Adalet, hep adalet tam adalet!..

Ülkenin periyodik olarak 'irtica nöbeti'ne tutulduğu günleri hatırlıyoruz… Tabii adaletten iyice koptuğu günleri…

Özellikle 28 Şubat'ta başta TSK mensupları olmak üzere cadı avı başlatılıyor, mürtecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar da mağdur edilebiliyordu… Kamuda, başkasına husumet besleyen, kendisine alan açmak isteyen, kariyerine katkı sağlayacağını düşünen ya kelle avına çıkıyordu ya da jurnalciliğe başvuruyordu…

Bu tip olağanüstü dönemler ardında 'yaşın da yandığı', haksızlığa uğrayan, kalbi kırılmış, devletinden soğumuş insanlar bırakır… Tabii ki 'sıfır risk' mümkün değildir ama hırs adalet duygusunun önüne geçtiğinde haksızlıklar geniş alanlara yayılabiliyor…

Oysa içinde bulunduğumuz iç ve dış vahamet, daha fazla dayanışmayı, daha fazla adaleti ve daha fazla partizanlıktan uzak durmayı gerektiriyor…

Devlet 15 Temmuz gecesi gerçekleşen darbe teşebbüsüyle tarihî faciadan dönmüş… O devlet, bunun sorumlularını, fiilen işin içinde olanları, yardım ve yataklık edenleri, yıllarca ikmal sağlayanları mutlaka yargılamak ve cezalarını vermek mecburiyetinde...

Bu yapılırken hiçbir ilgisi olmayan masumlar mağdur edilmemeli… Gelen haberler, suçlu oldukları bilinenlerin yanı sıra milliyetçi/ülkücü kimliğiyle tanınan, çevresindeki herkesin kefil olabileceği, hatta araya solcu ve ateistlerin bile karıştığı sıkıntıyı gösteriyor…

***

Devlet önceden olduğu gibi yıllar sonra 'pardon' diyeceği insanları da araya karıştırırsa, bu mevcut dâvâları da gölgeler ve inandırıcılıktan uzaklaştırabilir… Kamuda açığa alma uygulanacaksa, bu taraftar sendikalar ve parti teşkilatlarından gelecek telkinlerle olmamalı, olamamalıdır…

Devletin ağır aksak yürüyen o güvenlik ve istihbarat teşkilatlarından gelecek bilgilerle açığa alma, gözaltı, mahkeme kararıyla tutuklama elbette anlaşılabilir bir durum… Kurum içlerinde farklı saiklerle işleyen, nefsî ve siyasî karakter taşıyan ve çekemezlikten kaynaklanan jurnalcilikle 'temizlik' olacağını düşünmek, 'temizlik' bir yana tam bir kargaşaya zemin hazırlar…

Birileri ülkemiz için 'iç savaş' tezini dillendirdikçe biz 'iç barış' burçlarımızı tahkim edeceğiz, etmeliyiz… O da adaletle olur… İşe alırken, işten çıkarırken, görev verirken, görevden alırken, yargılarken, yargılanırken, terfi ettirirken, imkân paylaştırırken… Adalet, hep adalet, bunun için adalet…

Ülkenin en önemli koltuklarına kol uzatım mesafesi yakınlığında yıllarca yuvalanmış bir organizasyonun bundan sonrası için yol açtığı 'ağır şüpheli ruh hâli'ni anlamak mümkün… Tam da burada çözüm, dinî, siyasî veya ırsî referanslarda değil, yine ve yalnızca adaletin tam tesisinde… Devlet mekanizmasından adaleti çekip aldığınızda geriye kimsenin ama hiç kimsenin kendisini güvende hissetmediği gevşek bir kas yığını kalıyor… İskelet olmadığında hiçbir işe yaramayan, büzüşüp kalan kas yığını…

***

Prof. Dr. Aygün Attar… Giresun Üniversitesi Rektörü'ydü… Son seçimde en çok oyu o almasına rağmen atanmadı… Yeni gelen Rektör ise onu açığa aldı…

Attar, ilginçtir daha önce Ergenekon'la adı sıkça anılmış, bir önceki Rektör'ün yardımcısı olduğu için tartışma konusu yapılmıştı… Azerbaycan kökenli iyi bir tarihçi, sıkı bir Türk milliyetçisi…

Ölen Akit yazarı Hasan Karakaya bile onun hakkında geçen yıl "Giresun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aygün Attar son derece başarılı bir Rektör… Türkiye'yi çok sever… Hem de canını verecek derecede" diye yazmış gazetesinde…

Rus jeti düşürüldüğünde Moskova'ya giden ve orada Türkiye Cumhuriyeti'ni Lavrov'a şikâyet eden Selahattin Demirtaş'la ilgili 'Demirtaş'ın tutumunun yabancı devlet yetkililerini Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yönelik tahrik, hatta savaşa teşvik suçu kapsamına girdiği' gerekçesiyle dâvâ açan da Aygün Attar'dı…

Şimdi o açığa alındı… 'Fırsat bu fırsat' türünden… Onun için sesleniyoruz: Devlete tam da bu noktada adâlet daha çok lâzım… Hem esas darbe ve terör dâvâsı sulanmasın -ki bu en çok darbecilerin işine gelir-, hem de başkaları mağdur olmasın…

Yazarın Diğer Yazıları