Adamlar böyle çalışıyor
“Emperyalizm”, Soğuk Savaş dönemini, hatta onun öncesinde Batı’nın sömürgeler çağını anlatsa da, geçmişte kalmış değil. O siyasal virüs, nitelik ve şekil değiştirerek hâlen daha yaşamağa devam ediyor.
Orta Doğu’da Siyonizm, İslam dünyasında Büyük Orta Doğu Projesi, Türkiye’de Kürtçülük adı altında işbaşında.
Hepsinin amacı aynı.
Hepsi aynı merkezin planı.
ABD’de 11 Eylül İkiz Kuleler’in vurulmasıyla başlayan, üst başlığı “Genişletilmiş Orta Doğu Projesi” olan, alt başlıkları ülkelere yere ve coğrafyaya göre değişen, dış görünümü itibarıyla Batı’nın, özü itibarıyla ise ABD’nin içinde, o ülkenin beynini kontrol eden Siyonizm’in, kısaca Küreselcilerin temel hedeflerine hizmet eden yüksek öneme sahip büyük proje.
Zamana yayılmış, şartlara göre güncellenen ve gerekli değişiklikler yapılarak uygulanmağa devam eden bir proje. Bu sebeple eskimiyor. Sürekli kontrol edilip yenileniyor ve dünyanın içinde bulunduğu siyasal konjonktüre göre, özünden asla taviz vermeden uygulanıyor.
Çok önemli hedeflerinin ön sırasında Türkiye bulunuyor.
Hatırlayın, 2009’da neyi tartışıyorduk?
Suriye sınırımızda yerleştirilmiş olan mayınların temizlenmesini. Güya bunlar Suriye-Türkiye dostluğuna zarar veriyordu ve biz onu temizleyip, tarımsal alana dönüştürecektik. Lakin mayınların temizlenmesi işini Türkiye kendisi değil de İsrail’e yaptırmak istiyordu. Hatta temizlenen arazilerin aynı ülkeye kiralanması tartışılıyordu.
Yıllar sonra anladık ki, amaç başkaymış. Meğer “Arap Baharı” gelecekmiş, sonra Suriye’de varil bombaları patlayacak, ardından da mayınlardan temizlenen sınırdan elini kolunu sallaya sallaya milyonları bulan göç akını yapılacakmış.
Niçin?
Birincisi, Kürt nüfusun yaşadığı alanları boşaltmak için. Öyle ya yeni bir Kürdistan kurulacak, o coğrafyada Arap ve biraz da Türk nüfus azaltılmalı.
İkincisi, Türkiye’nin etnik yapısı ve kurucu anayasasında bulunan Türk yurttaş vurgusunun, bozulması için.
Sürece baktığımızda adım adım, emperyal planın uygulandığını ve önemli başarılar elde ettiğini görüyoruz. Geldiğimiz noktada, Suriye istikrarsızlaştırıldı.
Türkiye’nin Suriye sınırı, Suriye yönetiminin kontrolünden çıktı.
Suriye’de PKK/PYD ordusu kuruldu ve eğitimine devam ediliyor.
Türkiye’ye Suriye’den planlanan göç dalgası getirildi ve Batı bunun geri dönmemesi içen maddi destek veriyor.
Peki şimdi?
Şimdi, Batılı merkezler Türkiye’ye borç veriyor, verirken de şart koşuyorlar. Diyorlar ki: “Verdiğimiz borç para ile istihdam yaratacaksınız ve bunun yüzde 50’sini size gönderdiğimiz mültecilere vereceksiniz. Verdimiz parayı bizim istediğimiz gibi kullanacaksınız.”
Peki, biz neden sürekli Batı’ya muhtaç hâle getiriliyoruz? Çünkü bizi yönetenler, bütün açık itirazlara, uzmanların; “yaptığınız doğru değil, akla, bilime uymaz” demelerine rağmen, ekonomiyi bozuyor da ondan.
Yetmiyor, halkı aç ve sefil bırakıyor, ülkenin Merkez Bankası’nı bile tarihinde görülmemiş biçimde ağır zararlara uğratıyor.
Kısacası bir taraftan yapıyor görünüp, öte taraftan ülkeye ağır hasar veriyor.
Sonrasında da ister istemez borç arıyoruz. Borç aldıklarımız da ezeli kuralı uyguluyor, “Borç verenler, alanlara hükmünü geçirir.” Bunun böyle olduğunu Osmanlı yakın dönem geçmişimizle en iyi bilen yine biziz. Lakin ders alan var mı?
Yok!
Bu durumda “tarih tekerrür (tekrar) eder” diyenler haklı çıkıyor.
Denilebilir ki; “Her ülkenin borcu var.” Derim ki; o tür borç, ekonomisini bizim gibi batırmamış ülkelerin borcu. Dolayısı ile nitelikli, eşitler arasında varlık bulan bir borç. Bizim borcumuz ise eşitler arasında değil, mağdurun, mağrura borçlanması durumudur.
Bütün bunlardan sonra sonuca bakarsak diyeceğimiz şudur: Emperyalizm amacına işte böyle ulaşıyor.
Sana dışarıdan bir ülke büyüklüğünde hem nüfus ekliyor, sonra borç verip onlara iş buluyor, ardından uğruna savaşarak hak ettiğin, vatan saydığın coğrafyadan toprak ve arazi vermeni isteyerek, ülkene yolladıklarına mülk edindirip, yer açıyor.
Ve sen hâlâ yerli ve millî olduğunu sanıyorsun. Sorunu partizanlıkla değerlendiriyorsun.
İlginç!