ABD'ye karşı Türkiye'nin en büyük diplomatik silahı
Afganistan, dünyanın “süper gücü” ABD için adeta bir cehenneme dönmektedir. Kayıplar her geçen gün artarken, Afganistan meselesi ABD iç siyasetinin de en önemli konularından birisi haline gelmektedir. ABD televizyonlarının bütün haber kuşakları, Afganistan tartışmasıyla örülmektedir. Beyinlere salınan “korku” nun kayıplardan çok “kaybetme” ve “pes etme” ihtimali ile ilgili olduğu söylenebilir. Geçtiğimiz günlerde uluslararası koalisyon güçlerinin komutanı Amerikalı General Stanley McChrystal’in, 40 bin kişilik takviye kuvvet talebinde bulunması, içinden çıkılması bu zor durumun işaretlerindendir. Öyle görülüyor ki ABD’nin Türkiye olmadan bu sürecin sonunu getirmesi giderek güçleşmektedir. Neden mi? Afganistan’ın sıkıntılı günlerinde ciddi sayılabilecek bir süre ülkede bulunma fırsatımız oldu. Bu sürede 17 vilayeti dolaştık. Özellikle Kuzey Afganistan’da ayak basmadık yer bırakmadık. Öncelikle ülkedeki yaklaşık 30 milyon nüfusun önemli bir kısmı ABD’yi “işgalci” olarak görmekte ve geleceğinden endişe etmektedir.
Diğer yandan Afganistan’da yol, elektrik ve içme suyundan yoksun, dağların üzerine kurulmuş köyler, insanı hayretler içerisinde bırakıyor. Hava karardığında ay ışığından faydalanan ve oynadıkları sudan içmek zorunda kalan çocuklar bilgiye, yeniliğe susamışlar. Eğitim konusunda ailesinden izin alabilen çocuklar doğa ile savaşmak durumunda kalıyor. Yirmi kilometre mesafenin 5 saatte alındığı güzergâhta gidebildiğiniz her yer, yol durumunda. Afganistan’da dağların içerisinden geçerek alınan mesafe boyunca sel ve heyelan tehlikesi var. Özellikle kış aylarında işiniz biraz da Allah’a kalmış. Nereye gittiğini, ne için, neyi yaptığını bilmeyen heyetler, birleşmeler, ayrışmalar... Bunlar Afganistan’da “kaybedecek bir şeyimiz yok” bilinciyle donanmış insanların varlığına temel oluşturan yaşam koşullarıdır. Afganistan’ın kuzeyi ile güneyi arasında bambaşka refleksler ve insan manzaraları vardır. Kuzey’deki Türk kökenli topluluklar bu bölgeyi nispeten güvenilir hale getirmektedir. En azından şimdilik.
Türkiye, Afganistan gücünün farkında değil
Türkiye Afganistan ile derin ilişkilere sahip olup bu konudaki tecrübesiyle saygı duyulan sembolleri temsil etmektedir. Askerlerimiz istisnai kesim ve şehirler dışında işgal kuvveti olarak görülmemektedir. Türkiye’nin son dönemde gerçekleştirdiği okul, hastane, sağlık ocağı, yol ve su kuyuları yaklaşık 400 bin insanın hayatını doğrudan etkilemektedir. ABD ve Japonya gibi ülkelerin yardım kuruluşları büyük ödenekleri şişirme yöntemlerle ifade ederken, Türkiye gönderilen bütçenin tamamını gerçekçi uygulamalarla Afgan halkına kazandırmaktadır. Özellikle BM Güvenlik Konseyi üyeliği sürecinde Afganistan ölçeği, Türkiye’nin imajına olumlu katkılar sağlamıştır. Üstelik Afganistan’ın, Özbekistan, Türkmenistan ve Pakistan ile sınır komşuluğu bulunmaktadır. Türkiye’nin ise bu ülkelerin Afganistan’a olumlu etki sağlamasına zemin hazırlayacak ilişkileri söz konusudur. Ayrıca ABD, Afganistan sorununu çözmek için İran faktörünü de dikkate almak zorundadır. Türkiye ile birlikte İran faktörünün pozitif eğilimler sergilemesinin daha kolay olacağı aşikârdır.
Bütün bunlar, Türkiye’nin bölgedeki normalleşme sürecinin kilit ismi olabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla sadece Afganistan’a asker gönderilmesini istemek, Türkiye’nin bahsedilen gücünü inkâr etmek demektir. Ne dersiniz ABD’nin her yılın Nisan ayında gündeme getirdiği sözde “Ermeni Soykırımı” süreci karşısında Türkiye’nin Afganistan kozu olamaz mı? Gelin bir düşünelim bunu...