“Anadolu’da Kürdistan diye bir yer hiçbir zaman olmadı”

“Anadolu’da Kürdistan diye bir yer hiçbir zaman olmadı”
MHP Grup Başkan vekili tarihçi Yusuf Halaçoğlu’ndan “Kürdistan” gerçeği..

MHP’li Halaçoğlu’nun “Hayali Kürdistan”la ilgili ders niteliğindeki ezberleri bozacak açıklamaları
bölücülerin heveslerini kursaklarında bırakacak

Başbakan Erdoğan, PKK ile Oslo ve İmralı’da pazarlık masasına otururken eli kanlı örgütün TBMM’deki temsilcileri de hayali Kürdistan’ı Türk milletinin gözünün içine baka baka Genel Kurul’da savunma cüreti buldu

Türkiye Cumhuriyeti, Kürt isyanlarını da ihanetini de Osmanlı’dan miras aldı. 1830’da çöken Osmanlı’nın mülkü üzerine gecekondu kurmak isteyenlerin heveslerini bazen Rusya, çoğunlukla İngiltere ve Fransa kabarttı. Ancak hiç bir dönem Anadolu coğrafyasında Kürdistan diye bir bölge olmadı

TBMM’de 2014 yılı bütçesi görüşülürken kürsüye çıkan BDP Hakkari Milletvekili Adil (Kurt) Zozani’nin “Kürdistan” ifadesi yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Zozani, “zaferinden” memnun yerine otururken, kürsüye gelen eski Türk Tarih Kurumu Başkanı ve MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu muhatabına ağzının payını verdi. Halaçoğlu, Zozani’ye, “Siz istediğiniz kadar çırpının, Anadolu coğrafyasında Kürdistan diye bir bölge hiçbir zaman olmamıştır” dedi. Bu sözler BDP’lilerin yüzlerini düşürürken, Halaçoğlu, beraberinde getirdiği haritaları BDP’lilerin adeta gözlerinin içine sokarak hayali Kürdistan’ın bugünkü Türkiye’nin değil, Osmanlı’nın yönetimi altında bulunan Irak ve Suriye’de olduğunu söyledi. Halaçoğlu’nun, Meclis kürsüsünde sınırlı süresi vardı. Bildiklerini ve belgelerini Türklerin ve Kürtlerin bilgisine sunmak da Yeniçağ’a düştü.

Ezberleri bozacak yanıt

Bütçe raporuna, “Kürdistan” ifadesinin yazılması Genel Kurul’da sert tartışmalara yol açıyor, konuyu gündeme getiren Halaçoğlu, BDP’lilerin “Ama geçen yıl da bu ifade vardı” açıklamalarına aldırmadan masaya yumruğunu vurup, o ifadenin metinden çıkarılmasını sağlıyordu. Yandaş medya “zaferi!” AKP’ye hediye etse de gerçek TBMM tutanaklarındaki yerini alıyordu. Bu hengame arasında Halaçoğlu’dan bildiklerimizi unutacak, ezberleri bozacak yanıtlar aldık. Neydi Kürdistan, hangi coğrafyadaydı. Tarihi “ezilenler” değil “ezenler” yazdığına göre, Türkler de mazlum olduklarına göre dertlerini niçin anlatamıyorlardı. Kürtlerin tarihi konusunda tarihçiler nedense ortak bir paydada buluşamıyorlar, bu konudaki ilk araştırmaları da Kürtler ile Ermenileri birleştirmek amacıyla Osmanlı’ya tezgah üstüne tezgah kuran Ruslar yapıyordu. Halaçoğlu, bilim adamı ciddiyetiyle anlatıyor Kürdistan gerçeğini:

Kürtlerin kökeni ve coğrafyası

“Kürt adı çeşitli kaynaklarda değişik ifadelerle yer alıyor. Fakat Kürdolojinin kurucusu olarak kabul edilen Rus araştırmacı Vladimir Minorsky’nin, Kürtlerin menşeiyle ilgili en geniş ve kapsamlı araştırma yapmış olduğu kabul edilir. Bu araştırma İslam Ansiklopedisi’nde de yayınlanmış. Bu çalışma söz konusu ansiklopedinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1977’de Türkçe baskısında da yerini aldı. (Bu kaynak bile Kürtçülerin sık sık dile getirdiği ’Kürtler inkar ediliyor’görüşünün ne kadar tutarsız olduğunun delilidir). Minorsky, Van ile Urumiye gölü arasında ve onun güneyindeki Süleymaniye bölgesinde bir takım İranî menşeli kavimlerin varlığından söz ediyor. Minorsky, Ksenefon’un “Onbinlerin Dönüşü” adlı eserinde bahsettiği (M.Ö.401-400) Van ilinin güney bölgesinde bir dağda rastladığı, hiç ovaya inmemiş kavim olarak ifade ettiği ’Kardoukhoi’, yani ‘Karduklar’ı Kürtlerin atası olduğu tezini kabul etmişti. Fakat ‘Kürtler Sosyolojik ve Tarihi İnceleme’  adlı eserin yazarı olan ve Minorsky’den sonraki en büyük Kürdoloji uzmanı olarak kabul edilen Rusya’nın eski Urumiye konsolosu Bazil Nikitin, ‘... bu alanda büyük bir otorite olan Nöldeke, Hartmann, Weissbach gibi doğu bilimciler, dilbilimsel nedenlerle Kürt ve Kardu biçimlerinin eşanlamlı sayılamayacağını kanıtlamışlardır’ der.  Ancak Minorsky bu halkın tam bir tanımını yapmamış olmakla beraber, ‘.. Arap kaynaklarında Kürt adının ‘göçebe’ ile eş anlamlı hale geldiğine işaret etmektedir’super nosupersub diyor. Diğer yandan Minorsky, 1938’deki ‘Les origines des Kurdes’ adlı bildirisinde Kurduk-Kürt ilişkisinden vazgeçerek Nöldeke, Hartmann ve Weissbach gibi dilbilimci araştırmacıların görüşlerinden hareketle ‘Karduk’ kelimesi ile ‘Kürt’ kelimesi arasında etimolojik bir ilişkinin olmadığını kabul ederek, Strabon’a atfen, ‘Kürtlerin, Güney Azerbaycan ve İran’da yaşadıklarından’ bahseder. Ayrıca Minorsky, ‘genellikle milletlerin kökenlerini etimoloji ile kanıtlamaya çalışmak risklidir. Bu iş tarihi ve coğrafi delillerle de desteklenmek zorundadır’ diyerek tarihi sosyal coğrafya işaret eder.

Hiç devletleri olmadı

Aslında bu tanım bugün de tam olarak yapılmış değildir. Kürtçü yayınlarla tanınan McDowal imzalı ‘Kürt Tarihi’ adlı eserde de Minorsky’nin görüşü tekrarlanır. Ona göre de, ‘M.S. 7. yüzyıldaki Arap yayılması döneminde ‘Kürt’ sözcüğü göçebeleri ifade etmek için kullanılıyordu. Bu nedenle, etnik olmaktan çok sosyo-ekonomik bir anlam taşıyordu... Kürtlerde, dini etkisi olan ailelerle yönetimde işlev sahibi bey ailelerinin peygamber soyundan geldiklerine dair mühürlü şecereleri zımnen, onların Arap kökenine işaret etmektedir.’
Bazı Kürt araştırıcılar ve Kürtçülük yapanlar genelde Kürtleri Urartulara, Medlere bağlamaya çalışıyor. Fakat Urartuların gerek dil karakterleri gerekse ortaya koyduğu mimari yapılar Kürtlerle hiç uyum göstermiyor. Dolayısıyla belirsizlikler var. Mesela Nikitin’in eserinin ilk baskısına (1943) önsöz yazan Louis Massignon, ‘Kürt konularıyla uğraşan bir dizi uzman yarım yüzyıldan beri bu konularda yöntem açısından bir incelemeye girişmiş olmakla birlikte, Kürdistan’ın ne olduğu henüz iyice bilinmemektedir... Hiçbir zaman tarihte bir Kürt devleti var olmamışsa da bir Kürt problemi vardır; lehçeler İran asıllı olsa köklerinde bunlardan ayrılan bir temel bulunduğunu hissedilmektedir...’ diyor.” 
Bugün terör örgütü PKK ve onun uzantısı BDP, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayaline yeşil ışık yakıyor. Umutlandırıyor ve karşılığında elbette okullarda Kürtçe’nin zorunlu eğitim dili olması ve teröristbaşı Öcalan’ın serbest kalmasının pazarlığını yapıyor. Peki kadim de olsa ve çeşitli nedenlerden dolayı tarihte devlet, dolayısıyla millet olan bir kavmin tarihte izleri olmaz mı. Bu soruyu Halaçoğlu şöyle yanıtlıyor:

Yazılı tabletleri bile yok

“Kürtlere ait bugüne kadar yazılı bir tablete rastlanmamıştır. Kürtlerin menşeiyle ilgili sıkıntılar da bundan kaynaklanıyor. Bu tür tarihi kaynakları olmadığı için de Kürtçüler olmayan bir şeyi inşa etmek için kendilerini kaynak göstererek bir takım suni söylemler ortaya atıyorlar. Hatta ortak ata bulmada bile sıkıntı yaşıyorlar. İhsan Nuri Paşa, M. Emin Zeki, Kemal Burkay gibi araştırmacılar, Mezopotamya ile İran ve Irak’ın bu bölgeye yakın yerlerinde yaşamış Asurlar, Urartular, Medler ve Gutiler, Lulular, Babilliler, Mitanniler ve Orta Doğu’da yaşamış kavimleri ataları olarak kabul ederler. Welate Tori (asıl adı, Mehmet Kemal Işık) adlı yazar ise ‘Birlikte Olduğumuz Halklar’ adlı eserinde, ‘Keldani, Asurî, Süryani ve Ermenileri’ Kürtlerin birlikte oldukları halk olarak ifade eder. Aynı yazarın Nergıza Tori ile birlikte yazdıkları başka bir eserde ise Kürtlerin kökeni üç ana kola ayrılarak şöyle açıklanır. Batı Boyları (Hurriler): Mitani, Nairi, Urartu; Zagros Boyları (Lulu): Lulu, Guti, Kassi; Doğu Boyları: Mannai, Med.

Şerefname bile Farsça

Konuştukları dilin kökeni hakkında da farklı görüşler vardır. Mesela bir kısım yazar, Hint-Avrupa dil grubundan İrani dil, yani Farsların bir lehçesi olarak kabul ederken, bir kısmı bağımsız bir dil olduğunu, bir kısım yazar ise gramer olarak Fars, kelime olarak ise Türkçe, Farsça ve Arapçanın bir karşımı olduğunu yazar. Zazaca ve Dersimce konuşanlar ise konuştukları dilin Kürtçe olarak ifade edilmesini kabul etmedikleri gibi, kendilerinin Kürt olarak ifade edilmelerinden de hoşlanmazlar. Bu çerçevede yeniden değerlendirecek olursak Kürtçe lisanıyla yazılmış ne bir tarih kitabı, ne de kitabe mevcuttur. Nitekim Kürt tarihi olarak hep ön plana çıkarılan ’Şerefname’de Farsça dilindedir. Bununla beraber Kürdistan tabiri ilk olarak Sultan Sencer’in hükümdarlığı (1117-1157) zamanında kullanılmıştır. Bu kavramla ortaya konulan coğrafyanın merkezi, Hemedan’ın yani bugünkü İran’ın güneybatı bölgesinde Irak sınırında Hemedan’ın kuzeybatısındaki ’Bahar’kalesidir. Sınırları da Zagros dağlarının doğusunda Hemedan’ın Kirmanşah, Dinever vilayetleri batısında Sincar ve Zor vilayetlerini kapsamaktadır. Yani Kürdistan ifadesiyle anlatılan yer, Irak ve İran sınırları içinde olup Türkiye ile alakası yoktur. Kürdistan adından yazılı belgede ilk defa bahseden kişi ise Hamdullah Mustafa Kazvini’dir. O, ’Nüzhetü’l-Kulüb’ (1340) adlı eserinde Kürdistan’dan bahsetmişti.

YARIN: Kürtler hiçbir dönemde devlet kuracak güce sahip olmadı