AKP bir kez daha kazanacak mı?..

Demokrat Parti'nin memleketi uçuruma sürüklemeye başladığı 1946'dan bugüne kadar Türk siyasal tarihine şöyle bir göz gezdirin; Güç dengeleri ve yaptırımlar açısından toplumla siyasetin bu kadar çeliştiği bir dönem oldu mu acaba?..

Tarihin hangi döneminde, yıllarca adeta eziyet yaşayan kitleler, sorunlarını büyüten ve bir türlü istikrar ve refahı getiremeyen siyasal anlayışlara bu kadar taviz verdiler ki?..

Dünya iletişim çağındayken, teknoloji olaylarla insanları iyice yakınlaştırırken ve de artık hiçbir şey insanlıktan gizlenemezken, "bile bile lades" havaları neyin nesidir bu ülkenin insanları arasında?..

Yani; Siyaset-toplum hattında, birbirinin içinde, ancak aynı zamanda birbirinden çok uzak manzara çizen şaşırtıcı ilişki tuhaf değil mi sizce?..

Baksanıza; siyasete yön vermesi gereken toplum, tuhaf bir başıboşluk ve tepkisizlik içinde iktidarın kendisini ezmesini, yoksullaştırmasını, işsizliğe- açlığa-huzursuzluğa terk etmesini, kitleleri "olağanüstü" uygulamalarla baskı altında tutmasını adeta seyrediyor!!!

Peki; Dünyanın neresinde üç ayda kurulan yeni bir partiyi ardı ardına ve de ısrarla iktidarda tutan bir halk kitlesi, her geçen gün insanın umutlarını biraz daha eriten ve her fırsatta adeta ekmeğini çalan zam-enflasyon-pahalılık girdabını "kader"mişçesine izlemekle yetinir acaba?..

Türkiye beklenmedik anda, "talandan mal kaçırırcasına" hızla seçime gidiyor işte... O halde yaşamakla, gelecekle, uygarlıkla, çocuklarınızın yarınlarıyla ilgili derdiniz, kaygınız ve korkularınız varsa, memleketin şu hazin ve de ürkütücü manzarasından bir sonuç çıkarın lütfen;

Bir yandan yıllardır dayatılan pervasızlık diğer yandan adeta hipnoz hali, bir yandan "ali kıran baş kesen" tavrı diğer yandan acayip bir teslimiyet, bir yandan bildiğini okuyan bir baskı rejimi diğer yandan çok tuhaf bir tepkisizlik...

O halde söyler misiniz; Nedir bu tuhaf siyasi ortamın sebebi hikmeti, nedir bu toplumsal duyarsızlığı kangrenleştiren gizem?.. Ve de niçin bulunmaz etkili bir çare?..

***

Anketler ve gerçekler...

Yukarıda sıralanan saptamalara ve ülkenin yarısını adeta esir alan kaygılara bakarak, "toplumla siyaset arasında neyin çelişkisidir bu" diyebilirsiniz ama yanıtı da çok basit olacak bu sorunun... Hatta şöyle net ve yaygın bir soru da ortaya çıkmalıdır aynı zamanda;

"Bu kadar yıkıma, yolsuzluğa, yoksulluğa, enflasyona, açlığa, işsizliğe, terör girdabına, güvensizlik ve huzursuzluk ortamına, velhasıl ekonomik darbelerle adeta tarumar olan toplumsal çaresizliğe rağmen AKP yıllardır nasıl olur da iktidarda?.."

AKP ile kitleler arasında; güç dengesi ve toplumun siyasete yaptırımları açısından yaşanan çelişki ortada zaten; AKP her konuda bildiğini okuyor, ülkenin yarısı ise hiçbir şey olmamış, hatta her şey normalmiş gibi olayları izlemekle yetiniyor!..

Peki; Haziran ayında yapılacak baskın seçimi de şimdiden "çantada keklik" görenlerin memleketi ne hale getirdiğini nasıl görmez bu toplum?..

Ne yani; bu ülkenin yarısı, dış basında, "Erdoğan'ın seçimi kaybetmesi düşük ihtimal" diye yazılmasına inanarak bir kez daha teslimiyet bayrağı mı çekecek?..

AKP sözcüsü Mahir Ünal'ın Erdoğan'ın oy oranını "yüzde 55.6" olarak duyurduğu uçuk açıklamasına boyun mu eğecek kitleler?..

Ya da, baskın seçim açıklanır açıklanmaz "adayımız Erdoğan" diye ortaya çıkan Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici'nin, "Bize göre Türkiye'nin seçim güvenliği diye bir sorunu yok" demesi bir kez daha uyuşukluğa ve yılgınlığa mı yol açacak?..

Bu memlekette yapılan anketlere artık inanmayan biri olarak tekrarlıyorum; AKP'li Ünal'ın verdiği rakamlara da Destici gibi siyasetçilere de verilecek yanıtlar bellidir ve ortadadır aslında... Her şey medya arşivlerinde vesselam; Bir yanda çöplükten ekmek toplayan yoksul insanların büyüyen çaresizlikleri ile atanamadığı için intihar eden öğretmen adaylarının yarattığı acı, diğer yandan da, geçen yılki referandumda sandığa silahla giderek görevlileri tehdit eden AKP'li vekillerin internette dolaşan videoları!!!

***

Teyakkuz zamanı...

Evet; Türkiye yalnızca cumhuriyetin "kader seçimi"ne, yani gelecekle ilgili kaygıların büyüyeceği bir sürece gitmiyor...

Aynı zamanda bu ülke, siyasal ve bürokratik baskının artacağı bir "olağanüstü hal" sürecinde, inandırıcılığı ve güvenliği önceden-şimdiden zedelenen bir seçim ortamına da giriyor ki, asıl vahamet de buradadır zaten...

İşte bu yüzden baskın seçimin gündeme geldiği andan itibaren çevremdeki insanlara baktım da yalnızca çaresizlik değildi yüzlerdeki, aynı zamanda umutsuzluğu tetikleyen bir vurdumduymazlık da vardı ortada...

Peki, neydi bunun sebebi?.. Geçen yıl yapılan referandumda ortaya çıkan tartışmalı ve şaibeli tablo var ya, işte o dönemde muhalefetinden medyasına, kitle örgütlerinden halk yığınlarına kadar herkes sonuca çaresizce katlanmak zorunda kaldığı için Haziran seçimleri de peşinen kuşku taşıyor gibi!..

Yani; geçen yılki referandumun şaibeli sonuçları sindirildiği için AKP daha pervasız davranabilir, sandık sonuçlarıyla ilgili daha da cesaretle bildiğini okuyabilir...

O halde şu derin girdabın içinde bir kez daha ve de açıkça sormak lazım değil mi; AKP bir kez daha seçim mi kazanacak yani?.. "Laik cumhuriyet" diyenler bir kez daha mı kaybedecek?..

Hiç kuşku yok ki; Türkiye rejim açısından böylesi bir sarsıntıyı kaldıramaz ve toplumdaki gerginlik zirveye çıkar, özellikle laikliğin bertaraf edileceği bir ortamda, ülke topyekûn huzursuzluk ateşi üzerinde çırpınmaya başlar...

Velhasıl bir kez daha uyarmakta, önermekte ve altını ısrarla çizmekte büyük yarar var;

Muhalefet aday belirlemede, seçim iş birliği yapmakta ve zafer uğruna strateji geliştirmekte, özellikle 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi ile 2017 referandumundaki hataları tekrarlamaktan dikkatle kaçınmalıdır...

Ve en önemlisi de tüm muhalefet, AKP'nin toplumu ve karşıtlarını uyutan "suni gündem"in peşine takılarak oyalanmaktan vazgeçmeli, ülkenin işsizlik- yoksulluk-pahalılık-yolsuzluk gibi yaşamsal sorunlarını anlatmakta ısrar etmeli, sokağa ve de ısrarla sokağa çıkmalı, ulaşılmadık tek insan bırakmamalıdır...

Aksine; arkasına devletin sınırsız gücünü, parasal olanakları, medyadan muhtarlara kadar örgütlülüğü ve pervasızlığı da alan iktidar karşısında muhalefet yine çaresiz kalır ki, vay memleketin haline vay... Bir kez daha aman dikkat!..

Yazarın Diğer Yazıları