AKP'nin içindeki Kripto Kürtçüler

Türkiye'nin ciddi bir süreçten geçtiği açık bir gerçek… Çevremizde çok sayıda tehdit var. Dış etkenlerin yanı sıra içerideki yanlış politikalar da bu tehditlerin oluşmasına neden oluyor.

İçerideki tehditlerin başında; radikal dinci gruplar, Kürtçüler, FETÖ'cüler, yanı başımızda ise ABD'nin himayesinde oluşturulan Kürt koridoru ve bağımsızlık girişimleri var.

Burada en büyük sorumluluk siyaset kurumuna düşüyor. Ancak siyasetteki sıkışma ve seçmen iradesinin sesinin birçok yerde çıkamaması, farklı sonuçlar oluşturuyor. Gelinen durum itibariyle siyaset, sadece AKP Genel Başkanı'nın söylem ve girişimleriyle şekilleniyor.

 

Bu durum tek bir kişi üzerine kurgulanmış bir yönetim anlayışına neden olurken, içerideki tehditlerin göz ardı edilmesi, gözden kaçırılması ve yeni güç alanlarının ortaya çıkmasına neden oluyor.

Tek adamla yönetilen ülkelerdeki en büyük sorunlar da bu yetki alanlarından kaynaklıdır. Aşiretlerin güçlenmesi, mafyalaşma, terör örgütlerinin etkinlik alanlarını genişletmesi sorunlarının temelinde, devlet sisteminin güçsüzleşmesi yatar. Herkes "tek adam"dan gelecek "talimat ve yoruma" göre hareket ettiği için sistem bir yerde çalışamaz hale gelir.

***

Örneğin siyasetin içerisinde, çevresel gelişmelerden dolayı uyuyan bir kripto Kürtçü damar var. Gündemin soğumasını bekliyorlar… Erdoğan'ın Kerkük çıkışından epey rahatsız olan AKP'nin bazı milletvekilleri, sık sık Barzani'nin referandumunu destekleyen mesajlar verdiler.

Bu yüzden Erdoğan son konuşmalarında parti içindeki sesleri sakinleştirmek için "Biz ırkçı değiliz, biz Kavmiyetçiliği reddediyoruz, reddetmeye devam edeceğiz" dedi. Binali Yıldırım da AKP'nin istişare kampında "Türk milliyetçiliğine kaymamız söz konusu değildir" mesajları verdi.

Erdoğan ve Yıldırım'dan bu söylemleri bekleyenlerin ve isteyenlerin bölgedeki faaliyetleri ise aynen devam ediyor.  Erdoğan ve Yıldırım, sözlerini yumuşatma gereği duyarken Barzani'nin referandumuna destek veren AKP'liler bir adım geri atmadı. Parti bünyesinde yüksek sesle söylem eleştirisi yapmaya devam ediyorlar.

Gündemdeki sıcak gelişmeler, Erdoğan'ın kitleyi kontrol edebilmesi için "milliyetçi bir söylem" üzerinde konuşmasına neden oluyor. Ancak bu durumun geçici olduğunu çok iyi biliyoruz.

Son yapılan "Biz milliyetçiliğe kaymayız, kavmiyetçiliğin karşısındayız" açıklamaları bu geçiciliğin bir göstergesi. Eğer ki siyasal İslamcı gelenekten birileri çıkıp "Irkçılık yapmayın, milliyetçilik kötüdür" derse hemen peşinden Türk kimliğine ve Türk devletine saldırı gelir. Bu durum hep böyle olmuştur.

***

Çok iyi hatırlıyorum, AKP iktidarı öncesinde Osmanlı Devlet Armasına sahip çıkan tek siyasi örgüt MHP'ydi… İşler değişti, devlet arması AKP'nin ve Osmanlı Ocakları'nın tekeline geçti. Ülkücülerin birçoğu bu alışkanlıklarını terk etmeye başladılar.

Erdoğan'a yakıştırılan "Reis" sözcüğü de doğrudan ülkücülerin kullandığı bir jargondu… Ancak bu kelime de artık milliyetçi camiada tenzih edilerek kullanılıyor.

Çözüm sürecinde yasaklanan "Türkiyem" şarkısının, 15 Temmuz sonrasında AKP'nin en baş şarkısına dönüşmesine hepimiz şahidiz.

Kısacası AKP ve başta Erdoğan; milliyetçilerin değer yargılarını, sembollerini ve jargonlarını kullanmaktan çekinmiyor.

Ancak iş, siyasi söylemden uygulamaya geçince bambaşka bir tablo ortaya çıkıyor. İlk fırsatta "milliyetçiliğin karşısındayız" mesajı veriliyor.

Geçtiğimiz günlerde Ülkücüleri "PKK ve FETÖ" ile bir tutan İstanbul Ataşehir Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Selami Yalçın'ın mesajlarını büyük bir şaşkınla izledik. Çocuklarımızın geleceğini emanet ettiğimiz, daha da ötesinde bir kurumu temsil eden şahıs, Ülkücüleri teröristlerle bir tuttu. Hakkında tek bir soruşturma bile açılmadı.

Asker ve polislerin kollarına taktıkları Göktürkçe yazıların yasaklanması bizzat hükümet eliyle yapıldı.

Çözüm sürecinde PKK aklanırken, milliyetçiler her şeyin sorumlusu olarak gösteriliyordu.

Hatırlayın Kayseri'de bir sokağa Fırat Çakıroğlu adı verildi diye büyükşehir belediye başkanı neler demiş ve anında sokağın adını değiştirtmişti.

Hâl böyle olunca tam da yek vücut olmamız gereken şu günlerde Erdoğan'ın söylemleri tüm büyüyü bozuyor. ABD ve PYD aleyhine söylediği tüm sözler, bu ülkedeki taraflı tarafsız herkesin üzerinde birleştiği konulardı. Ancak böyle bir konuşmada Kılıçdaroğlu'nun evliliğinden, Bülent Ecevit'in Clinton karşısındaki pozuna kadar ağır ifadeler geliyor.

Türkiye'nin tek çıkış yolu, kutuplaşan siyaset döneminin bitmesi, dış politikada parti fark etmeksizin milli bir duruşun benimsenmesi gerekliliğidir.

O yüzden Erdoğan'ın hemen yanı başındaki kripto Kürtçüleri temizlemesi önemli bir "milli duruş" olacaktır!

Yazarın Diğer Yazıları