Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Acı kahvenin hatırı

Teknolojinin hayatımıza kattığı kolaylıkların her geçen gün artmasının yanı sıra duygularımızda da birtakım yozlaşmalara sebep oluyor. Çocukluğumuzun geçtiği koşup oynadığımız sokaklar, mavi gökyüzü, nefes aldığımız hava, oyun parkları hepsinin ayrı bir ruhu vardı. Bizler temizdik. Doğa da temizdi. Açıkta satılan elma şekeri, pamuk şeker, macun hiç risk değildiler. Sokak satıcıları dosttu. Okul önünde koşturup oynarken düştüğümüzde onlar kaldırırdı bizi. “Sağol abi” der, koşmaya devam ederdik.  “Dikkat et kerata” diye uyarılırdık üstüne üstlük. İnsanlar birbirini düşünürlerdi. Tüm mahalleli dosttuk. selâmlaşır, hatır sorardık. “Günaydın bakkal amca”, “Ayşe teyzeye selâm söyle” sıkça şahit olunan sözlerdi.


Bir selâm, bir kelâm
Bir selâmın, bir kelâmın hatırı vardı. Her şey kaliteli ve uzun ömürlüydü. Garantinin belgesi işte bu kelâm ve selâmda saklıydı. Sütçümüz, terzimiz, manavımız, mahalle berberimiz vardı. Taze sebzeden de, meyveden de haberimiz olurdu. Bırakın potansiyel hırsız ya da tehlike gibi görülerek AVM’lerde telefonunuza varana kadar aranmayı, bakkal amcanın dükkanında dolaşır, bisküvimizi yerdik. “İki dakika kasaya bak da ben eve ekmek bırakayım” denilecek kadar güvenilirdik biz. Mahallede her adım selâm, kelâm demekti. Küçükleri sever, büyükleri sayardık. Fütursuz değildik hiç. Şimdi aynı binada, aynı katta yaşıyor, hatta aynı asansörü kullanırken bile günaydın demeye çekinir hale geldik. Dünya mı kirlendi, biz mi kirlendik?


Lezzetleri kaybettik
 İki mahalle ötedeki komşunun acısına ve sevincine dahil olurken şimdi dost dostu bile aramıyor. Her şey steril, uzaktan kumandalı. Dokunmatikliğimizi yitirdik. Televizyon çıktı mertlik bozuldu. Açıkhava sinemalarının ruhunu yitirdik örneğin. Mısır yediğimiz, çekirdek çitlediğimiz günler bitti. Frigobuz diye seslenenler yok artık. Hayatımız kodlanmış durumda. Önceden hafızamıza kazıyor, sonradan gidip alıyoruz. Marka en önemli değer. Hatta alışveriş merkezleri mutlaka hiper, süper, mega market olmalı. Yoksa bayat yahut bozuktur önyargısıyla bakkalımızı, manavımızı unuttuk. Onların gidişiyle mahallenin ruhunu da yitirdik. Yaz meyvesi, kış meyvesi tüm sebzeler her dem taze. Mevsimine göre lezzetleri kaybettik.


Duygular vakumlu
Eskiden kirazı, Ayaş dutunu dalından yerdik. Anlardık ki bahar gelmiş, yaz gelmiş. Şimdi mevsimler önemli değil. Yaşasın seralar var. Günlerin önemini yitirdik. Ekmek ekmek gibi kokmuyor, çay çay gibi değil. Çeşit çok ama lezzet yok. Cheeseburger, Hamburger savaşları var artık. Mekanik bir çağın yolcularıyız. “Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete” demiş eski büyükler. Bu yüzyılın kuralı bu galiba. Çokluklar içinde yalnız yaşamak. Üstüne üstlük de mekanik bir keyif almaya çalışmak. Duygular vakumlu, davranışlar dondurulmuş, tepkiler çok hijyenik, her şeyin ambalajı çok güzel tabiri caizse. Tam gaz teknoloji. Ama hayatımızda bir şeyler eksik. Bir selâm, bir tatlı kelâm gibi. Ayşe teyzenin yüzü, acı kahvenin hatırı gibi.

Yazarın Diğer Yazıları