ABD'de de iç darbe

ABD belki de ondokuzuncu yüzyılda onun bir imparatorluk olarak şekillenmesini hazırlayan Kuzey-Güney (yeniyetme kapitalistlerle güneyli feodaller arasındaki) iç savaşından sonra en büyük krizini yaşıyor.

Bizzat Bush yönetimi tarafından, 11 Eylül saldırısından sonra kurulan ve Hitler’in Gestaposu ile kıyaslanan Ulusal Güvenlik Konseyi’nin İran ile ilgili açıklaması, Bush yönetimine karşı, yönetiminin iradesi dışında gerçekleşti. Böylece ülkede bizzat Başkan ve yardımcısı Dick Chaney’ye yönelik istihbarat servislerinin ortak darbesiyle başlayan bu süreci, ülkede gerçekleşmiş bir iç darbe olarak adlandırmak abartma sayılmaz.

Düşünün; bu ülkede, başkan tarafından kurulmuş ve CIA, FBI dahil bütün güvenlik ve istihbarat örgütlerini bünyesinde taşıyan bir bakanlık, tam da Bush’un İran’a yönelik askeri harekata hazırladığı bir dönemde, Tahran’ın nükleer silahlanma çalışmalarına 2003 yılında son verildiğini resmen açıklıyor. Üstelik bu açıklamanın içeriği de tartışılır. Zira, İran’ın nükleer çalışmaları hâlâ sürüyor.

İsrail Savunma Bakanı Barak, dün yaptığı açıklamada şunları söylüyor:
 “Bu açıklama doğru değil. Gerçek, bizim bilgilerimize göre şöyledir: İran, nükleer bomba ile ilgili çalışmalarını 2003 yılında bir süre durdurma kararı almış, bu karar gizli tutulmuş ama aradan üç ay geçince çalışmalara yeniden başlamıştır.”

Ulusal Güvenlik Konseyi’nin açıklamasının doğruluğu ya da yanlışlığını tartışmak ise olayı anlamamızı engeller. Önemli olan, Amerikan İmparatorluğu’nu yöneten oligarşik egemen sınıfsal yapının hızla çatlaması ve ABD devleti içinde Bush-Cheney ikilisine karşı bir iç darbenin (saray darbesi) ortaya çıkmasıdır.

Özellikle son bir yıldır, ABD yönetimi içinde İran’a saldırıp saldırmama konusunda, zaman zaman ABD basınına da yansıyan bir çatışma yaşanıyordu. Çatışma, Pentagon’a CIA’ye ve Amerikan ordusunun generallerine kadar sıçramıştı. Yönetim içinde de Dışişleri Bakanı Rice ile Savunma Bakanı Gates’i de savaş karşıtları grubuna katarak şiddetini arttırıyordu. Buna karşılık, savaş tüccarı adı takılan başkan yardımcısı Cheney, bir ara İsraille birlikte Tahran’a yönelik saldırı için düğmeye basmakla bile suçlanıyordu. Hatta iddialara göre, nükleer taktik silahlarla yüklü ABD kıtalararası savaş uçakları İran’a giderken yolda geri döndürülmüşlerdi.

Çatışma öylesine büyüdü, iç çelişkiler öylesine kesinleşti ki, Amerikan istihbarat örgütleri yaptıkları İran açıklamasıyla hareketi engellemek için, doğru olmasa da “İran nükleer silah yapmıyor” dediler. Bush yönetimi büyük bir şok yaşıyor. Amerikan kamuoyu da aynı şoku yaşıyor.
Gelen bilgilere göre, Bush yönetiminin Irak sorununu çözümlemeden İran’a yönelik savaş açmasını istemeyen, son ekonomik krizle iyice paniğe kapılan Cumhuriyetçi yöntimin bürokratları, bu açıklamalarıyla Bush’un Tahran saldırısını engellediklerini düşünüyorlar. Bundan sonraki gelişmeler nasıl olabilir? Hem kolay hem de zor bir soru. ABD’nin İran’a yönelik askeri harekatı artık kolay kolay gerçekleşemez. Neo-Con ekip giderek etkisini yitirmeye başlıyor. İsrail ise tek başına böylesi bir operasyona girişebilir mi? Bu sorunun yanıtını almak için olayların hızla gelişmesini görmek gerekiyor. Ancak belli olan, öncelikle Türkiye, Azerbaycan gibi ülkelerin İran baskısından kurtulacaklarıdır. Tahran’ı ve onu destekleyen Avrasya ittifakının eli ise şimdi daha da güçlenmiş durumda.

1990 yılının başlarında İranlı gazeteci Yusuf  Mazandi, “İran; Yüzyılın Süper Gücü” adıyla bir kitap yayınlamıştı. Mazandi şu tezinin uluslararası olaylarla doğrulandığını kanıtlamaya çalışıyordu kitabında.

“Çok sayıda ABD başkanı İran’ı çökertmek, yıkmak amacıyla olağanüstü mücadele verdiler ama her defasında yenildiler. Bu nedenle ülkemizi yüzyılın süpergücü olarak tanımlayabiliriz.”

Yazarın Diğer Yazıları