Allah beterinden korusun

Bildiğiniz üzere Türkiye olarak alışık olmadığımız sıcaklarla adeta savaşıyoruz. Ancak geçen Perşembe günü İstanbul'da yaşadığımız afet iklimdeki dengesizlikleri bir kez daha bize hatırlattı. Bir anda kararan hava, ardından simsiyah bulut kütlesiyle gelen yağmur, dolu, fırtına, koca koca ağaçları adete kökünden söken hortum dudak uçuklatacak cinstendi. Herkesin dilinden afetle ilgili benzer yorumlar dökülüyor:

-Ömrümde ben böyle bir şey görmedim.. Yaşamadım..

-Çok ürkütücü ve çok  korktum doğa intikamını alıyor..

-Ağaçlar yok ediliyor.. Su akacak yol bulamıyor..

-Suyu çekecek toprak kalmadı.. Her yer beton, taş yığınına döndü..

-Daha neler gelecek başımıza..

Önceki haftaki selden daha büyük afet olmaz derken beterini ve daha büyüğünü yaşadık. Hazırlıksız havada, karada, deniz yolunda trafikte ya da sokakta yakalanlar dehşetle yüzyüze kaldı. Ben de felakete belediyenin Florya Sosyal tesisleri'nde yakalandım. Tesisin sahile bakan yemek salonunda bulunduğum için çarpan dev dalgalara direnen camların patlamaması için bildiğim bütün duaları okumaya başladım. Park tarafında ağaçlar fırtınanın etkisiyle köklerinden sökülürken, yürüyüş için sahilde bulunanların panik halinde tesise sığınmaya çalıştığına tanık oldum. Kimisi yanında getirdikleri bebeklerini korumanın telaşına düşmüşken şipariş ettikleri yemeklerine dokunmadan donup kalanların hali çok trajikti.

Tesadüfe bakın ki İstanbul'u harap eden afetin yaşandığı sırada Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da tesiste bulunmaktaydı.  Siyasetini, işini, yaptıklarını takdir edersiniz, etmezsiniz, kendisini seversiniz ya da sevmezsiniz onu bilemem ancak!..  Yiğidi öldür hakkını yeme demişler..  Olay anındaki sağduyusu takdire şayandı. Oturduğu masadan sakince ayağa kalkarak tesise sığınanları yatıştırıp paniği önlemesi bir yönetici tecrübesinin en belirgin işaretiydi. Alçak ses tonuyla etrafa, "Korkmayınız… Panik yapmayınız, geçecek birazdan.." telkinleriyle sükuneti sağlamayı başardı. Ardından temas kurduğu ekibinden aldığı bilgiler ışığında verdiği talimatlarla İstanbul'da hayatın normale dönmesi için yapılacak icraatları yönlendirmeye girişti.

***

Hayat o kadar ilginç ki.. 20 dakika kadar süren afet sonrası hava açınca sanki hiç bir şey olmamış gibi insanlar yeniden sahil boyunca yürüyüşe geçmişti bile.

Ben de onların arasına katılıp yürürken fırtınanın devirdiği ağaçları görüntülemeden edemedim. Bu arada benden başka "hasar tespiti" yapanların olduğunu da gördüm. Gariptir ki, kırılan dökülen camların, yıkılan ağaçların önünde selfi çekenlerin haddi hesabı yoktu. Bu kargaşa arasında gençlerin sınav yorumlarını duyunca kulak kabarttım:

-Sınavları atlattık. Tercihlerde zorlanıyorum.

-Neden ki?..

-Kendimden eminim ancak şehir dışına gitmek istemiyorum. Aileme yük olmak istemiyorum

-Okul dışında çalışırsın

- İş bulabilir miyim?..

Arkadaşı genci yüreklendirici ve moral verici sözlerle cesaretlendirmeye çalışıyor ama nafile... O bütün endişelerini art arda sıralıyor:

- İstanbul dışına çıkarsam alışabilir miyim?

- Seçtiğim şehirdeki okula gidersem adaptasyon sağlayabilir miyim?..

- Seçtiğim bölümü sevebilecek miyim?.. 

- Arkadaş, ortamdan mutlu olabilecek miyim?

- Bir şeyler öğrenip kalmadan mezun olabilecek miyim?..

- Ya istediğim gibi şartlar bana gülmezse?..

Bir başka arkadaşı "Hayallerini erteleme" diye baskı yapıyor: Gerekirse şehir değişikliği yap..

Konuşmalardan çıkardığım; gençlerimiz geleceğinden endişeli ve ailelerine yük olmamak için sağlıklı tercih yapmakta zorlanıyorlar. Bu durumdaki gençler adına devletimize sesleniyorum; ailelerinin maddi imkanı olmaya gençlere, yapılacak araştırma sonrasında burs sağlanarak hayallerini gerçekleştirmelerinin önünü açacak tedbirleri lütfen alın. Ülkemizin en büyük zenginliğinin, geçlerimiz olduğunu unutmayın.

Yazarın Diğer Yazıları