Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI

Adnan İSLAMOĞULLARI

Altın gövde, kilden ayaklar ve teşkilâtlar...

Bir önceki yazımızda Bâbil Kralı II. Nabukadnezar'ın bir rüyâsını nakletmiş ve rüyâsında gördüğü devâsa vücûdu altından ama o devâsa vücûdu taşıyan ayakları kilden heykeli, yine rüyâsında Danyal Peygamber'e yorumlattığından bahisle Danyal Peygamber'in "O gördüğün devâsa heykel Bâbil'dir. İhtişâmını Bâbil'den alır... Oysa o gördüğün kilden yapılmış ayaklar senin ayakların Nabukadnezar, Sen artık Bâbil'i taşıyamazsın..." yorumunu paylaşmıştık...

Ve bahse konu heykelin altından vücûdunun, Türkiye'nin tarihini, kadîm devlet aklı ve geleneğini, kilden ayaklarının da artık pek çok alanda ülkeyi yönetemeyen AKP kadrolarını temsil ettiğini ifade etmiştik...

Altın vücûd ve kil ayaklar ilişkisi yalnızca yönetilemeyen Türkiye ve on beş yıllık AKP iktidarları arasında mı var peki?

Tabii ki değil...

Pek çok alanda altın ve kil çelişkisi mevcut ve maalesef mevcut olmaya devam edecek...

Vücudun altınlığı gözleri kamaştıracak ve bütün gözler altının ihtişamıyla büyülenecek, ayakların kilden oluşunu kimseler görmeyecek; tâ ki o kilden ayaklar birkaç adım içinde un ufak olup o altın vücûdu taşıyamayana dek...

"Ayaklarınız kil, bu yükü taşıyamaz" diyebilenlerin sesi duyu filtreleriyle engellenip kilden ayaklar üzerine varak sürülerek altın görüntüsü verildiğinde istenilen illüzyon sağlanabilir fakat son değişmeyecektir, kil altını taşıyamayacaktır...

Neredeyse yarım asırlık siyâsî partilerimiz var. Arkalarında yarım asırlık Türkiye'nin çalkantıları, yarım asırlık Türkiye'nin neredeyse iç savaşa dönüşme noktasına gelen gençlik hareketleri, yarım asırlık Türkiye'nin ideolojik kavgaları, yarım asırlık Türkiye'nin bazen kan gölüne dönen sokakları, yarım asırlık Türkiye'nin yaşadığı suikastler ve fakat yine de ayakta kalmış siyâsî hareketler var. Bugün ise bütün bunların altından gövdesini teşkil ettiği mâzisiyle ayakları dayanıksız deniz kumuna dönmüş bir heykel gibi...

Çünkü o altından gövde, kendisini taşıyan ayakları, yani teşkilâtlarını hallaç pamuğu gibi dağıtmış, gövdeyi taşıyamaz hâle getirmiş, siyâset dışı dinamiklerle tahkim edilmiş bir kalenin burcunda ayaklarından habersiz ya da ayaklarını umursamayan bir rahatlık ve aymazlıkla adım atmaya korkan bir politbüroya dönüşmüş durumda...

Bunun bir kader gibi siyâsete hâkim olmaya devam etmesi gerekmiyor...

Bunun en bâriz yanlışlığını yaşamış olanlar, bunun ne denli hayatî bir maraz olduğunu bedeller ödeyerek yaşamış olanlar, bunun kök salmanın önünde en büyük engel olduğunu ayne'l yakîn bilenler, siyâsî hareketlerin en güçlü ve en büyük dinamiğinin teşkilât yapısı ve teşkilâtlar olduğunu unutmamalılar. Gövdeniz ne kadar büyük ve ne kadar ihtişamlı, ne kadar görkemli olursa olsun, o büyük, ihtişamlı, görkemli, göz kamaştıran gövdeyi taşıyacak olan ayaklardır, teşkilâtlardır...

Siyâsî partilerin bir tek gâyesi olması lâzım gelir, iktidar olmak ve ülkeyi yönetmek. İktidarın vizesi de milletten geçer ve milletle temas edecek olan kâhir ekseriyetiyle teşkilâtlardır...

Milletin nazarları altın gövdeden, o gövdeyi taşıyan ayaklara doğru indiğinde, görmesi gereken tek manzara, kararlı, inançlı, çalışkan, moralli ve ama muhakkak çok sağlam ayaklar olmalıdır...

Geride bıraktığımız yıllar, bunun için bize mebzûl miktarda hâtıra temin edecek tecrübeye sahiptir...

Zekânın en büyük göstergesi yine ve yeniden denemek değil, yanlış yola gittiğini bizzat tecrübe ettiğimiz ayak izlerine basarak ilerlemek değil, tecrübelerden faydalanmaktır...

Ve altın gövde unutmamalıdır ki, bidâyetinde yaratıldığı ve çıktığı yer topraktır...

Yazarın Diğer Yazıları