Aklınızı kim kullanıyor?

Medeniyetler Çatışması, Büyük Ortadoğu Projesi, Tarihin Sonu vb.. tezleri ilk ortaya atanlar kendilerince entelektüel çalışmalar gerçekleştirdiğini düşünebilir. Üzerinde çok gayret gösterildiği, yıllarca düşünülüp tartışıldığı belli. Fakat çoğu kez, bütün kişi ve kurumların hatta devletlerin dahi akıl tutulmasına maruz kaldığını görüyoruz. Madem bu kadar kafası çalışan insan var, hem dünya hem de Türkiye neden böyle?
Mesela İran, daha kendi ham petrolünü işleyemezken nükleer teknoloji konusunda izlediği politikanın halkını fakirleştirdiğini ve dünyadan izole edildiğini görmüyor mu? Yahut Hindistan veya Pakistan, halkları perişan durumdayken niçin atom bombası yapmaya kalkıyor. Soğuk Savaş döneminde uzay teknoloji niçin bu kadar gelişmişti? Sovyet politbürosunun stratejistleri ve KGB’nin istihbaratçılarının cinleri bile kullandığı söyleniyordu ancak Kremlin’in 100 metre ötesinde sokaktaki tepkileri bile görememiş ve tepetaklak devrilmişti.
Aynı ittifakın üyeleri olmalarına rağmen Yunanistan ve Türkiye Ege ve Akdeniz’de amansız bir silahlanma yarışına kapılmış, ABD’nin belirlediği 7/10 oranıyla yıllarca birbirlerine rahat bir nefes aldırmamıştı. Komşu’nun şimdiki hâl-i pürmelâli ortada. İsrail-İran çekişmesi ise birleşik kaplar misali çalışıyor. Sürekli birbirlerinin cephaneliklerini dolduruyorlar. Bölgedeki hiçbir devlet de bu kamplaşmadan azade kalamıyor. Gürültü patırtı arasında, yeryüzünün en büyük petrol ve doğal gaz rezervine sahip coğrafyasının sakinleri, öz kaynakları sömürülürken, eskiden cambaza bakarlardı şimdi gökyüzünde uçakları ve füzeleri seyrediyor. Kargaşa tulumbası öyle çalışıyor ki, bir yandan kaynakları boşaltırken bir yandan da iki farklı kanaldan nefret pompalıyor. Birinci kanaldan; Batı kamuoyuna, İslam dünyasını cezalandırılması ve terbiye edilmesi gereken bir kitle olarak algılatıyor. İkinci kanaldan; Müslüman halklar arasında Şii- Sünni çatışmalarının zemini sulanıyor. Tulumbanın kolu öyle hızlı inip kalkıyor ki, süper güçlerin tankerleri ve depoları ağzına dek doluncaya kadar kimse neler olup bittiğini fark edemiyor!
Bunları niçin yazıyorum? Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, 100 adet F-35 tipi savaş uçağı alacağımızı açıkladı. Teslimat 2015’te başlayacakmış. Geçtiğimiz yıl konu gündeme geldiğinde uçakların haberleşme sistemlerindeki kod ve yazılımların Türkiye’ye verilmeyeceği anlaşıldığında proje askıya alınmıştı. MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın sorusunu cevaplandıran Yılmaz, jetlere savaş programı ve silah/mühimmat entegrasyonunun bağımsız olarak eklenebilmesi için ABD ile görüşmelerde belli bir aşamaya geldiğini kaydediyor. Fakat almakta kararlıymışız. ABD’nin toplam 2 bin 443 adet ürettiği F-35 savaş uçaklarının sadece 100’ünü Türkiye satın alacak. Jetler için ödeyeceğimiz rakam 16 milyar dolar olduğuna göre ortada 400 milyar dolarlık bir pasta var demektir. Buna siz bakım, onarım, modernizasyon, muhabere, monte edilecek silah ve atılacak bombaları vs.. ekleyin. Sadece F-35 için bu denli büyük harcamalar yapılabildiğine göre diğer silah sistemleri için yapılan masraflar kim bilir kaç trilyon doları bulacaktır. Peki, diğer F-35’ler kimlere satılacak?
İşte tam bu noktada sağduyu sarsılıyor. Bütün ideolojiler, dinler, ahlaki öğretiler ikinci plana atılıyor. Devleti ve milleti için strateji ve fikir geliştirdiğini sananların yıllarca çalıştıkları göznuru tez ve projeler, tilki kurnazlığı ile uluslar aşırı büyük holdinglerin hesaplarına kullanılıyor.
Şimdi patent ve lisans müracaatları öyle hızlı yapılıyor ki, neredeyse saniyeler önem kazandı. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin, 2010 yılında patent başvurusunda Japonya’yı geçerek ABD’nin ardından ikinciliğe ulaştı. Dünya genelinde neredeyse her dakika bir patent müracaatı yapılıyor. Ülkemizde ise her gün 1 tane... Oysa 2010’da yalnıza IBM şirketi 5 bin 896 patent aldı. Dünya Fikri Mülkiyet Hakları Örgütü tarafından yayımlanan rapora göre, Çin’in patent kuruluşlarına yapılan başvuru sayısı 391 bin. Türkiye’de ise son 5 yılda 5 kat artmasına rağmen 2010’da ulaşılan rakam sadece 642.
İddiamız olmasa da hayallerimizi kaybetmeyelim. Henüz yerli otomobil, helikopter ve uçak yapamıyoruz ancak haberleşme güvenliğini millileştirebiliriz. Bunun için uygun zemin de kafası zehir gibi çalışan mühendislerimiz de var... Ancak biz geçen haftayı da istihbarat kurumların birbirlerinin altını nasıl oyduğu tartışmaları ile geçirdik. Kimimiz artık umutsuzca sadece kendi önüne bakıyor, kimimiz ümidini kesmiş kendini avutuyor. Lakin birileri hem doğal hem de beşeri zenginliklerimizi kendi hesabına kullanıyor. Yetmedi mi artık!

Yazarın Diğer Yazıları