Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER

Agah Oktay GÜNER

AKP eliyle yıkılan ekonomi

                İktidar olan AKP'nin adalette ülkeyi ne hale getirdiğini geçen hafta yazdım. Bu hafta kalkınmanın perdesini biraz aralamak istiyorum. Bilindiği gibi ekonomi üretim faktörlerini toplayan işletmelerin bunları bir araya getirerek yeni bir mal veya hizmet üretmesiyle gelişir. Üretime giren unsurlar emek, sermaye, iptidai maddeler ve zamandır.

                15 yıllık AKP iktidarının sonunda bütçenin delik deşik olduğunu, dengelerin bozulduğunu, genç işsizliğinin zirve yaptığını görüyoruz. Geçen yılın ilk 8 ayında fazla veren bütçe bu yıl 25 milyar TL açık verdi. Cari açığı net hata noksan da kapatamadı. Haziran ayında işsizlik %10,2'ye demirledi. Gençlerde bu oran %20'nin üzerinde!

                Türkiye ekonomisinin en kırılgan göstergelerinden olan cari işlemler açığı Temmuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,6 milyar dolar artışla 5,12 milyar dolara çıktı. Ödemeler dengesinde kaynağı belirsiz olan para giriş ve çıkışlarını ifade eden net hata ve noksan kalemi  Temmuz'da 911 milyon dolar fazla verdi. 2017 yılının Ocak-Temmuz döneminde ise net hata ve noksandan 3,53 milyar dolarlık para çıkışı yaşandı. Bütün bu rakamların Türkiye ekonomisinin hiç iyi yönetilmediğini gösteriyor. Ekonomi ile ilgili plansız ve programsız kararlar üzerine bir de Suriye'deki askeri hareketle ilgili yapılan masraflar eklenince tam bir kara delik karşısında kaldığımız  ortaya çıktı. Ekonomi insanla gelişir. İnsanı geliştirmeden ekonominin gelişmesi mümkün değildir. Bu iktidar döneminde MEB  tek kelimeyle perişan edilmiştir. Ülkeyi imamlar cumhuriyeti yapmak isteyen zihniyet bir milyon imam hatipli diyerek eğitim hayatımızı ve en büyük servetimiz olan çocuklarımızı, gençlerimizi perişan etmiştir.           Ülkenin kalkınma yolunda önce baştan aşağı ekonomi hukukunu elden geçirmesi gerekir. Halen üretim yapan bir sanayici  aynen şöyle diyor: "Bir malı veya malzemeyi dışarıdan aldığımız zaman bu ürüne bir kez vergi ödüyoruz. Aynı malı Türkiye'de üretiyor olsak bir çok kez vergi ödüyoruz. Ham  madde alırken kazanç sağlarken ve istihdam yaratırken vergi ödüyoruz. " İşte bir işadamının ağzından ekonomi hukukuyla ilgili yanlışlar...Diğer taraftan demiryolu tarifelerini vakit geçmeden ele almak lazım. Binlerce TIR yollarda. Hem maliyet, hem trafik hem de cari açık açısından önemli bir kayıp. Demiryolu ile ulaşım imkanı olan yerlerde bu imkanı değerlendirmek zorundayız. Sanayicinin yatırım kredisi aldığı zaman bu borcu belli sürede ödemesi gerekiyor. Ancak konut kredisi alındığı zaman vadeyi 20 yıla yaymak mümkün.

                Türkiye çok ciddi bir emek planlamasına muhtaçtır. Liseleri içine düştüğü imam zihniyetinden kurtarmak mecburiyetindeyiz.

Bu gidişle il müftülerinden rektör tayin edilirse şaşırmayalım. Liseler Türkiye'nin muhtaç olduğu teknik ve mesleki eğitimi vermek mecburiyetindedir. Bu gerçeğin görülmesini temenni edelim. AOÇ'yi karış karış yok etmek isteyen zihniyeTLe geldiğimiz çizgi ortadadır. Ekonomi yönetimi ne haldedir? İşte bu yönetimin perişanlığını, çaresizliğini ifade eden bir kaç rakam: Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi köprüsünün toplam maliyeti 6 milyar 555milyon dolardır. AKP Hükümeti bu eserleri yapan özel şirkeTLere iki köprü ve bir tünelden günde 243 bin araç geçeceği garantisi verdi. Üçünden günde geçen araç sayısı 86 bin. 157 bin araç açığı var. Bu açık milletin vergilerinden, bütçeden ödenecek. 157 bin aracın geçiş bedeli 2 milyar 419 milyon dolar. Eski para birimimizle 23,5 katrilyon liraya mal olan köprülere toplam olarak 180 katrilyon lira ödeyeceğiz. Başka bir ifade ile maliyetinden 156,5 katrilyon lira fazla ödeyeceğiz. İşte plansızlığın, hesapsızlığın, ufuksuzluğun Türkiye ekonomisine nasıl kan kaybettirdiğinin acı örnekleri. Cumhuriyetin bin bir çileyle kurduğu karma ekonomi modelini piyasa ekonomisine kurban eden  hovardalığın daha nice acı örneği var. Saraya akan paralar sarayın akıl almaz bütçesi. Diyanet İşleri Teşkilatının bir kaç bakanlığın bütçesinden büyük harcamaları. Bunun acı örnekleridir. Diğer taraftan işçi sendikaları perişan edilmiş, işçiler sermaye karşısında tamamen sahipsiz kalmıştır. Türkiye'de Çalışma Bakanlığı'nın ev sahipliği yapacağı İLO Toplantısının uluslararası sendikal örgüTLer ve Avrupa işçi örgüTLeri tarafından neden boykot edildiğini herhalde hükümet düşünecektir.

                Üzüm, fındık, pamuk, zeytin üreticileri kan ağlıyor. Kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye  şimdi İspanyol sarımsağı yiyor. 164 ülkeden tarım ürünü ithal ediyor. Başta İstanbul olmak üzere şehirlerimizin tarihi kimliğini çiğneyen abuk subuk gökdelenler bu yıkımların karşılığında kazandığımız felaket abideleri. Hiç şüphesiz ki bu yıkım faturasının şerefi AKP'ye aittir.

Yazarın Diğer Yazıları