin ABD’yi ziyaret etme istekleri ve amaçları ile yukarıda anlattıklarımla ilişkisinin, Türkiye’ye etkilerini irdelemek istedim. Belki biliyorsunuz; seçim öncesi hem Erdoğan, hem de Davutoğlu, Washington’a gelmek için manevra yapıyor. Davutoğlu, New York’taki toplantıya geleceğini söylerken, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Washington’u sessizce ziyaret etti. Diplomatik olarak yapacağı bir şey yoktu. Her iktidara, başarı ile hizmet veren bu bürokratın, ziyaret amacı da belli. Acaba bir randevu koparılabilir mi?
Davutoğlu bu hafta, New York’a gelecek. Washington’daki Büyükelçiye göre Erdoğan da, inşaatı tamamlanan cami ve tesislerin açılışı için gelecek. Onlar, gelmek istiyor istemesine de Beyaz Saray, her ikisine de görüşülmeyeceğini bildirmiş durumda. Netanyahu’yu reddeden Obama yönetimi, radikal dinci, otoriter bir siyasete yol veremez. Beyaz Saray, Musevi lobisi ile bu derece restleşemez. Ayrıca, son zamanlarda Amerikalı yetkililer, sürekli olarak açıkça Türkiye’yi, insan hakları ve demokrasi konusunda eleştiren ve uyaran açıklamalar yapıyor. Peki, böylesine, bir birini denetleyen bir sistem ve kültürü olmayan Türkiye’de, Kaç-Ak saray mukiminin talebi başkanlık sistemi, nasıl sonuç verir, buyurun siz karar verin. Türkiye’de meclisler tarafından denetlenemeyen bir başkanın adının padişah mı, sultan mı olacağı açık.
Son olarak; her şeyi bir kenara bırakıp, PKK ile anlaşan AKP iktidarının, ülkenin başına, ileride daha neler getirebileceğini de iyi düşünün. Parsellenip satılan ülkeye, şimdi teröristlere teslim edilen topraklar katılıyor. Bizim derdimiz aslında siyaset değil vatanseverlik.
 

 

Yazarın Diğer Yazıları