Adamının kastı Türk'e!

Selahaddin E. Çakırgil! Yazdıklarınızın hepsi kabul de, Hz. Âdem hangi dili konuşuyordu biliyor musun? (Dille ilgili göstereceğiniz ayetleri hemen burada vereyim: Bakara, 2/31, 32, 33, 37; Rahman 55/3, 4).

Allah insanları kavim kavim yaratmış. Kur'ân'da sabit.  Takvada üstününüz makbuldür,  buyurmuş.

"İnadına etnisite vurgusu, geri tepmeli bir silah gibidir!" diyorsunuz. (Star, 13 Şubat 2017), bundan neyi anlamalıyım Salâhu'd-dîn Eş (Arabî yazılışa hep yaklaştırmak istiyorsunuz. Size kolaylık olsun, diye böyle yazdım!) Benim bildiğim etnisiteleri sık sık sayan, sizin toz kondurmadığınız "Reis". Onu mu kastediyorsun, yoksa sözü yine "Türk"e mi getireceksin? Milletin adı Türk milleti, bayrağın adı Türk bayrağı, vatanın adı Türk vatanı, devletin adı Türkiye! Hepsini kaldıralım "İslâm milleti" diyelim sizin gibi... Ne değişecek? Asıl ayırımcılık o zaman... 

Veda Hutbesi'ne atıfta bulunuyorsunuz. 

(Ara not: Veda metni çok güzel de, bu metni kim not etmiş? O zaman yazı bir problem. Hz. Peygamber'in yakınındakiler hafızalarına mı kaydetmişler? Bence Kur'ân dikkate alınarak sonradan derlenmiş. Hutbe çeşitli; uzunu, kısası var. Hadis meselesinde ihtiyatı olmak lâzım. Kimi araştırıcılar "40'tan fazla hadis yoktur." der. Cübbeli üfürükçülere sakın aldanmayın... Her sıkıştıklarında bir "hadis" sallarlar!)

Hz. Peygamber de güçlü bir kabileden gelmiş midir gelmemiş midir? "Güçlü" kabilenin mantığı nedir?

Allah insanlara dil vermiş, bağlı olduğu topluluklar vermiş. Mücadele edecekseniz ırkçılıkla mücadele ediniz.

Abdülhamid'in de, Enver Paşa'nın da, İslâm birliği için nasıl çaba harcadıklarını hiç araştırdınız mı? ("Enver Paşa ve Dönemi" çalışmamızı bir kitapçıdan aldırın isterseniz; Enver Paşa'nın "Turan"la beraber umutsuz "ittihad-ı İslâm" çabasını ayrıntılı verdik. Tekrar hatırlatayım: "Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar"ı da yayınladım. Karar'da, Osmanlıcılık öne çıkarılarak tartışmaya açıldı. Ama öyle değil. Kitabı temin ediverin bir yerden! Çok çok mühim: Yakında çıkacak bir çalışmamda, Osmanlı'nın kuruluşundaki "asabiyet" kavramını ele aldım. Osmanlı "asabî bağ" ile kurulmuştur! "Türk" silindi, Osmanlı dağıldı! O kitabı da 10 gün sonra temin edersiniz!)

Bu sıra el üstünde tutulan Nuri Pakdil'in, "Reis"in pek sevdiği yeminini bilirsiniz. Hani "birine" "Firavun" dediği yemin... "Ne mutlu Müslümanım diyene!" diye bitiriyor.

Meğer IŞİD de bir yemin uydurmuş. "Andımız"ı adapte etmişler. Onlar da "Ne mutlu Müslümanım diyene!" diye bitiriyorlar.

"Ne mutlu Türk'üm  diyene!" derken burada "ırk" yok. Aynı kültür, aynı inanç birliği içinde, aynı hedefi belirlemiş insanlar kastedilir. Ama Müslümanlık için, "olmak" fiili kullanılır. "Ne mutlu Müslüman olana!" denilmelidir.  Sırf Türk düşmanlığı için, "Türk"ü Müslümanlığın karşısında gösteriyorlar.

"Siyasî İslâmcılar"da yüreği saran, gönlü ferahlatan sıcaklığı göremezsiniz. Hep ürkütücüler, hep ötekileştiriciler... Cümlelerinden âdeta "yeşil yeşil" irin akıyor! Onlara göre "Kur'an" kullanılışlı bir vasıtadır! Her biri kendi "dinini" yaymak ister!

Hep yazılıp söylenir: "Türkler İslâmın bayraktarı." "Seyyid" Abdülhakim Arvasi (Necip Fazıl'ın "O ve Ben" kitabında anlattığı şeyhi...) "Yeryüzünde iki Türk var ise biri mutlaka benim." demiştir. Bu "Seyyid" ırkçı mı Salâhu'd-dîn Eş!

Selahaddin E. Çakırgil! Sözü yine "Türk"e getirirseniz, bilesiniz, çok ağır yazarım!

Yazarın Diğer Yazıları