AKP çatırdıyor!
2002 seçimlerinde yüzde 34 oy alan AKP, Meclis'teki temsil oranı bakımından yüzde 70'lere ulaşıyordu. DYP, ANAP, MHP gibi partilerin baraj altında kalışı, AKP'ye büyük bir iktidar fırsatı tanıdı. İlk yıllarında kısmen ılımlı giden AKP, laikliğiyle öne çıkmış kurumlarla ciddi bir güç savaşına girdi.
Daha sonrasında FETÖ'nün güçlendirilerek siyasetin nasıl tepetaklak edildiğine şahit olduk. FETÖ'nün güçlenmesiyle birlikte AKP'nin demokrasiden uzaklaşma süreci ortaya çıktı. Partilere düzenlenen kaset operasyonları, TSK'ya yönelik kumpaslar, sivil toplum kuruluşu yöneticilerine atılan haksız suçlamalar...
Siyaset, FETÖ'nün yöntemleriyle dizayn edilirken; iktidar, kendisine açılan yeni alanlarda daha sert bir "yandaşlaşma" operasyonu başlatıyordu. FETÖ, ahlak ve siyaset dışı yöntemlerle iktidara alan açmıştı açmasına ama karşılığını da fazlasıyla alıyordu. Adalet katledilmiş, devletin en kritik kurumları onların eline geçmişti.
Ancak bu birliktelik fazla sürmedi. FETÖ'nün kendisini Erdoğan'ın üzerinde konumlandırmaya çalışması ve beraberinde başlayan kavga, Türkiye'yi bambaşka bir atmosfere taşıdı.
AKP'ye haksız yoldan siyaset alanları açan FETÖ'nün aradan çekilmesiyle sandık ve demokrasi güçlenmeye başladı. Bunun ilk örneğini de 7 Haziran 2015 seçimlerinde yaşadık. Halk, AKP'nin tek başına iktidarda kalmasını istemiyor, koalisyondan yana irade gösteriyordu.
AKP'yi tek başına iktidarda tutmak isteyenler son kozlarını henüz oynamamıştı. AKP'nin sıkıştığı her siyasi krizde imdadına koşan Bahçeli, tıpkı 2002 erken seçimlerinde olduğu gibi Türkiye'yi 1 Kasım seçimlerine götürdü. Adı "mister no" olmuştu. Erdoğan da aynı fikirdeydi. Koalisyon olursa partinin gözleri önünde eriyeceğini anlamıştı. Netice itibariyle AKP yeniden tek başına iktidara geldi.
Ancak köprünün altından çok sular akmıştı. Davutoğlu ve ekibi tasfiye edilirken, AKP'nin içinde küskünlerin sayıları da yüzlerle ifade edilmeye başladı.
1 Kasım'dan sonra çok rahat ve huzurlu olması gereken AKP için tam tersi bir süreç başladı. Çünkü MHP'deki Ülkücüler artık mevcut genel başkanla devam edilemeyeceğini anlamışlar ve kongre talep etmişlerdi. İlk başlarda MHP'deki değişime aldırış etmeyen, hatta "Bahçeli artık gitmeli" diye yazılar yazan yandaşlar, anket sonuçları geldikçe paniklemeye başladılar. Çünkü MHP'deki değişim doğrudan AKP'nin oylarını alıyordu. 7 Haziran'dan daha vahim bir tabloyla karşılaşabilirlerdi. Aynı zamanda şehirli seçmen ve gençlik de AKP'yi terk etmeye başlamıştı.
Tam da böyle bir dönemde FETÖ'nün darbe girişimi patlak verdi. Darbe bastırıldı, AKP ise ciddi bir kamuoyu desteği almıştı. O günlerdeki ılımlı mesajlar, 1 ay içerisinde yerini çok daha sert bir söyleme bıraktı. Söylemler de bir süre sonra uygulamaya dönüştü.
Ama büyük bir sorun vardı. FETÖ'yü bugünlere getiren siyasilere karşı hukuk işlemiyor, sistem çalışmıyordu. Örneğin, TSK'nın kalbi kozmik odaya "Bülent Arınç'ın evinin önünde planları yiyen iki albay" bahanesiyle girildiğinde dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'du. Başbuğ geçtiğimiz günlerde katıldığı bir programda dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın "kozmik odaya girilmesi doğru olur" dediğini açıkladı.
İşte bu gibi bağlantılardan dolayı FETÖ'nün siyasi ayağına gidilemiyordu.
En nihayetinde, 16 Nisan'da tartışmalı bir referanduma gidildi. AKP, Türkiye'nin en önemli şehirlerini kaybetmişti. Parti içinde büyük bir panik havası oluşmaya başladı. Erdoğan sıkıntıyı "metal yorgunluğu" olarak açıklayıp, yıllarını teşkilata vermiş isimlerin istifasını istedi.
Görevden alınan isimlerin büyük çoğunluğu, 15 Temmuz gecesi Erdoğan'ın talimatıyla çoluk-çocuk sokaklara dökülen partililerdi. Dolayısıyla referandum başarısızlığı bir kıyıma dönüştü. Tıpkı MHP'de değişim isteyen il başkanları gibi, AKP'de "başarısız" görünen il başkanları gerekçe gösterilmeden istifa ettirilmeye başlandı.
Oysa durum bambaşkaydı. Gerçek, üzeri örtülmek istenen bir lider başarısızlığıydı. AKP teşkilatlarla seçim kazanan değil aksine lider davranışları ve söylemleriyle başarılı olan bir parti. Erdoğan'ın olmadığı dönemde düşen oylar nasıl ki teşkilatlarla bağlantılı değilse bugün de öyle. Dolayısıyla suçlunun sadece il başkanları nezdinde görülmesi makul değil.
AKP'deki çaresizlik ve kendi içindeki kıyım havası, milliyetçi-muhafazakâr-cumhuriyetçi oylara hitap edebilecek merkezdeki siyasete büyük alanlar açıyor. Öte yandan iktidar medyasının kendi içindeki kavgası Erdoğan'ın "racon" çıkışıyla artık resmiyet kazandı.
AKP'deki bu çatırdama devam ederse, 2019'da üst üste gelecek yerel-genel ve başkanlık seçimlerinde çok farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Daha da ötesi sürpriz transferlere şahit olabiliriz.