Mahalle yanıyor ama..
Dedi ki bir büyüğüm;
-Bankaların dağıttığı kredilerde tablo vahim..
Bu hacim-macim işlerinden pek de anlamadığım için, "Açarmısın abi" diyorum.. Başlıyor anlatmaya:
-Bak şimdi, Bankalar Birliği ve BDDK verilerine göre, bankaların dağıttığı kredi miktarı 2.6 trilyon lira.. Eski para yeni para karıştırılıyor, altını çizeyim, yeni parayla 2.6 trilyon lira.. Yani 500 milyar dolar.. Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik hacminin 800 milyar dolar olduğunu düşünürsek, krediler toplamı, bunun yarısından fazla..
"Rakamları anladım.. Peki sorun ne?" dedim, "Acele etme" deyip, devam etti:
-Bu kredilerin batık oranı, resmi verilere göre yüzde 4.. Ne yapıyor? 104 milyar lira.. Yani Türkiye'de şu anda net 104 milyar lira batık kredi var.. Tabi bu Grup-1, yani batık olanlar.. Bir de Grup-2 var.. Taksiti gecikmiş, henüz takibe girmemiş, riskli olanlar var.. Onların oranı ise bankalara göre değişmekle birlikte, toplam kredilerin, ortalama yüzde 16'sı.. Bu ne demek? Kredilerin 416 milyar lirası riskte demek.. Bu da bankacılık sisteminin riski anlamına gelir.. Bankacılık sektörü riskteyse, yıllardır sıcak para üzerine kurulu bir sistemle yürüyen ülke, büyük tehdit altında demektir.. Ve bu şimdilik tehdit.. Tünelin ucu mucu da yok.. Bu tehdit, yakında felakete dönüşecek.. Bedeli de hep birlikte ödeyeceğiz..
Bu arada bu kredilere, köprü, tünel vs kredileri dahil değil..
-Şahsen benim günlük yaşamımda riski-miski aştı.. Bildiğin krizi yaşıyoruz her adımda.. Ancak hala top çevirebiliyor ekonomimiz.. Böyle büyük bir risk varsa, hükumet neden bu kadar rahat?
"Ben de oraya geleceğim", dedi ve ekledi:
-Aslında hiç rahat değil.. Mesela tahsil edemediği borçlar ile ilgili süreyi uzattı.. Son olarak varlık barışı ile ilgili süre 6 ay uzadı.. Yeniden yapılandırmalarla ilgili süreler de.. Dolayısıyla, hükumetin ki rahatlıktan öte, yerel seçime kadar iş dünyasını sık boğaz etmemek.. Sonrası tufan.. Ama dur bakalım ne olacak, buluruz bir çaresini der gibiler.. Bir ülkenin ekonomisi böyle okunmaz.. Bu ekonomik cehalettir.. Hükumetin derdi memleket olmalı, seçimler değil.. Kazansanız ne olacak, elinizin altında batmış bir ülke mi istiyorsunuz..
Son cümle tanıdık geldi.. Çünkü son dönem, aklı başında herkesin uyarısı bu..
"Seçime kadar idare edelim, sonrasına bakarız" diyen hükumeti uyarıyor herkes..
Ama Maliye ve Hazine'yi, hanedanlıklarla olduğu gibi "Damat"a teslim edebilen aklın, sağlıklı düşünebilmesini, önlem alabilmesini beklemek de "Godot"yu beklemek gibi..
Şu bir gerçek;
Türkiye içinde bulunduğu ekonomik gerçekle daha net yüzyüze gelirse, bugünün iktidarının 31 Mart'ı görmesi bile hayal..
O yüzden, kendine hayal olmasın diye, allem gallem durum idare edip, millete hayal gördürüyor..
Kurnazca olduğunu itiraf edeyim..
Edeyim ama, Azerbaycanlı kardeşlerimizin dediği gibi;
-Bunun bize hayrı ne?
Hayrı yok.. Şerriyse, belli canımızı çok yakacak..
Peki yarasız beresiz çıkış imkanı var mı?
Ekonomik krizin sonuçlarından ve etkilerinden, "İhracatımız arttı" gibi sonuçlar çıkaran hayal dünyasını yiyip yemeyeceğimize bağlı..
Adreslere bir yıl sonra postalanan cezaların, büyük devleti değil, paraya sıkışan devleti işaret ettiğini anlayıp, anlamayacağımıza bağlı..
Döviz artınca zam yaptıkları doğalgazın-elektriğin fiyatını, döviz düştüğü halde indirmeyenlerin, en büyük fırsatçı olduklarını anlayıp anlamayacağımıza bağlı..
Çarşıda pazardaki fiyatları görünce 1 kilo yerine yarım kilo alırken verdiğimiz kararı, sandık başında hatırlayıp hatırlamayacağımıza bağlı..
Sana bağlı, bana bağlı, bize bağlı..
F Tipi'nin terör örgütü olduğunu 15 yılda anlayabilen(!), Ergenekon kumpasını 10 yıl sonra kavrayabilen(!) bir iktidara, sandıkta hesap sorup sormayacağımıza bağlı..
Böyle deyince de diyorlar ki;
-Eee, sanki yerine gelen hemen düzeltebilecek mi, daha mı iyi olacak?
Valla en hayati işleri bile 15 yıl sonra kavrayabilenden(!) daha iyi olacağı kesin..