Adalet olursa, yürüyüş olmaz

       En güncel konu adalet...

       Kılıçdaroğlu tarafından başlatılan ve büyük katılımla sürdürülen "Adalet Yürüyüşü" iktidarı korkuttu. Sadece iktidar değil, Bahçeli gibi yandaşları da ürkmüş durumda...

        Dudaklarında bitmek bilmeyen bir mırıldanma, ya adalet gelirse...

        Geldiğinde görecekleri var!

        * * *

        Ülkede adalet isteği ilk kez yaygın hale geldi.

        Yürüyüşe, iktidarın adalet anlayışına onay vermeyen ve uygulamalardan endişe duyan AKP'li seçmenler de katılıyor... İktidarı asıl endişelendiren nokta da işte bu; adalet denince herkesin gözünün ve gönlünün açılması...

        * * *

        Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, yargının bağımsız olmadığı ülkelerde adalet yerleşik değildir görüşünde. Bu şu demek; adalet yargı kurumunun tutumuna bağlıdır, bazen vardır, bazen yoktur, yani stabildir!.

        Şayet yargı bağımsızsa ve hiçbir müdahaleye maruz kalmıyorsa adalet vardır ve mübarek, istikralı bir anlayış ve karar olarak yaşanır..

         Yürüyüş filan da gerektirmez!

         Adalet yoksa?

         İşte Türkiye!

 ***

         Adalet, hukukun ödünsüz uygulanmasıyla sağlanır...

        Anayasamız, yargı kurumuna talimat verilmesine, tavsiye ve telkinde bulunulmasına izin vermez. Kimse yargıya nasıl hareket edeceğini söyleyemez. Bunların aksini yapmak adaletin oluşmasını engellemektir. Bu ülkede adalet yoksa bundan dolayı yoktur!

         Bir savcı ya da yargıç, önündeki davaya ilişkin talimat alacak kadar yoldan çıkmış ve mesleğin namusundan kopmuşsa, yani bağımsızlığını yitirmişse orada adaletten bahsetmek de mümkün değildir.

         İşte insanlar bu tür oluşumları protesto etmek ve adaletin gerçek anlamda yerleşmesini sağlamak amacıyla yürüyor. Böyle kutsal bir bütünleşmeyi, Müslüman Kardeşler adındaki darbeci Arap çetesinin simge olarak kullandığı dört parmak işaretiyle protesto etmek, zavallılıktır...

 

ABD, akl-ı selim fakiri

--------------------------------

         ABD, DEAŞ ile mücadele konusunda Kürtçü terör çetelerine sığınacağına, stratejik müttefik olma avantajını kullanarak Türkiye'nin DEAŞ ile mücadelesine destek verebilirdi...

        PYD ve YPG gibi terör çetelerine silah sevk etmek durumunda kalmazdı...

        Bu politikayı ne Obama uygulayabildi, ne Trump...

        İkisi de çözümü PKK'nın Suriye'deki uzantısı terörist gruplarla ittifak yapmakta buldu. Sevk ettikleri ağır silahların bir kısmı daha birkaç gün önce  PKK'lı hainlerin inlerinden çıktı.

        Anlayacağınız, Washington silah vererek BOP kapsamında yer alan yeni bir planı hayata geçirmeye çalışıyor...

         * * *

         Peki ABD attığı bu adımları geri çekebilir mi?

         Obama, görev süresi tamamlanmak üzere olduğu için geri adım atmayı düşünmedi. Trump da atamazdı çünkü seçilmek için kullandığı malzemeden biri de "DEAŞ'a son vereceğim" sözüydü, tükürdüğünü yalayamazdı, 

          Michael Doran önemli bir Amerikalı stratejist -eski ABD Ulusal Güvenlik üyesi- bir konuşmasında izlenen Amerikan politikasının yanlış ve Türkiye'nin de her itirazında haklı olduğunu söyledi...

         Washington'da yer yerinden oynadı...

         Trump'ın sözcüleri YPG'ye silah yardımının ABD'nin terörle mücadele politikasına uygun olduğunu, bölgenin rahat ve huzura kavuşması için oluşturulan planın bir parçasının da silah yardımını öne çıkardığını söylediler...

         Doran'ın "Türkiye, Suriye'de bir Kürt Devleti kurulmasını istemiyor, bunu anlamak lazım" diyerek de Beyaz Saray'ın politikalarını kınadı...

         Bir de şunu söyledi:

         -YPG'ye silah vermeyi sürdürür, Suriye'de bir PKK devletinin kurulmasına ses çıkarmazsak, Türkiye'yi kendimizden uzaklaştırmış oluruz...

         ABD'de akl-ı selim sahibi siyasetçi azdır, biri de işte bu Micheal Doran!

 

     

ANLAMLI  SÖZLER

-----------------------------

          Hukukumuza, adalet, şeref ve haysiyetimize saygı gösterenlere biz de saygı da kusur etmeyiz. (M. K. ATATÜRK

Yazarın Diğer Yazıları