Adolf...

Valla adı  “Hitler”  olsaydı bu teklifte bulunmazdım; ama “Adolf”  oyununu mutlaka izlemesini isterim en büyük, en sultan, en padişah, en hünkâr, en hükümdar, en hükümranımızın!
(Adolf nihayetinde  “kısa adam”, sair zamanda özdeşleştirmede zorluk çekebilir belki ama sahnede Burak Sergen gibi bir  “uzun adam”ın bedeninde canlandırılmış olması bu minik pürüzü de ortadan kaldırmış; algılayamama ihtimali yok yani!)
***
Dediğim gibi Hitler olsaydı anlatılan -biz bunca yıldır anlattık da ne oldu- hiç kendimi yormazdım. Fakat, 12 yıllık  “mutlak” iktidarının sonuna gelmiş Adolf’un hali, ennnn bir haşmetli izleyicisine,  “Hitler’in akıbeti”nden çok daha tanıdık gelecek gibi...
Çünkü diktatör değil, soykırımcı değil, zalim değil de Hitler’in bütün bu niteliklerinin(!) Adolf’taki neticeleri oyunun sergilediği;
Paranoya mesela...
Şizofreni...
Her saniye daha da büyüyen korku...
Güvensizlik...
Ve kaçınılmaz bir yalnızlık tabii;
İttifakları dağıldıktan, birlikte iş tuttuğu, iktidarını paylaştığı ortakları sattıktan, “yol arkadaşları”  kaçtıktan sonra elinde kalan o ölümcül yalnızlık!
***
Sayın her bir şeyin başı efendim,
İktidarınızdaki 12. yılınızı doldurduğunuz şu günler tam da zamanı, Adolf’u kaçırmayın, izleyin derim.
“İnsan” derken bir durup düşünüyor insan da, etten ve kemikten ve aklı var ve Eva’ya aşkı, duyguları(!), teknik olarak bildiğiniz  “insan” olan Adolf’un son 12 saatini izleyin,
Dünyayı titretmiş birinin, uğrattığı zulme uğrama ihtimali belirdiğinde nasıl titrediğini,
Bütün o kuyruğu dik tutma çabalarına rağmen, her  “almaya geldiler” sanrısına kapıldığında, kendisini korkak bir fare gibi nasıl masanın altına attığını,
Gözyaşlarını,
Aldığı ilaçların bile dindirmeye yetmediği acısını,
Gördüğü halüsinasyonların da etkisiyle, cinnetin eşiğinde çaresizce debelenişini izleyin.
***
Evet, “eğer yeterince büyük bir yalan söyler ve bu yalanı yeterince uzun süre tekrarlarsanız insanlar bu yalana inanırlar”  ve bu bir toplumun, koyun sürüsü gibi sevkini sağlar; tarih bunu doğruladı.
Peki ya siz?
Ya siz de inanırsanız söylediğiniz yalana?
Toplumu kandırmak, aldatmak, gözünü boyamak, sindirmek, susturmak, biat için oluşturduğunuz  “imaj” olduğunuza inanmaya başlarsanız kendiniz de?
Bir  “yalan”ı yaşamaya başlarsanız?
 “Gerçek” kapınızı çaldığında ne yaparsınız?
Yahut;
Bir şey yapabilecek kudret kalmış mıdır acaba  “gerçek”  sizde?
***
Adolf’u izleyin.
Saddam Hüseyin, Kaddafi; çoğaltabilirsiniz örnekleri.
Çok şaşaalı, şatafatlı yaşadı hepsi;
Ama yine hepsi, sığınmak zorunda kaldıkları “inlerinde” geçirdiler son günlerini.
Değil saraylar, uçaklar, eurolar, dolarlar; kurtarmaya ordularının gücü yetmedi.
Onun için Adolf’u dikkatle izleyin.
Ve dua edin;
Allah size  “inlerine girdiklerinizin”  ininize gireceği bir son nasip etmesin.
Ha bir de Yolsuzluk Haftanızı kutlar; dünyanın kimseye kalmadığı, kefenin cebi olmadığı hususunda idrak devrimine vesile olmasını dilerim!

Cici pervasızlık


İçli içli yazmış Akif Beki:
 “Başkalarından yardım alarak örgüt halinde kitap yazmak’diye bir suç vardı eskiden. Çok tehlikeli bir eylem olduğu için ’dokunanlar yanar’dı, azılı suçlu muamelesi görürlerdi...
Eskiden adamın sabaha karşı evini basıp kirli donlarına kadar didik didik arar, kitap mitap yazan ’azılı suçlular’ı sıcak yataklarından aldıkları gibi götürürlerdi...
Savcılar süperdi; pek azametli, çok heybetliydiler, yürüdüklerinde ayak bastıkları yer titrerdi. Paşaları, avukatları, gazetecileri, yazarları tespih tanesi gibi sıraya dizdirirlerdi karşılarında...
Eskiden ne cici bir pervasızlık hükümfermaydı...
Eskiden feriştahına şok üstüne şok yaşatırdı savcı ve polis. Şok baskın, şok arama, şok gözaltı, şok tutuklama, şok şok şok... Genelkurmay’ın kozmik odası, donanmanın döşeme altındaki gizli bölmeleri şok baskınlara uğrardı. Kimsenin önceden haberi olmaz, jandarma bile istihbarat alamaz, anlı şanlı paşalar hazırlıksız yakalanırdı...”
İyi de, bütün bu olup bitene kim/kimler alkış tutardı?
Kim illegal bir yapı varsa onu legal yollarla durdurmak yerine  “ne istedilerse verme”  yoluna saptı?
Kim bu cici pervasızlığın ortağı?
Ülkenin mahkûm edildiği içler acısı halin tam olarak anlaşılabilmesi için, Beki keşke bunların cevabını da yazaydı...

Yazarın Diğer Yazıları