Tarihimizdeki İşbirlikçiler

Tarihimizdeki İşbirlikçiler
Tarihimizdeki İşbirlikçiler

Hey’et-i Nasiha’dan “Âkil Adamlar”a...

Hey’et-i Nasiha’dan “Âkil Adamlar”a...

 

Yakın tarihte karşılaştığımız hainliklerin bugünle ne kadar örtüştüğünü gözler önüne sereceğiz. İlim adamlarımızın görüşlerini vereceğiz. “Âkil” dediklerinin tiynetlerini niyetlerini ortaya koyacağız. Halkımızın üzerine gidilirken, millî irade boğulurken kenara çekilmeyeceğiz! Hakikatleri gözler önüne sereceğiz...

 

YabancIlar hep “maşa” kullandI

 

Hey’et-i Nasiha içindeki iki koldan Anadolu’ya çıkarılan insanlar, şimdiki “âkil adamlar”dan çok daha “masum”lar ve bir umutla Anadolu’ya gitmişler, belki, insanları birbirine girmekten alıkoyarız, diye düşünmüşlerdir

 

Devlet tökezleyince akbabalar çoğalıyor. İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’nın akabinde kuruldu. Dikkat çeken bir husus, halkı PKK’ya ısındırmak için 7 bölgemize gönderilmeye başlayan 9’ar kişilik “akiller” in, o zamanki karşılığı Hey’et-i Nasiha (Nasihat Heyeti) Nisan ayının başlarında kuruluyor, hemen ardından 20 Mayıs 1919’da İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Molla Sait başkanlığında kuruluş dilekçesini veriyor. Birçok kaynak halkı yedi düvelin ve özellikle İngilizlerin ülkeyi işgallerine ısındırmak için kurulan nasihat heyetlerini teklif edenin de Molla Sait olduğunu belirtir. Molla Sait veya değil; İngilizlerin 1. Dünya Savaşı’nda yenik düşen Osmanlı Devleti’ni üleşmek ve üleştirmek için çok manevra yaptığı tarihen sabittir. Dönemin Osmanlı hükûmeti (Damat Ferit Paşa) ve padişahı (Vahdettin=Vahideddin) İngilizlerin tensip, telkin ve emirleriyle hareket ettiği bütün karineleri birleştirdiğimizde ortaya çıkmaktadır.

 

Yabancılara uşaklık nasıl edilir?

 

Yunan ne zaman İzmir’e çıktı? 19 Mayıs 1919’da! Bir gün sonra İngilizlere sevgi besleyenler dernek kurmuş oluyor. Sait Molla kendisini hükûmetin bir ferdi gibi görerek 23 Mayıs 1919 tarihinde bütün belediye başkanlıklarına bir telgraf gönderiyor. Özetle şöyle diyor Molla Sait telgrafında:
“İstanbul’da İngiliz Muhipleri Cemiyeti teessüs etmiştir. Vilâyâtta [vilâyetlerde] dahi bu yegâne selâmet ve necabet [soyluluk] yoluna sâlik olduklarını [girdiklerini] ve İngiliz muhabbet ve taraftarlığı hususundaki hissiyât-ı fevkalade-i umûmiyelerini ve İngiliz müzaheretini [desteğini] talep ettiklerini bilâ-istisna tekmil mümessillere ve hükümete ve gazetelere derhal telgrafla iş’ar edilmesi [bildirilmesi]...”
Belediye başkanları saşkın... Payitaht’a telgraf çekiyorlar: Bu da neyin nesi?
Demek oluyor ki, İngiliz Muhipleri Cemiyeti tamamen Damat Ferit’in dolayısıyla Vahdettin’in tasarruf ve himayesinde...
Zamanımızda, Türk insanı aleyhindeki bütün faaliyetleri, içerideki maşaları vasıtasıyla yabancılar (ABD, Batı ülkeleri) yürütmüyorlar mı?
Neden PKK ve diğer Marxist örgütler Türkiye’de faaller ve hususiyetle PKK, hükûmetle, müzakerenin ötesinde “istişare” ye giriyor?
İşte “Âkiller” ... İçlerinde kaç “düzgün” adam var? Kaç “maşa” diyemeyeceğimiz adam yer alıyor?
İnanmayacaksınız ama Hey’et-i Nasiha içindeki iki koldan Anadolu’ya çıkarılan insanlar, şimdiki “âkil adamlar” dan çok daha “masum” lar ve bir umutla Anadolu’ya gitmişler, belki, insanları birbirine girmekten alıkoyarız, diye düşünmüşlerdir. İçlerindeki nasihatçı Rum ve Ermenilerin art niyetli olabileceklerini bile aklıma getirmiyorum! Ama teşekkül ettiriliş ve faaliyetin sebepleri düşünüldüğünde potansiyel olarak “hain” görebiliyoruz. Bu o da onların elinde olan bir şey değil; Damat Ferit’in ve Vahdettin’in, İngiliz’e boyun eğmesinde sebep aramak gerekir.

 


Damat Ferit’in uşaklığı

 


Zamanımızın “Âkiller” inin hemen hepsi adımlarını bilerek atmışlardır.
Damat Ferit Paşa’nın nasıl “İngiliz muhibbi” olmasını geçin, nasıl uşak olduğunu şu gelişmelerden görün:
Damat Ferit Paşa, 4 Mart 1919’da sadrazamlığa getiriliyor. 9 Mart’ta İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı Amiral Webb’i ziyaret ediyor ve şu açıklamayı yapıyor: “Padişah ve ben, Allah’tan sonra ümidimizi İngilizlere bağladık.”
13 Mart 1919’da İzmir’de Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kongresi toplanıyor. Üç gün süren kongrede “Herhangi bir saldırıya silahla karşı konulması” kararı alınıyor.
Damat Ferit Paşa, 30 Mart 1919’da, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorphe’yi ziyaret ediyor ve: “Padişahımızın takip ettiği gaye, Osmanlı hükümetini İngiliz devletine mutlak teslimiyetle bağlamaktır.” diyor.
Damat Ferit kurtuluşu tamamen İngiliz’de görüyor!

 

Damat Ferit’in Hey’et-i Nasihası hiçbir fayda sağlayamadı

 

Hey’et-i Nasiha üzerine ilmî çalışmaya imza atan Ege Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mevlüt Çelebi sorularımızı cevaplandırdı.
- Hey’et-i Nasiha ne getirdi ve ne götürdü?
- Hey’et-i Nasiha’nın, hedeflenen amacı gerçekleştiremediği gibi yakın dönem tarihimizde olumlu bir iz bıraktığını söylemek de mümkün değildir. Böyle bir heyetin kurulmasındaki temel amaç, Osmanlı Devleti’nde yaşayan çeşitli unsurlar arasında uyum ve birlikte yaşamayı sağlayabilmekti. Damat Ferit Paşa hükûmeti yaşanan bütün olumsuzluklardan İttihatçıları sorumlu tuttu. Türk, Rum, Ermeni üyelerden oluşan bir heyeti Anadolu ve Rumeli’ye göndermekle hükûmet, yeni bir dönemin başladığı ve bütün unsurların eşit ve kardeş olduğu mesajını vermek istedi. Böylece, Damat Ferit, muhtemel işgallerin önüne geçebileceğini sandı. Ancak, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra devleti oluşturan her unsurun kendince bir amacı ve ona ulaşmak için izlediği bir strateji vardı. Hedef, kendi menfaatlerini mümkün olduğunca temin edecek bir barış antlaşmasının imzalanmasını sağlamaktı. Bu hedefe ulaşmak için özellikle Rumlar ve Ermeniler, Türklerle birlikte hareket etmeyi değil, tam aksine farklı bir unsur oldukları ve mağdur edildikleri propagandasını yaptılar. Sonuç olarak baktığımızda; Damat Ferit ve diğer Osmanlı Hükümetleri, ne unsurlar arasında birliği temin edebildiler ne de Paris Barış Konferansı’nda Türklerin haklarını güvence altına alacak bir antlaşma imzalanmasını sağlayabildiler. İtilaf Devletleri’ne teslimiyeti, İngiltere başta olmak üzere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve İtalya gibi galip devletleri kızdırmamayı temel politika olarak tercih eden Damat Ferit, ne pahasına olursa olsun, silahsız bir çözümü gerçekleştirmek istedi.
- Millî Mücadele’yi uzun ve kısa vadede sekteye uğrattı mı?
- Milli Mücadele fikrinin, Mondros Mütarekesi’nin getirdiği tehlikeyi gören sivil ve asker Türk aydınlarının teşkilatlanmasıyla oluşmaya başladığını söylemek mümkündür. Nasihat Heyetinin diğer önemli bir yönü de, iktidardaki Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın etkinliğini ve padişahın otoritesini güçlendirme girişimidir. Aynı zamanda; İttihatçılığın cezalandırılması, hem İngiltere’nin desteğini sağlamak, hem de taşrada az da olsa devam eden, halk üzerindeki İttihatçılık fikrinin etkisini yok etmek amacına yöneliktir. Böylece, Osmanlı padişah ve hânedanının, Meşrutiyetin ilânıyla kırılan nüfuzu artırılacak, Birinci Dünya Savaşı’nın sorumluluğunu taşıyan eski hükûmet (İttihat ve Terakkî Hükûmeti) halk nazarında kötülenecekti. Bu şekilde, çoğunluğunu eski İttihatçıların kurduğu ve Türk Milletini Mondros Mütarekesi aleyhine teşkilâtlayan Müdafaa-i Hukuk hareketinin halk tarafından desteklenmesi de önlenmiş olacaktı. 
Uzun yıllar süren savaşların bütün yükünü çekmiş olan halk, aynı zamanda Halife olan Osmanlı padişahının selâmını getiren heyetin telkinlerinden etkilenmiştir. Halkın menfaatlerini en iyi Sultan’ın savunduğu, dolayısıyla diğer arayışlara destek verilirse daha büyük felaketlerle karşılaşılacağı “ propagandasını yapan Nasihat Heyeti, Anadolu halkının, bir süre kararsızlık geçirmesine yol açmıştır. Bir yanda sultan ve hükûmeti, diğer yanda resmî otorite tarafından ” âsi “ ilân edilen Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları... Bağımsızlığını, namusunu, haysiyetini ve geleceğini İstanbul’un mu Anadolu’nun mu koruyacağı konusunda tercihte bulunan halk, Milli Mücadele hareketine destek vermekle, aslında sadece o günün dünyasına değil, geleceğe de mesaj vermiştir.
Bu noktada dikkate alınacak bir husus da, Nasihat Heyeti’nde görev almış kişilerin Millî Mücadele hareketine karşı nasıl bir tavır aldıklarıdır. Nasihat Heyeti üyelerinden Kuvâ-yı İnzibâtiye’nin Kumandanı Süleyman Şefik Paşa ve Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi’nin, zaferden sonra, İstiklâl Savaşı’na karşı eylemlerinden dolayı yurt dışına çıkarılan 150 kişilik liste içerisinde yer almaları, heyetin yapısı hakkında fikir verebilir.
- İşgalciler ne gibi çıkar elde
ettiler?
- Nasihat Heyetleri, İngilizlerin de onayı alındıktan sonra kuruldu. Bu heyetin Anadolu ve Rumeli’de nasihatlerde bulunduğu dönemde İngilizler, Antep, Maraş ve Urfa’yı; Fransızlar, Adana, Mersin ve Osmaniye’yi; İtalyanlar da, Antalya ve Konya’ya işgal etmişlerdi. Heyetin kuruluş amaçlarından biri olan işgallerin önlenmesi çabası, İzmir’in işgaliyle fiyaskoyla sonuçlanınca, Konya’da bulunan heyet, apar topar İstanbul’a döndü. Dolayısıyla, ne işgallerin önüne geçilebildi ne de Rum ve Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne bağlılığı sağlanabildi. Özellikle İzmir’in işgali, hanedana mensup bir şehzadenin başkanlığındaki bu heyetlerin, halkta yarattığı umudun yerini büyük bir hayal kırıklığının almasına yol açtı.

 

Yarın: İşgalcilere arka çıkanların takipçileri şimdi PKK’ya arka çıkıyorlar!