Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Akıl herşeyi sorgulamalı...

Bugün birçok alanda tekâmül eden insanın araştırmacı ruhu bilinmeyenle hep ilgilenmiş. İlkel dönemlerde ispat edemediği veya tanımlayamadığı her şeyden korkmuş ya da kendi yarattığı totemlerin kölesi olmuş. Enteresan değil mi? Önce kendi bulduğu ateşten korkmuş sonra onunla ısınmış sonra da ona tapmış. Atalarımız böyle yapmış, peki bugün ilkellik devam etmekte mi sizce?
İlkellikte evrim yaptı ama hâlâ aldatıyor. Bilmeyeni mi, bileni mi korkutuyor. Bilmeyen cesur zaten o hiç bir şeyden etkilenmiyor. Bilen korkuyor, neden mi cehaletten tabii ki... Çünkü zararlarını görüyor. Çünkü aldanmaya en elverişli şeyler bilmediğimiz, bilgisine tam sahip olmadığımız şeyler. İşte bu noktada biraz bilen ya da biliyor geçinen hiç bilmeyeni her zaman çabuk aldatıyor. Ne yazık ki bundan büyük zararlar gören insanlık bugünkü evrimine ulaştıktan sonra ya da daha akılcı düşünmeyi öğrendikten sonra zarar gördüğü düşüncenin kendini yeterli ifade edemediğini anlar. E tabii anlamak, anlamış olmak ta önemli... Böylece başka bir arayışın içine girer, kendini ve bilinmeyeni daha müspet ifade edişin yollarını araştırır, tabusal ve hurafeci zihniyetten kurtulmanın yolunun müspet ilimler olduğu fikrinde buluşur.
Bu sayede sosyal bilimler, bilimin felsefesi, doğa bilimleri, teknik bilimler, mühendislikler, tıp ve genetik bilimleri gibi alanlarda yol almayı öğrenir. Bu sayede aydın insanı gericilikten ayıran görüntü belirir. Her alanda gelişimini sürdüren insanın en büyük evrimi bilimlerin varoluş üzerindeki yadsınamaz gerçeğini kabul edişiyle başlamıştır. Ör. bizi dünyaya getiren tohumun bir damlasında sadece babamızın fiziksel biçimi değil, düşünceleri, duyguları, takıntı ve eğilimleri çoğu zaman da genler yoluyla transfer olan hastalıkları hatta ötesi dedelerinin dedesinin özellikleri mevcuttur. İşte bu bir damlanın içinde barındırdığı zenginlik, hurafelerin çok ötesinde bilimin araştırma konusudur. Şaşırılması gerekenler bununla da sınırlı değil. Doğal olaylardan “tanrı sizi cezalandırıyor” diye korkmak yerine ekolojik ve jeolojik dengenin bozulmasındaki katkı payımızı sorgulamalıyız.
Kimine göre doğanın bana göre Tanrının insanlara dağıttığı en değerli şey akıldır. Aklımızı acaba her alanda yeterince kullanıyor muyuz? Bunu iyiden iyiye sorgulamak lazım.
Akıl da kendini geliştirdikçe, kullanıldıkça yararlı ve kalıcıdır. Yani onu besleyen şey bilginin kendisi ve devamlılığıdır. Varoluşu düşünceyle eşdeğer gören Descartes;  “Düşünüyorum öyleyse varım”  diyerek varlığın sebebini düşünebilmekle ifade eder. XIX. yy’da ortaya çıkan bilim felsefesi de aynı görüşü destekler. Bu akım düşünmeye daha fazla tutarlılık kazandırmak, onu elle tutulur ya da somut gerçeği daha fazla yaklaştırmak ve ona kapsayıcı bir perspektif açmak amacıyla felsefi düşünmeyi bilimsel ilerleyişle bağımlı kılar. Bence de bu ikisi bir bütündür.
Düşünce akıl barındırmalıdır. Düşünmediğimiz her günün bizi ve insanlığı nasıl geriye götürdüğünü yüzyılımızda görmek lazım. Yokluklar, hırslar, savaşlar ve siyasi çözümsüzlükler sizce buna bağlı değil mi?
Daha insan olabilmek, insan gibi kalabilmek adına biz bilimi, bilim de bizi geliştirmeli. Gördüğümüz şeylere şaşırmak yerine neden ve niçinlerini araştırmalı, sorgulamalıyız, hiçbir şeyi sorgulamıyoruz. Ne sunulsa eyvallah diyen bir topluma mı gidiyoruz, yoksa aklı kullanıyor muyuz gerçekten. Evet diyorsanız eyvallah. O zaman hayatın her alanında aklı kullanmanın zamanı gelmedi mi?

Yazarın Diğer Yazıları