Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

AKP tezgahındaki yeni ‘algı’ stratejisi

Siz bu satırları okurken muhtemelen odur ki ‘dananın kuyruğu’ kopmuş olacak. Hükümet kurma çalışmalarına ilişkin AKP ve CHP arasındaki görüşmeler öyle ya da böyle sonlandırılacak.

Zîra ‘öküzün’ ölüp, ‘ortaklığın’ bozulmasından bu yana, ortalık fena halde karışık.

‘Yola çıktıkları’ ile ‘yolda bıraktıkları’ arasındaki yekûn ürkütücü boyutlara ulaşan ‘saltanat kayığı’ sakinleri çok büyük bir sıkıntı içindedir.

Sandalı bugüne kadar sendelemeden getirişleri sır değil elbette; sıkıştıkça birilerini Boğaz’ın serin sularına göndermekten geri kalmadılar.

Millet bu ‘sandaldan atmanın’ veya ‘sandaldan atlamanın’ miladını her ne kadar ‘17-25 Aralık’ olarak bilse de, elbette ki bunun evveli de var.

2002 seçimlerinden sonraki AKP kadroları ile bugünkü kadrolara baktığınızda ‘bir avuç mutlu azınlığın’ dışında sandalda kimseyi göremezsiniz artık.

Ha, bir de sandala sonrada atlayan ‘boylu soylu’, ‘kârun heveslisi’, ‘jöle müptelası’ tipler mevcut.

Onların ‘kürek çekmedeki’ ustalığı saltanat kayığına geçici bir ivme kazandırmıştır. Bir tür ‘taze kan’ görevi görmüştür bu tür kişiler; aralarında ‘kabine toplantısında’ tokat yiyeninden tutun, ‘kara para aklayıcılarının’ önüne yatanına kadar her türden adam var içlerinde.

Fakat onların varlığı, ‘sandaldan atma’ geleneğini gizlemeye yetmiyor.

* * * 

Yeri geldikçe “Beraber yürüdük biz bu yollarda” korosundan kimlerin zaman içinde aforoz edildiklerine değiniyoruz.

‘Abi’, ‘abla’, ‘bacı’, ‘yenge’ diye bağırlara basılanların bir anda nasıl ‘sokak yosması’ muamelesine maruz bırakıldıkları malumunuz.

Keza bir zamanlar ‘ilim ehli’, ‘ulema’, ‘şeyh’, ‘şıh’, ‘mele’, ‘hacı’, ‘hoca’ gibi vasıfları nedeniyle el üstünde tutulanların bir sabah nasıl ‘din dışı ilan’ edildikleri de artık herkesçe bilinmekte.

Hele bir takım kalem erbapları var ki, onlarla saltanat kayığı sakinlerinin ilişkilerine bir türlü akıl sır ermiyor.

Topunu bir araya toplayıp aralarından ‘bir adam’ çıkartmaya çalışsanız zorlanırsınız.

Ama gerek ‘kamu kaynaklarından’ gerekse ‘yandaş firmalardan’ beslenen bu ‘hormonlu’ kalemler hakikaten başlı başına bir tez konusu.

Bakınız, şu meşhur düzmece Ergenekon davasının savcısı vardı hani, Zekeriya Öz, tutuklanacağını haber alır almaz yurt dışına kaçtı.

Düzmece dava sürecinde malum ‘dolma’ kalemlerden kimler ne övgüler düzmemişti ki bu zat hakkında.

Şimdi mi? Tam ‘180 derecelik’ bir dönüş ve deyim yerindeyse vurun abalıya...

Dün ‘göklere’ çıkardıkları o ‘pek muhterem’ savcı ile bugün sövdükleri ‘ihanet içerisindeki’ savcı aynı kişi mi diye insan tereddüt ediyor.

* * * 

Aslına bakarsanız öyle hiç de şaşıracak, hayret edilecek bir durum söz konusu değil.

‘Akıl hocalarının’ öğrettiği ve onu da ‘yüzlerine gözlerine’ bulaştırdıkları bir yöntemden kaynaklanıyor her şey.

Adı dillerden düşmeyen bir ‘üçkâğıtçılık’, bir ‘gözbağcılık’ almış başını gidiyor.

Nedir o? ‘Algı yönetimi’ efendim.

Çuvalladığınız yerde, ‘midelerinden’ esir aldığınız çakma akademisyenleri, ‘havuz paraları’ ile semirttiğiniz kalemşorları, ‘lütuf’ ve ‘ihsan’ bahşettiğiniz ‘profesyonel’ dindarları devreye sokup her şeyi lehinize çevirmeye başlarsınız.

Bir gün önce “Bunu yapan namussuzdur” der, ertesi gün aynı şeyi yapar ve ‘pek de bir namuslu adam’ gibi toplumun karşısına çıkarsınız.

İnsanların ‘duyduklarına’ değil de ‘gördüklerine’ inandıkları tezinden yola çıkarak geliştirilmiş ‘bir takım hokkabazlıklar’ yönetimidir algı yönetimi.

Bunu Oslo’da, Habur’da, Diyarbakır’da, Dolmabahçe’de ‘bedelli’ askerlikte, ‘paralel’ yapıda, ‘çok güzel şeyler olacak’ masalında defalarca yaşadı Türk milleti. Habur sınırında ‘seyyar mahkemeler’ kurup dağdan inenlere ‘özgürlük’ bahşedenler, Balıkesir’de kürsüye çıktıklarında “Ne Kürt meselesi!..” diye gürlediler.

İşin tuhaf yanı her 2 kişiden birini buna inandırdılar.

Anlayacağınız bu ‘algı yönetimi’ dedikleri şey, aslında bir tür ‘modern’ büyü.

Bastır parayı, gör işini.

* * * 

‘Dananın kuyruğu’ koptu, kopacak.

AKP ile CHP hükümet için aralarında anlaşırlarsa eğer ne âlâ; anlaşamazlarsa işte seyreyleyin siz o zaman meydanlardaki gümbürtüyü.

‘Ne yalanlar’, ‘ne desiseler’ ile millet yine bildiğiniz ve ‘çeyrek asır’ boyunca hiç değişmeyen ‘algı operasyonlarına’ muhatap olacak.

Her şey ‘dananın kuyruğuna’ bağlı.

Yazarın Diğer Yazıları