Al başına belayı, ne günlere kaldık?

Son yıllarda sosyal hayatımızın bütününde gördüğümüz kabul edilemeyecek ölçüsüzlüklerin ve belirsizliklerin içinde, küreselleşen kapitalizmin elinde oyuncak olan yazılı ve sözlü basınımızın etkinlikleri, başrolü oynamaya devam etmektedir. Günlük gazetelerimizi gözden geçirirken okuyarak muhatap olduğum çirkinlikleri ve yanlışlıkları sizlerle paylaşmak istedim.
Sayın okurlarım, ben Hristiyan kulübü AB’ye hayır, Türk Birliğine evet diyen bir Türk milliyetçisiyim. 9 Mayıs günü cep telefonuma bir mesaj geldi; “Türkiye 9 Mayıs 1950’de başlayan AB tam üyelik yolunda kararlılıkla ilerliyor. 9 Mayıs Avrupa Günümüz kutlu olsun. Avea ülkemizi AB ile bütünleştiren bir köprüdür. Gönderen Avea.” Al başına belayı... Cep telefonumu değiştirme durumuna düştüm.
Sabah gazetesinde Mehmet Barlas’ın “Çözüm Üretmek İçin Değil, Çözüm Üretmemek İçin Yapılan Siyaset” başlıklı yazısında; “Şu Ermenistan’la ilişkilere baktım; Tam ‘sınır açılıyor ve durum normalleşiyor’ denilirken, olay Karabağ sorunu’na ve Azerbaycan’ın onayına bağlanıp, çözümsüzlüğe terk edilmedi mi?”  dedi. Al başına belayı, ne günlere kaldık?
Aynı günlerde bizle rde gazetemizin yazarları olarak on beş kişilik grubumuzla zor hava şartlarına rağmen işgalci Ermenistan’a sınır kapısı açılmak istenmesine tepki göstermek amacı ile Kars hududumuzdaki Akyaka sınır karakolumuza kadar gittik ve hem Ermenilerle pazarlığa oturan iktidara çağrı yaptık, hem de Azerbaycan’ımıza haklı davasında dostluk mesajı verdik.
Geçen hafta TC’nin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Afyonkarahisar il kongresinde konuşurken, “Bakın Nazım Hikmet ne güzel söylemiş; ‘Ben yanmasam, sen yanmasan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”  diyor. T.Erdoğan iki yıl önce Nevruz kutlamalarında da yine Nazım’dan şiir okumuştu. Çünkü biz de başka şair yok. Al başına belayı, ne günlere kaldık?
Komünist N. Hikmet üç defa Rusya’ya kaçan ve “Ben Sovyetler Birliği’nin çocuğuyum. Stalin benim için çok mühimdir, gözümün ışığıdır, fikirlerimin kaynağıdır, beni o yarattı. 19 yaşımdan beri yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmişimle de Sovyetler Birliği’ne bağlıyım”  diyen bir komünist ajanıdır.
Harvard Üniversitesi’nin iki aylık yaz okulu, bu yıl İstanbul’da Sabancı Üniversitesi’nde yapılacak. Bu uygulamayı gerçekleştiren Sabancı Üniversitesi Tarih bölümü kurucusu Prof. Dr. Halil Berktay’la ilgili on beş gün önce bir gazetemizde tam sayfa çıkan “İşte Hayat” başlıklı yazıdan edindiğim bilgileri, konumuzla ilgili gördüğümden sizlere sunmayı uygun buldum;
Prof. Halil Berktay’ın “İşte Hayat” bölümün yazarı Şelale Kadak’la yaptığı görüşmelerde konumuzla ilgili bölümlerindeki görüşlerini sizlere naklediyorum;
 “Türkiye, Türk Milliyetçiliğinden yeteri kadar çekiyor. Türkiye’nin kaderini ve geleceğini zaten Türk Milliyetçiliği ipotek altına almış durumda. Bir de Azeri milliyetçiliğinin Türkiye’yi ipotek altına alması fazla oluyor. Biz hayır, tek millet değiliz. Türkiye, bir Azerbaycan bir de Kıbrıs bağlantısından çok çekiyor...” Al başına belayı, ne günlere kaldık?
Yeni kötülüklerle işbirliği yapmamış eski nesil insanlarımızla ilgili iki gazete haberini sizlere sunmak
istiyorum;
“Aydın Valisi Mustafa Malay, Kurban Bayramı nedeniyle Bozdoğan İlçesi Örencik köyünde yaşayan 98 yaşındaki Mehmet Evcil’i ziyaret etti. Köye gelerek kendini ziyaret eden Vali’yi görünce duygulanarak ağlayan Mehmet Evcil, gıda maddelerinden oluşan hediyeleri ’Devlet parasıyla alındığı’gerekçesiyle önce kabul etmedi. Evcil, Vali’nin kendi parasıyla alındığını söylemesi üzerine ikna oldu.”
Aydın’ın Nazilli ilçesinde 102 yaşındaki Hatice Aktaş da, ziyaretine gelen kaymakam Caner Yıldız’ın yardım teklifini “Haram olur, ihtiyacı olana verin” diyerek geri çevirdi ve  “Oğlum, buraya kadar geldin, beni bahtiyar ettin. Ben hayatta haram yemedim. Çocuklarım bana bakıyor. Sen git yardımını fakir olanlara yap, Onların dualarını al” dedi.
Sayın okurlarım, 102 yaşındaki tarih gibi olan bir nineden böyle sözleri duymak, bu milletin öz karakteristik yapısıdır. Onun için bu milletin sırtı yere gelmez.
Tanrı Türk’ü Korusun.  

Yazarın Diğer Yazıları