Acıyorum

Her fırsatta eğitim alanında büyük reform yapmakla öğünerek, Türkiye’ye çağ atlattıklarını anlata anlata bitiremeyen bir Başbakan. Diğer tarafta eğitim alanında yapılanlar ve açıklamalar konusunda haberinin olmadığını söyleyen Milli Eğitim
Bakanı.
Ülkede demokrasinin nasıl işlediği ve yönetenlerin ne kadar demokratik olduklarının son kararlar doğrultusunda verilen beyanlarla tescili, demokrasiye ve hukuk devletine olan inançlarının dışa yansıması olan bir anlayışın iktidarı.
Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı bir genelgeyle, milli bayramları okul duvarlarının arasına hapsedince yargı harekete geçerek, yapılanların yanlışlığını aldığı bir kararla kamuoyuyla paylaşımı.
Her alanda yargıyı ipotekten kurtardığını, ülkede bağımsız bir yargı oluşturduklarını, artık alınan tüm yargı kararlarının tarafsız ve bağımsız olmasından dolayı yargıya destek olunarak kararlarına saygı duyulması gerektiğini, ifade eden hükümet ise yaptıkları yanlış icraatlarına dur denilince feryat etmişlerdir.
Milli Eğitim Bakanı yargının verdiği kararları bir “garabet” olarak yorumlarken, Başbakan “Hiç kimse bize, 19 Mayıs üzerinden mürebbiyelik yapmaya kalkmasın ” diyerek adeta dün methettikleri yargıya hakaretler yağdırarak saldırmışlardır.
Aynı hükümet, bazı azınlıkların 1 Mayıs’ı bahane ederek şehirlerin merkezinde trafiği engelleyip, millet ve vatandaşın malını tahrip edip yağmalanırken susmayı tercih etmiş. Çünkü bunlar geçmişimize küfredip geleceğimize saldırmışlardır. Yargı ise geçmişimizin önünü açıp geleceğe örnek olacak olayların devamını
istemiştir.
Aynı hükümet milli eğitimde hamle üzerine hamle yaparken, son karavana atışlarından birisi de liselerde yapılacak yeni düzenlemeler olmuştur. Güya hükümet bu düzenlemeyle orta öğretim kurumları yönetmeliğinin, çok sayıda yönetmeliğin gözden geçirilerek sadeleştirilmesi yapılıyor diyerek, gerçek emellerini kamuoyundan saklamaya kalkışmış olmalarıdır.
Bu nasıl sadeleştirerek düzenleme ki, övünülerek dört yıla çıkarılan lise eğitimine üç yılda bitirme hakkı tanınıyor. Yani şunu mu demek istiyorsunuz. Biz çalışanın hakkını veriyoruz. Çocukları çalışmaya teşvik ediyoruz. Madem ki öyle, niçin sınıf geçmede zayıf sayısını çoğaltarak tembelliği teşvik ediyorsunuz. Eğer amaç çalışanı teşvik etmekse, üniversiteye sınavsız giriş veya da en azından YGS’den muaf tutma
olamaz mı?
Eski yönetmeliğe göre evli çocuklar veya öğrenci iken evlenenler okuldan uzaklaştırılırken, yapılan değişiklikle okurken evlenmelerin doğal kabul edilmesi doğru mudur? Yeni çıkarılan yasaya göre liseye başlama yaşı 14’dür. Yasalarımıza göre bir gencin evlenme yaşı 18’dir. Siz yasalara aykırı yönetmeliği nasıl çıkarabilirsiniz. Yarın bu yönetmeliğe de yargı dur deyince kararı “garabet” olarak mı yorumlayacaksınız.
Sınıf geçmelerin kolaylaştırılması, çocuklar siz zahmet edip ders çalışmayın, başkaca işlerle uğraşın, biz sizi mezun ederiz mesajının arkasında ne yatmaktadır. Öğrencinin işinin okula devam edip okumak olduğuna göre, okula devamsızlığın 45 güne çıkarılması neye ve kime hizmettir. Yaşlarının gereği çocukların bu günleri nerede nasıl geçireceği niçin düşünülmez. Yoksa bildiğiniz bir şey var da kamuoyundan mı saklanıyor.
En acı olanı da, yapılanların kamuoyunda yankı bulmasıyla Milli Eğitim Bakanının benim haberim yok diyerek olayların içinden sıyrılmaya çalışmasıdır. Bakanın bu sözleri bana geçmişte de aynı yolu izlediğini hatırlatıyor. Bu hükümetin bir yöntemi de bu olsa gerek. Zamanla bir kısım yargı kararları gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanırken de hükümet bizim haberimiz yok diyerek ateşin üzerine kül serpmişti.
Devleti idare edenlerin, devleti ilgilendiren konuların haraç mezat satılırcasına sokağa dökülmesinden haberlerinin olmaması, devlet ve millet adına acınacak aczi yet içerisinde olduğumuzun bir göstergesidir. Yoksa bilindiği halde bilmiyoruz yalanlarıyla halk uyutulmaya çalışılıyorsa buda çok daha vahamet arz etmektedir.
Yaşanan bir başka sıkıntıda, devlet sözüm ona süt üreticisine destek olmak ve evine süt almayan insanların çocuklarına süt içirmek olan “Okul sütü akıl küpü” kampanyasıdır. Bu kampanyanın daha ilk günleri “Okul sütü akıl küpü” okul sütü zehir küpüne dönüşmüştür. Binlerce çocuğumuz gıda zehirlenmesinde hastanelere kaldırılmıştır.
Bizim çocukluğumuzda okullarda ABD yardımı olan süt tozu dağıtımı yapılırdı. Tabii ki bunun da getirdiği bir kısım sıkıntılar vardı. Ama ABD’nin zehirlemediği çocuklarımızı iyilik yapıyoruz adı altında kendimizin zehirlemesi affedilir olmasa gerek.

Yazarın Diğer Yazıları