Ali Baba’nın çiftliği / Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Ali Baba’nın çiftliği / Ayşe Göktürk Tunceroğlu
Çocukluğumuzda “Ali Baba’nın bir çiftliği var” diye hoş bir şarkı söylerdik; Çiftliğinde koyunları var… Çiftliğinde keçileri var…

Türküler, masallar, mâniler, deyimler, atasözleri milletin coğrafyası ile ilgilidir. Meselâ Japonya’da koyun, keçi üzerine türküler, masallar, atasözleri bulmak zordur, zira hayvancılık -toprak yeterli olmadığı için- önemsizdir orada, onun yerine bolca deniz mahsulleri, denizden gelen ejderhalar filan girer millî kültüre. Anadolu insanının, hele de sözlü kültüründe toprağın, tabiatın işgal ettiği yer çok geniştir. Yaylalar, ovalar, ağaçlar, ağaçlarda bülbüller, bahçelerde güller, çayır çimen, sarı çiçekler, mor menevşeler, dağlar, dağlara doğru uçup giden turnalar, dağların yücesinde kartallar, sekip gelen ceylanlar, göller, göllerde yeşil başlı ördekler…

Ve şimdi sanal çiftliklerde hayvan alıp satıyoruz!

Çiftlikbank hikâyesini okuyunca şaşakaldım. Hayır, o tosuncuğun çevirdiği dümene değil! Kitaplarında helâl, haram, namus, vicdan, dürüstlük, kul hakkı gibi kavramlar yazmayan bu çeşit dolandırıcılar, vurguncular zaman zaman çıkar; kendilerini akıllı sanıp halkın iyi niyeti, saflığı üzerinden kolay yoldan para kazanma histerisine kapılırlar. Ben vatandaşlarımıza şaştım. Vatandaşlarımız da zahmetsizce para kazanmanın rehâveti ile oyuna gelmişler. Yani kandırılan 80 bin kişi açısından da sadece saflık, iyi niyet değil; hatırı sayılır ölçüde tembellik, kolaycılık, hazırcılık olduğu anlaşılıyor.

Nicedir sanal âlemlerde yuvarlanıp gidiyoruz ama bu kadarını beklemiyordum. Ne zaman bu kadar oyunbaz bir millet olduk?!

Evet, artık tarım, hayvancılık işleri oyun olmuştur! Sanal bir oyun! Sanal çiftçilerimiz var! İki inek, üç koyun, altı tavuk beslemekten imtinâ edenler ekran üzerinde tıklaya tıklaya inek, koyun, tavuk sahibi oluyor! Arkadaşlıklarımız sanal, oyunlarımız sanal, sporlarımız sanal… Şimdi de hayvancılığımız sanal oldu. Boş verin süt, yumurta üretimini. Sanal koyun alın, tavuk alın! İki tıklayın, bir oynayın! 

Köyünü, toprağını terkedip doğru dürüst bir iş ve gelir sahibi olmaksızın şehirlere yığılıp nohut oda bakla sofa apartman dairelerinde hormonlu domatesleri, sunî tavukları, ordan burdan ithal edilecek etleri, pirinçleri, mercimekleri bekleyen, köşe başlarında süslü seyyar arabalarda satılan genetiği değiştirilmiş mısırları, petrol ürünü kanserojen köpükten mamul bardaklara koydurup üzerine mayonez, ketçap sıktırarak yemeye bayılan, pazara çıktığında “Yeşil biber el yakıyor, bir çoban salatası yiyemez olduk” diye şikâyet eden insanlar, çiftlikbank mûdisi sanal çiftçi oldu!         

Marketlerdeki kırmızı ve yeşil mercimek torbalarının arkasındaki yazıları okuyor musunuz? İki küçük resim koymuşlar. Birinin altında, “En lezzetli doğal bakliyatlar çiftçilerimizden alınıyor.” yazılı. Diğerinde: “Modern ve hijyenik tesislerimizde işleniyor.” Çiftçilerimizden ha? Biraz aşağıda menşe ülke: Kanada. Kanadalı “çiftçilerimiz” sağolsun! Bildiğiniz mercimek. Hani, sofralarımızın geleneksel yemeği, mercimek çorbası yapılan….

Toprağa sırtımızı döndük. Betonların arasına gönüllü olarak hapsolduk. Sanal çiftçi olduk! Gelinen noktada devlet politikalarının kabahati büyük. Şehirlere yığılmanın önüne geçilmeliydi. “Gerçek” çiftçinin yüzü güldürülmeliydi. “Tarımda kendine yeten ülke” sıfatımız devam etmeliydi. Hâlâ toprağı sabırla işlemeye devam eden, şehirlere yığılan insanları beslemeye çalışan çiftçilerimizin elinde Hollanda’dan, İsrail’den gelme kısır tohumlar (verdiği mahsulün tohumu bir dahaki seneye saklanamayan, her sene yeniden alınan tohumlar) var. Bu iki ülkenin yüzölçümlerine bir bakın!

780 bin kilometrekarelik yüzölçümü olan, her mevsimin yaşandığı Türkiye tohumlarını, etini, buğdayını, pirincini, mercimeğini, mısırını ithal etme noktasına gelmişken, yerli -ve gerçek- tarım ve hayvancılık itilip kakılırken, gıdada dışa bağımlılık çığ gibi büyürken, “şehirli” vatandaşların çoğu, “gelsin de nereden, nasıl gelirse gelsin” havasında uyuşmuşken, seçim havasına giren siyasîler de, medya da ciddî meselelerin üstünü örtüp her gün yeni bir lüzumsuz konu icadıyla zihinleri meşgul ederken, bir dolandırıcı zibidi de çıkıp “Gerçeğini boş verin sanalını alın” diyerek bir çiftçilik oyunu icad etmiş, üstelik reklamlarla, resmî törenlerle, plaketlerle, âlâ-yı vâlâ ile itibar da görmüş, zahmetsiz kazanmaya meraklı 80 bin kişiyi dolandırmış, çok mu? Bugün Çiftlikbank, yarın başka biri çıkar, Rençberbank… Ortam müsait!

Ali Baba’nın çiftliği artık sanal âlemde var olacak. Yeni -ve şehirli, şehirli olmayı üstünlük sanan- nesil koyunun, ineğin, tavuğun sesini bilgisayarın mikrofonundan duyacak, ona yanarım.