Amerika’ya rağmen değil Türkiye için

Sevseniz de sevmeseniz de genelde Batı ve özelde ABD onlarca yıl daha hayatımızın parçası olacak. Bugün gelinen noktadaki bağımlılıktan bir çırpıda kurtulabilmek artık ne onlar ne de bizim için pek kolay değil. Kaderin garip bir cilvesi, dünyaya dayattığı sistem, Batı’nın da kendi ayağına dolandı. Bir örnekle açıklayalım. Dünyayı globalleştiren dolar imparatorluğu, mesela Çin’in gayri resmi para birimine dönüştü, ancak yuan ’ın memleketinde yaşanacak bir kriz, doların anavatanını dahi hemen hemen aynı şiddette kasıp kavurabilir.
Nitekim bugün uluslararası mali piyasalar Amerikan rüyasını kâbusa çevirecek denli sallanıyor. Birkaç gündür bulunduğum bu ülkede krizi fırsata çeviren Türklerle konuştum. Piyasasının yaklaşık dörtte birinin altında geniş arazi ve binalar satın almışlar. Buradaki Türkler, geç kalan, fakat en hızlı örgütlenen toplum ( community ) olarak öne çıkıyor. Haliyle ekonomik ve kültürel etkinlikleri daralan kesimlerin de karşı eylemleri dikkat çekici şekilde artmış. Türkiye’nin İsrail ve Ermenistan’la ilişkilerindeki gerginliğin izlerine de bu ülkelerin uzantıları durumundaki toplumlarda rastlayabiliyorsunuz.
“Burası gençliğini ve güzelliğini geride bıraktığı halde makyajla görüntüyü kurtarmaya çalışan yaşlı bir kadını andırıyor.” Bu sözler Amerika’da ikamet eden bir arkadaşıma ait. İhraç ettiği kola, sigara vb. ürünleri kendi vatandaşlarına daha pahalıya satan Obama’nın ülkesinde birçok şehir ya kısmen ya da tamamen güvenli olmaktan uzak ve pislik içinde. Şehir içi ulaşımı sağlayan yollar bile paralı. New York’u eyaletlere bağlayan otoyolların aylardır temizlenmediği ilk bakışta anlaşılıyor. Sosyal güvenlik ve sağlık sistemindeki sorunlar ise en büyük baş ağrıları.
Aralarında Teksas gibi kendi bayrağını dalgalandırmaktan ayrı bir gurur duyanlara da rastlanan her eyalet farklı özellikler gösterse de federal sistem ekonomik açıdan şöyle işliyordu: Çalışanlar 20 ve 30 yıllık borçlanma karşılığında ucuz araba ve ev alıyor ve ömürlerinin sonuna kadar bunun faturalarını ödüyordu. Fakat günümüzde olduğu gibi çalışanlar işini kaybetmese dahi artan tüketim çılgınlığı sebebiyle taksitlerini ödeyemez noktaya gelince önce bankalar, sonra sigorta kurumları iflas bayrağını çekmeye başladı.
Ne var ki, Çin halen ABD’ye yüzyıl önceki kölelik düzeninden daha cazip imkanlar sunuyor. Eğer kölelik devam etseydi, bir Afrikalı kölenin sahibine maliyeti (yeme, içme, giyim, barınma, sağlık vs.) aylık 100 doların altına düşmezdi. Fakat Çin aylık 10 dolara daha verimli ve riski daha düşük işgücü potansiyeli sağlıyor. Ancak dünya globalleştikçe Çinli işçinin de hayat standardı ve refah beklentisi artarken üretim ve tüketim maliyetleri yükseliyor. Peki çarkın dişlileri kaç yıl daha dayanabilir...
Çin, sadece yerkürenin imalat sektörünün angaryalarını yüklenmekle işlerin yürümeyeceğinin farkında ve artık esas oyuncu olmaya hevesleniyor. Ucuz hammadde ve doğal kaynaklara bizzat sahip olmak amacıyla Batı’nın kendi arasında paylaştığı Afrika gibi alanlara destursuz girerek mevcut pastadan pay istiyor. Afrika ve Orta Doğu’daki yalancı bahar, halkların demokratikleşme ve refah taleplerinin yanısıra Çin ve Batı ülkeleri arasındaki stratejik sahaların yeniden parsellenmesi anlamına da geliyor. Türkiye’nin esas aktör olmadığı bu oyunda, umarım Arapların baharları hazana dönmez.
Özet olarak Amerikalıların, İsrail dışında hiçbir konuda bizimle esaslı bir sorun yaşamaya mecali yok görünüyor. Madalyonun öteki yüzünden bakarsak bizim de onlara kafa tutacak ekonomik ve siyasi gücümüz yok. Amerikalı yöneticilerden bize kıyak çekmesini beklemek ise ayrı bir saflık olur. Fakat bizim de terörü desteklemek konusunda önümüze kim gelirse gelişigüzel suçlama huyundan vazgeçmemiz gerekiyor. Devlet adamlarına ve uzmanlara “PKK’yı hangi ülke destekliyor?” diye sorun. Hepsi farklı ülkelerin ismini verecektir. Bizim istihbaratçılar zamanında meydanı boş bırakınca şimdi kendilerini mazur göstermek için her dönem farklı bir ülkenin ismini ortaya atıyor. Tamamen yanlış olmasa da çelişkili açıklamalar Türkiye’nin uluslararası kamuoyundaki saygınlığına zarar veriyor.
Hamaset propagandalarını bir kenara bırakıp daha ciddi ve uzun vadeli politikalar üretmeliyiz. Kimsenin efelenemediği mahallenin çamur kabadayısına kafa tutup madara olmanın bir anlamı yok. Biz yere sağlam basalım, birbirimizle uğraşmayı bırakalım yeter. Mesela doları hayatımızdan söküp atabilir miyiz? Diyelim ki ülkemizdeki bütün dolar yahut döviz kullanımını sınırlandırdık. Sonuç ne olur?
Amerika kendi iç sorunlarının ağırlığı altında ezilip giderse kimse şaşırmaz. Fakat batarken yalnız olmayacağı kesin! Acaba yerini doldurmaya hazır mıyız? Öte yandan yabancıların söylem düzeyindeki eleştirileri Amerikalıları birarada tutmaktan öteye gitmiyor.

Yazarın Diğer Yazıları