Alarm!.. MEB İşgal Ediliyor

Hükümet tarafından TBMM’ye sevk edilen Dershanelerin Kapatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı içinde Milli Eğitim Bakanlığı’na tabi bütün okul müdürü ve yardımcılarının görevden alınmasının ön görülmesi eğitim camiasında şok yaşanmasına neden oldu. 
MEB’de on iki yıldan beri akla hayale gelmeyen yöntemlerle ve bütün hukuk kurallarını çiğneyerek her türlü haksızlığı meşru sayarak yapılan idareci atamalarıyla eğitim sistemini kevgire çeviren Hükümet, bu zulmü ve hak gasplarını yeterli bulmayarak bütün okul müdür ve yardımcılarını görevden almak ve kazanılmış bütün özlük haklarını sona erdirmek için düğmeye basmış bulunmaktadır.  
Hükümet bu tasarıyla herhangi bir sınavı ön görmeden, bilgi, liyakat, başarı ve deneyimi bir tarafa bırakarak, partinin ilçe ve il teşkilatlarına hizmet edecek ve bunlara kaynak sağlayacak kişileri, valilerin oluruyla okul müdürü ve müdür yardımcısı olarak atamak istemektedir. Nitekim bir okul müdürü, İl Özel İdaresi tarafından yapılan ve şartnamede yer alan hizmetleri yerine getirmeyen 1,5 milyar liraya yakın şişirme ihaleyi imzalamadığı için sürgünden sürgüne gönderilmektedir. Buna mukabil İstanbul’da yolsuzluğa karışan yandaş idarecilerin terfi ettirilerek, bazı illerimize İl Milli Eğitim Müdürü olarak atamasının yapıldığı bilinmektedir.
Eğitim tarihimizde böylesi bir garabet hiçbir dönemde yaşanmadı. Anlaşılan Hükümet bu kanun tasarısıyla eğitimi tamamen siyasallaştırmak arzusundadır. Milli Eğitim Bakanlığı’na tabi bütün kurumları istisnasız parti teşkilatlarının emrine amade kılarak MEB’i işgal etmek istemektedir. Daha doğrusu Hükümet kendi devletini kurmak için harekete geçmiş bulunmaktadır. İşte paralel devletin daniskası bundan başkası olamaz.
Nitekim Hükümet, emniyet ve yargıda olduğu gibi eğitimde de kilit noktalar başta olmak üzere her yere kendi yandaşlarını getirmek için son hamlesini yapmak üzeredir. Hatta bununla yetinmek istemeyen Hükümet, öğretmenleri de sözlü sınavıyla belirlemeyi ön görmektedir. Bütün bunların anlamı paralel devlet değil de nedir?
Hiçbir demokratik ülkede yaşanması bile tasavvur edilemeyen, akla hayale gelmeyen ve akla ziyan yöntemlerle Milli Eğitim’i ve Devleti işgal etme gayretinin anlamı nedir? Bu tür tasavvur ve düşünceler ceberut ve dikta yönetimlerini akla getirmektedir. Hak, hukuk ve adaletle bağdaşmayan bu kanun tasarısı; zulüm düzeninin, hak gaspını meşru gören insanlık dışı bir zihniyetin dışa vuruşundan başka bir şey olamaz.
Milli Eğitim’i işgalle yetinmeyen iktidar, sözde Yargıda Demokratikleşme Paketi ile haksızlığa ve zulme uğrayan devlet memurlarını sürgün etmeyi meşru hale getirmeye çalışmaktadır. Bu durum devlet idaresinde büyük bir kaosun ve depremin oluşturmak istendiğinin belgesidir. Böyle bir uygulama, memurlarımızın üzerindeki baskının artmasına, haksızlık, yolsuzluk ve hırsızlıklar karşısında sessiz kalmalarına neden olacaktır. 
Kim ne derse desin bu tür zulüm ve haksızlıklar millet vicdanında kabul görmeyecektir. Toplumları yıkan hastalıkların başında zulüm, ahlaksızlık ve rüşvetin başta geldiği unutulmamalıdır.
Bu ülkede haksızlığa, zulme, ahlaksızlığa, hırsızlığa ve rüşvete karşı çıkacak bir Allah’ın kulu kalmadı mı? Bu ülkenin hür basını nerededir? İl müftüleri bile fişlenip, sorgusuz sualsiz görevden alınırken, ne oluyor diye Diyaneti siğaya çekecek bir Molla Kasım hâlâ gelmeyecek mi?
Ülkemizde başta Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Üniversiteler ve bütün devlet kurumlarında yaşanan her türlü haksızlığa, zulme, ahlaksızlığa, hırsızlığa, rüşvete ve sürgüne karşı çıkmak her insanın asli ve insani görevidir. 
Alo... Milli Eğitim Bakanlığı işgal ediliyor.
Alo...  Alo... Bu ülkenin Cumhurbaşkanı yok mu?

***

“İslâm’ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok! 
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!” 
(Mehmet Akif Ersoy)

Yazarın Diğer Yazıları