Ah Feyyaz!...

Devlet Suruç’un katilini ararken onlar çoktan bulmuştu... Önce kahpe bir pusu, ardından açıklama:  “Suruç’un intikamını aldık!” ... Kahpece ve bir alçağa yakışır bir sessizlikte ve arkadan, kafalarına birer kurşun sıkarak... İsimleri önemli değildi “hakim” unsur için: “İki polis”. İsmi, kaydı çok da önemli olmayan; ismini anası, sevdası ve karındaşından başka kimsenin “ırgalamadığı” ; ölmek için doğanlardandılar. Hani şairin  “mührünü bastılar, kaydı düşüldü”  türünden ölse de kimileri için kıymeti harbiyesi olmayan, ekmeğinin peşinde, devriye aralarında sevdasına şiirler yazan garip Anadolu çocukları... Yar ve yâranı için, ana, baba ve karındaşı için küçük kıyametin öznesi bu çocukların akıbeti bizim için kahır sebebidir de kimilerinin umurunda bile değildir... Onlar için “suret-i hak”tan gözükmek, “barış güvercini” imajını muhafaza etmek adına 32’nin yanına eklemlenen iki polistir sadece.

Alçakça infaz edilmekten daha beteri de budur onlar için 32+2 olmak.

Bu da bir şeydi nihayetinde. Birilerinin kutsadığı “çözüm süreci” nin ateşi devam etseydi Okan ve Feyyaz’ın terör kurbanı olduğunu söylemek mümkün olabilecek miydi?...

Güneydoğu’da şehit cenazelerinin “çözüm” hatırına sessizce kaldırıldığı zamanları hatırlayın. Şehadetleri o döneme tesadüf etseydi sade, sıradan saat başı ajansının  “Ceylanpınar’da TOKİ konutunda oturan iki polis vuruldu”  haberinden ibaret olacaklardı.

* * * 

Zaman teröriste ve onun siyasi uzantılarına “mesafe” koyma zamanı. O yüzden daha bir dik çıkıyor sesler. Ama onlar da,  “İntikamı alınacak, şehitlerimizin kanının yerde kalmayacağına herkes emin olmalıdır!” makamında,  o kadar... Tam o arada öğreniyoruz ki “kanını yerde bırakmayacak” devlet, Feyyaz’ın “beni deşifre etmeyin!” talebini dikkate almamış.

KCK’ya operasyon yapıp, dava dosyasına operasyona katılan Feyyaz’ın  “ev adresini, telefon numarasını, kimlik bilgilerini”  koyup, Feyyaz’ın “dosyaya gizlilik getirin” itirazlarını hiçe sayan devlet şimdi Feyyaz’ın ailesine sahip çıkacakmış... Doğruysa bu iddialar “aman uzak durun!” denebilir ancak... Anlayacağınız Feyyaz ve Okan’ın varlığı sadece medyanın kendisini “devrimci” diye isimlendiren “örtülü” bölücülerinin ve onların oynaşı “kimi” İslamcı ve liberallerin değil Devletin de umurunda değildi. Birilerinin “kandan” beslendiğini henüz farketmiş, “kılcallarına” girenlerden dün haberdar olmuş devlete “beni deşifre etmeyin” demiş de kimseye dinletememişti Feyyaz.

Meşguldü devlet... Eski çözüm ortaklarına kaptırdıklarını kurtarmanın, damarlarına kendi eli ile enjekte ettiğini temizlemenin derdindeydi...

Tüm bunların üstüne Feyyaz ve Okan’ın cenazeleri birilerinin “siyasi” hesaplarına malzeme edilmeye çalışılması yok mu; en acısı da budur...

Mesele birileri tarafından çoktan çözümlenmiş bile: “Kandan beslenen, ancak barış ve kardeşlik sözünü dillerinden düşürmeyen odaklar, devletimizin tüm kurumlarına ve teşkilatımızın kılcallarına giren örgütle de kol kola girerek, ihanette bulunmuşlardır”.

Sonuç olarak devletimizin bir ihmali yoktur, kahrolası “Paralel” çete ve lanet olası “örgüt” bu işi de başımıza sarmıştır... Sen terör operasyonlarında çalışan polisine güvenlikli lojman tahsis etmeyip onları TOKİ konutuna gönder, üstüne operasyon yaptırdığın bölücü dosyalara adresini, telefonunu kaydet ve üstelik  “adresimizi açık ediyorsunuz, dosyaya gizlilik getirin”  ihtarını görmezden gel, sonra  “kılcallara giren örgütle kol kola ihanet” ten bahset.

Anlaşılan o ki “saf” bir görüntümüz var...

* * * 

Ah Feyyaz!...

Kobani için yola düşüp, “Rojava Rojava” diye inleseydin, senden büyük hikâyeler çıkartırdı bu memleket. O güzel yüzünle, sakallı suretinle; hele hele şiirlerinle günlerce haberini yapardık... Muhayyel sevdan için yazdığın o satırlardan romantik hikâyeler çıkartırdık. Sosyal medyadaki “son” paylaşımlarına senaryolar yazar, milleti ağlatırdık... Fukaralığın seni Urfalara nasıl sürüklediğinin sosyolojik analizlerini yapar, alamadığın elbiselerin listesini çıkartırdık... Beşiktaşlı olduğunu duyan Çarşı, senin için pankart açar; tribünleri inletirdi... Ama sen “memleket” dedin, “devlet” dedin...

Senden çıkacak hikâye ancak bu kadar: Şanlıurfa’da TOKİ konutlarında öldürüldü, şehidimiz, kanı yerde kalmayacak, ailesinin yanındayız.

Bu kadar...

Yazarın Diğer Yazıları