Aile şirketi

21. Yüzyılın en çağdaş idari şeklinin cumhuriyet, uygulamanın ise demokrasi olduğu bilinmesine rağmen, benim cennet vatanım Türkiye’mde demokrasinin askıya alınıp, ne olduğu bilinmeyen bir uygulama gözlemlenmektedir. Demokrasi, demokratik yollardan yürünülerek yönetime gelenlerin ülkeyi demokratik kurallara göre yönetmesi olarak yazılıp söylense de, bizde demokrasinin nimetlerinden faydalanarak gücü ele geçirenlerin aile şirketi anlayışı içerisinde hareket etmesi şeklinde tecelli etmektedir. 
Tarihte bakıldığında Kralların, Sultanların, Hanların ve Padişahların zamanında ülkelerde demokrasinin olmadığı bilinmektedir. İktidara gelme ve gücü elinde tutma silsile takip edilerek, aile arasındaki kanlı hesaplaşmalar sonucu elde ediliyordu. Tüm bunlara rağmen Türkler de ülke meseleleri kurulan otağlarda o günün idari kadrosunun görüşleri doğrultusunda alınıyordu. Hiçbir zaman aile fertleri ülke yönetiminde söz sahibi olmamışlardır. Ne zaman harem işlere karışmaya başlamış, işte o zaman devlet batmaya başlamıştır. 
Bu dönem dışında komünizmi ve demokrasiyi kullanarak güç sahibi olan faşistlerin uyguladıkları yöntemlerde bile ülke yönetiminde aile efradı söz sahibi olmamıştır. Ülkemize dönecek olursak, yapılan uygulama ne padişahlık ne faşizm ne de komünizme benzemektedir. Bizde yönetimle ilgili kararlar aile fertleri arasında veya ailenin fertlerinin ayrı ayrı aldığı kararlar uygulatılarak demokrasinin gereği buymuş gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
Anlaşılan o ki, ülkemizde uygulanan bu sistem şimdiki yönetim vasıtasıyla getirilmiş bize has bir yöntemdir. Bunların en bariz örnekleri yapılan ve yapılmakta olanlardır. Son örneği ise ses kayıtları ortaya çıkan Bilal Beyimizin Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili tasarruflarıdır.
Başbakanımızın oğulları Bilal Beyimiz yürüttüğü başarılı iş adamlığının yanında bir de başarılarını eğitim alanında göstermek üzere harekete geçmişlerdir. Bu nedenle de Milli Eğitim Bakanlığı bürokratlarıyla bir toplantı yaparak  “Bundan sonraki eğitim sisteminde, kızlı erkekli, İlkokuldan Anadolu Öğretmen Liselerine kadar hep birlikte bir ayar vereceğiz”  diye buyurmuşlardır.
Bilal Beyimizin emri olur. Ne de olsa kendileri ve aile efradı Türkiye’yi kendi çiftlikleri, halkı ise çiftlikte çalışan ırgatları olarak görmektedirler. Çiftlikle ilgili kararları sahipleri verir, ırgatlar ise uygular. Öyle değil, bu ülkede demokratik kurallar işletiliyor deniyorsa bu zat nereden aldığı hangi yetkiyle bürokratlarla toplantı yapabiliyor.
Milli Eğitim Bakanı çıkıp “Siz kimsiniz de bana bağlı bürokratlarla toplantı yapıyorsunuz” diyemiyor? Toplantıya katılan bürokratlar  “Siz beni nasıl toplantıya çağırırsın işte de gelmiyorum” diyemiyor? Aynı kişileri ben toplantıya çağırsam başta bakan olmak üzere, kimler neler neler söylerler.  O bürokratlar toplantıya hiç katılır mı? Bu sizce ırgat ağa ilişkisi değil de nedir? 
Tabi ki Bilal Beyimiz insan kaynağının neresi olduğunu çok iyi biliyor. Eğitimin insanlardaki meydana getirdiği davranış değişikliğinin de farkında. 
Ancak demokratik haklarımı kullanıyorum diyerek, hatta  “Tayyip Bey’e oy vermek imanın gereği”  diyecek kadar ileri giden zavallıların çoğunlukta olduğu bir ülkede demokrasinin askıya alınması kadar doğal bir şey olamaz. Nitekim bu günkü durumda budur.
Yapılacak şey ise ya ırgatlığa devam, yok  “Ben ırgat olmak istemiyorum demokratik kuralların uygulandığı bir ortamda yaşamak istiyorum” diyorsan. Yapacağın iş ırgatlara ırgatlığın kaderleri olmadığını anlatmaktır. Yoksa bir gün seni de zorunlu olarak ırgat yaparlar. Sen çalışırsın Bilal Beyimiz kazanır.

Yazarın Diğer Yazıları