Adalet istiyorum

Ey, Yüksekova’da üç askerimizin sokak ortasında, sivil ve silahsız haldeyken, arkalarından vurularak şehit edilmesini istisna varsayıp, sair zamanda  “terörist”in de onuru olduğunu söyleyebilen (başka biri olsa densizlik diyeceğim de; gaf mı, gaflet mi? Ne denir ki Cumhuriyet’in koca bakanının bu ettiğine...) Nihat Zeybekçi!
Gördün mü  “onurlu terörist”i?
Önceki gün Diyarbakır’da, yüzüne bakmaya kıyamayacağın Nejdet Astsubay’ın ensesindeydi.
En şuursuz  “kavga”ya bile kadını karıştırmaz, kadını alet etmez, kadını şahit etmez  “erkek” dediğin; senin fistanlı mistanlı ama  “onurlu terörist” , tıpkı Nejdet Astsubay gibi yüzüne bakmaya kıyamayacağın, gencecik, ay yüzlü eşinin yanında çekti tetiği.
Mimledi. Gizli gizli izledi. Sinsi sinsi diplerine kadar geldi.
Onlar, karı-koca, belki akşam evdeki tencerede neyin kaynayacağına karar vermeye çalışırken -hayat gailesindeyken yani- bir biber-patlıcan tezgahının başında;
Tak!
Ne bu şimdi?
Alçaklık desen “yer” utanır kendinden.
Hainlik desen; sadakat isyan eder:
- Ne yani, sadık mı sanıyordun ki!

***

Nejdet Astsubay’la birlikte, o aşk dolu vuslat fotoğrafları, o kar beyaz gelinlik, doğmamış bebekler de düştü zifiri karanlığa... Ümitvar bir iktidar olsaydı; gözlerini açtığında  “kanının yerde bırakılmadığı”  bir ülkeye uyanacağını bilseydi Nejdet Astsubay, bir ihtimal direnebilirdi... Ama olmadı, tükendi. Nefesiyle birlikte sadece yaşanmış değil yaşanmayı bekleyen günleri, -hem onun, hem o tertemiz gülüşlü gelin kızın- geleceği de bitti... Polyannacılık oynamaya gerek yok; karabasan olup çökecek o kızcağızın üzerine o an; her  “güne”  dönmeyi denediğinde.

***

Siz devleti  “taraf”,  “muhatap”  ettiniz diye kafanız karışmış belli ki. Tam böyle bir şeydir terör eylemi:
Onursuz... Namussuz... Ahlaksız...
İnsana dair bütün değerlerden yoksun.
“Savaşmaz” terörist;  “er meydanı” na çıkmaz;
Neden çıksın? “Er” değil ki!
Pusu kurar;
Tuzak, tezgah...
“Onur” savaşta olur bak; savaşın bir raconu olur,  “hukuku” .
Terörün olmaz.
Vahşetin mertçesi olur mu? Dehşetin yiğitçesi? Onurlu iğfal var mıdır mesela?
Tecavüz değil mi teröristin toprağımıza, bayrağımıza, canımızdan kopardığı canlara yaptığı da?

***

Genelkurmay  “hunharca, kalleşçe, adice” dedi, Nejdet Astsubay’a yapılana.
Yetmez, adlı adınca söylemeli:
Kahpece!
O da yetmez...
Terörün, teröristin, yarattığı etkinin  “isim babalığı”yla bitmez kahpenin soyu...
Ey halkım, milletim, konu-komşum, hısım-akrabam...  “Yüzde 50”nin  “ben vermedim” diye gizlenen saklı mimarları;
 “50 kişi devreye sokuyorlar” diye bir maden ocağını kapatmaktan aciz; acziyetinden dolayı da onlarca, yüzlerce, binlerce işçinin pisi pisine ölümünden birinci derecede sorumlu olan iktidardan,  “Biji serok Obama”nın devreye girdiği  “bölücülüğü” bitirmesini, bölücü terör örgütünü  “kapatmasını” bekliyorsun ya;
Hay senin aklına!
 “Açarak” nasıl olacaksa...
Sana bir sır vereyim:
Kömür, bulgur, nohut, çamaşır makinesi, burs, yurt, iş,  “sosyal yardım” görünümlü rüşvet; her ne giriyorsa sandıkla vicdanının arasına; onu devreden çıkar. İktidarı kapat; daha kolay. İlk seçimde, bir tek oyuna bakar.
Ey zaman... Ey tarih... Ey hükmünden sual olunmayan hakim;
Cinayet değil adalet istiyorum sadece!


Zincirleme kavram kargaşası

29 Ekim günü yayımlanan yazıda  “kendini yönetecek olanı seçme hakkı”nı nasıl heba ettiğimizi anlatırken, ironiyle  “görevi kötüye kullandın”  demiştim ya... Eski Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk düzeltti:
 “Ceza Yasası’nın 257’nci maddesi gibi siz de ” görevi kötüye kullanma “ demişsiniz. Oysa görev kullanılmaz. Yapılır ya da yapılmaz. Yapılmaz ise ” görevi savsama “ suçu olur. Burada kullanılan kamu görevlisine hukukça verilen yetkidir. Eğer bu yetki yasalar çerçevesinde kullanılmazsa ” yetkiyi kötüye kullanma suçu “ olur. Yasa koyuculardan ve yazarlardan terimleri, sözcükleri doğru kullanmalarını istemek hakkımızdır...”
Kendi adıma Selçuk’un uyarısını dikkate alacağım almasına da; bu zincirleme kargaşanın ortadan kalkması için önce ilk düğmenin doğru iliklenmesi yani bizim atıfta bulunduğumuz tanımların doğru oluşturulması gerekmez mi?

Yazarın Diğer Yazıları