AB'nin Malta zirvesi

AB çok kritik ve zor bir süreçte bulunmaktadır. 3 Şubat 2017 tarihinde Malta'da gerçekleştirilen gayriresmi zirvede, liderler ABD karşıtı demeçlerde yarıştılar ve Trump'a karşı öfkelerini saklamadılar. AB'nin, ABD endişesi, yeni ticari düzenlemeler, ekonomik politikaları ve uluslararası sorunların çözümündeki farklı yaklaşımlar, Trump'ın, korumacı ve milliyetçi yaklaşımıdır.

 Malta zirvesinin ilan edilen gündemi, illegal mülteciler, özellikle de Libya'dan İtalya'ya deniz yoluyla gelenler ve 25 Mart'ta Roma'da, AB'nin, 60. Kuruluş Yıldönümü kutlamalarının görüşülmesidir. Ancak, zirvede daha çok Trump ve AB kendi halini konuşmuştur. Trump'ın Almanya'yı açık bir şekilde hedefine koyması, Başbakan Merkel ve Sosyal Demokrat Parti'nin başbakan adayı Martin Schulz, Trump'a karşı ağır eleştirilerde bulundular. Avusturya Başbakanı Kern, soydaşlarına destek verdi. Merkel, dünyadaki rolümüzü açık bir şekilde belirlersek Amerika ile ilişkilerimizi daha iyi belirleriz. Avusturya Başbakanı Kern ise Amerika'nın Avrupalılara verecek dersinin olmadığını ve Avrupa'nın başına bela olan mülteci sorununun da Amerikalıların askeri politikalarından kaynaklandığını belirtmiştir. Martin Schulz, Trump demokrasi için çok tehlikeli, Batı dünyasının güvenliğiyle oynuyor, kültür savaşına başlıyor, bizim ortak değerlerimizi yıkmaya başladı demiştir.

 Fransa, Avrupa, kimse için kasanın çekmecesi veya self servis bir lokanta değil derken NATO için de Avrupa savunmasını sağlayacak bir mekanizma kurulmasını önermiştir. AB'nin proteksiyonist (korumacı) ülkelere karşı yeni ve ortak politikalar yapması gerektiğini belirtmiştir. Rusya ile diyalog çağrısı yapmıştır.

 Belçika Başbakanı, Avrupa milliyetçiliği, Avrupa yurtseverliği yaratmak gerekir, sağır ve kör olmayacağız, Trump'ın seçimi Avrupa'nın Atlantik ötesiyle ilişkisi yeni bir model anlamına gelmektedir. Çin ve Rusya'yı göz ardı etmememiz gerekir. Trump, Putin ve Xi Jinping'in oyuncağı olmak zorunda değiliz. Üçü de çoraplarının içinde titremeleri gerekir. Avrupalılar, kendi kaderlerini kendi ellerine almaları gerekir, Avrupa dünyanın ikinci büyük gücü olabilir derken; Lüksemburg Başbakanı Xavier Bettel ise Trump'ın savunduğu değerler benim uğruna mücadele ettiğim değerler değildir diyerek eleştiride geri durmamıştır.

***

AB'nin, zaten var olan sorunları İngiltere'nin çıkmasıyla iyice belirgin hale geldi. Londra'nın şikayetçi olduğu serbest dolaşım, ortak para ve tek vizeyle(Şengen) Avrupa'da dolaşma ve tek Avrupa sınırı konularında çok sayıda üye ülke şikayet etmektedir. İngiltere'yi başka üyelerin takip etmesinden korkulmaktadır. Almanya sadece Trump'ın değil aynı zamanda AB üyesi ülkelerin de hedefinde, Fransa inceden inceye Almanya'ya mesajlar göndermektedir. Almanya'nın karşı çıkmasına rağmen, Fransa, AB üyesi Akdenizli ülkeleri kendi etrafında toplamaktan vazgeçmemektedir. Akdeniz Grubu, Fransa, Yunanistan, Portekiz, İspanya, Malta, İtalya ve Kıbrıs'tan oluşmaktadır. Yine Almanya'ya özel bir sempatisinin olmadığı bilinen Polonya'nın başını çektiği eski Doğu Bloku ülkelerinden oluşan Visgrad Grubu (Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya) da faal olarak çalışmaktadır. Birçok konuda genel AB politikasında birlikte hareket etmektedir.

Trump'ın Almanya karşıtlığı AB içindeki Almanya karşıtlarının işini kolaylaştırmıştır. Ama, AB'nin yaşadığı bütün sorunlardan Almanya'yı sorumlu tutmak doğru değildir. AB bir türbülansa girdi, Şengen delindi, Almanya, Avusturya, İsveç ve Danimarka anlaşmalara aykırı olarak sınır kontrollerini artırdı, yeni sınır güvenlik tedbirleri aldı. Trump'ın göçmen ve AB karşıtı politikaları Avrupalı yöneticileri zora sokmaktadır. Trump, İran'a savaş konusunu canlı tutuyor. Avrupa sessiz, bu savaş Avrupa için kötü bir durumdur. Çin'e karşı ekonomik ve belki de askeri bir savaş dünya için felaket olur. Trump'ın Rus sevgisinin altında, sanırım, İran'a karşı başlatacağı savaşta tarafsız kalmasını sağlamak vardır. İşler karışık.

Yazarın Diğer Yazıları