Anadolu'yu okullarla çağdaşlaştıran tabip

Anadolu'yu okullarla çağdaşlaştıran tabip

Dr. Reşit Galip Baydur, çok iyi yetişmiş, cumhuriyet, laiklik ve bilhassa halkçılık ve köycülük gibi Atatürk hedeflerini gönülden benimsemiş bir şahsiyettir. Devrimlere bağlılığı o devrimleri yapana bağlılığın önüne geçmiş olan bir ideoloji bağımlısı, tabir caizse ideoloji dervişidir. Atatürk''ün memleket meselelerinin görüşüldüğü sofrasında, Atatürk''ün hocası da olan devrin Millî Eğitim Bakanı''nı devrimleri anlamayan bir gerici olarak suçlayacak kadar cesur bir kişidir. Bu hadise onun sonunu getirmemiş Millî Eğitim Bakanlığı''na taşımıştır. Dr. Reşit Galip tam bir Türkçü ve çağdaşlık taraftarıdır. Bu iki inancını uhdesine tevdi edilen yatılı okullar vasıtasıyla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Buna bir de köycülük anlayışı yani köylülere duyduğu saygı ve sevgi eklenince bu yatılı okullar, bilhassa yatılı bölge okulları ve öğretmen okulları hem Anadolu''da Türklüğün hem de modernliğin temelini atmıştır. Dr. Reşit Galip Beyin bana kalırsa en önemli görevi ise 1933 Üniversite reformu olmuştur.

***

1931 yılı sonbaharında bir gece Dolmabahçe Sarayı''nda Mustafa Kemal Paşa''nın sofrasında, değişik misafirlerle yemek yiyor ve konuşuyorduk. Maarif Vekili Esat Bey de sofradaydı. Yapılan işleri anlatırken, "Kız öğrencilerin kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun bulmadığını, daha kapalı giyinmelerini bir tamimle duyuracağını" söylüyordu.

Sofrada bulunan Doktor Reşit Galip Bey "Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, bu bir geriliktir, kadınlar artık eski durumda yaşayamazlar, inkılaplardan en mühimi kadınlara verilen haklardır, başka türlü Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz" diye Esat Bey''e karşı çok sert bir konuşma yaptı. Kemal Paşa sofrasında vekilin zor duruma düşmesinden hoşlanmadı, olayı kapatmak istedi, "Bu konuyu uzatmayalım burada kapatalım, kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız" dedi.

Reşit Galip "Af buyurunuz paşam, bu inkılap ve zihniyet meselesidir, müsaade buyurursanız fikrimizi söyleyelim" diye ısrar etti. "Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda bu sofrada inkılâpları zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez" dedi. Mustafa Kemal Paşa bu sert konuşma karşısında Reşit Galip''e, "Yorgun görünüyorsunuz, madem konuşmalar da hoşunuza gitmiyor gidip istirahat edebilirsiniz" dedi. Reşit Galip, "Burası milletin sofrasıdır kovulmamalıyım, kendimi iyi hissediyorum, kalkmam" diye cevaplandırdı.

Mustafa Kemal Paşa işi uzatmak istemedi "O halde biz kalkalım masayı bırakalım" diyerek kalktı, sofrayı bıraktı ve hemen odasına çekildi. Biz de kalktık ve dağıldık. Reşit Galip, bir süre sofrada yalnız oturduktan sonra, pencere kenarında başka bir koltuğa geçerek sabaha kadar oturmuş. Sabahleyin yaverlerden birine "Ankara''ya trenle döneceğim, istasyona gidiyorum" diyerek sarayı terk etmiş. Kemal Paşa, gece bir süre kendi odasından durumu izlemiş ve sabah olunca Reşit Galip Bey''in nereye gittiğini sormuş. Aldığı bilgilere göre Reşit Galip''in saraydan ayrılırken, cebinde hiç parası olmadığı için Başkatip Tevfik Bey''den 25 lira borç aldığını öğrenmiş. "Cebinde 5 parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor" diyerek üzüntüsünü belirtmiş. Ayrıca Tevfik Beye "Cüzdanını aç göreceğim, başka paran yok muydu, insan sadece 25 lira mı verir" diye sitem etmiş. Birkaç ay sonra Doktor Reşit Galip Bey, Maarif Vekilliği''ne getirildi ve üniversiteler reformu onun vekilliği süresinde gerçekleştirildi.

***

Dr. Reşit Galip, uygulamalı bir bilim dalı olan tıp eğitimi görmüştür. Bu eğitim, "halkçılık" ve "köycülük" ile birleşince, çağdaş eğitim reformlarına yönelik bir biçim almıştır. Hekimlikteki uygulama, eğitim ve öğretim işlerinde de O''nu uygulamaya götürmüştür. 1923 yılında, o zaman Özel İdareye bağlı olan Mersin İdadisi açılırken okul müdürü ile birlikte, okulun adının "Ameli Ticaret İdadisi" olmasını kararlaştırmışlardı. O zaman, Dr. Reşit Galip, "Burası Mersin, bir ticaret bölgesi. Burada başka türlü okul zaten tutunamaz" diyordu. Bu, eğitim bilimleri açısından, herkesin kabul edeceği ve uygun bir davranıştır. Dr. Reşit Galip bu sonuca, sağduyusu ile daha bakan olmadan çok önceleri varmıştır.

Reşit Galip Millî Eğitim Bakanı olduktan sonra köycülük alanında çalışmaktan geri durmamıştır. Gerek 1932 yılında Halkevlerinin kurulması ve güçlü bir şekilde köycülük çalışmalarına başlanması, gerekse yıllarca Türk Ocaklarında "köycü doktor" olarak çalışan Reşit Galip''in Millî Eğitim Bakanı olması, Türkiye''de tekrar köye yönelik bir hareket doğurmuştur. Cumhuriyet kurulduktan sonra, halkın kendi kendini idare etmesi isteniyordu. Fakat yüzde doksanı okuma yazma bilmeyen halka bunu öğretecek kişiler lazımdı. Sosyal alanda birçok inkılâplar yapılmıştı ve yapılacaktı fakat iktisadi faaliyette bir değişiklik yoktu. Bu değişikliği temin edecek halkın hayat anlayışını değiştirecek rehberler lazımdı. İnkılâbın yapılması kadar, onu halk tabakalarına yaymak da önemliydi. Bunu da ancak Millî Eğitim teşkilatı ve öğretmenler yapabilirdi.

Öğretmen yetiştirme konusunda kapsamlı çalışmalar Millî Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati döneminde başlamıştır. Mustafa Necati, 22 Mart 1926''da göreve başladığı tarihten itibaren bir ay gibi kısa bir zaman içinde 789 numaralı Teşkilat kanunu layihasını Türkiye Büyük Millet Meclisi''ne sundu ve böylece, o zamana kadar bütçelerle düzenlenen teşkilat yerine, Türkiye Maarif Teşkilatı olarak belirlendi. 27 maddeden oluşan kanunun yedinci maddesiyle muallim mektepleri İlk Muallim Mektepleri ve Köy Muallim Mektepleri olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Reşit Galip''in Millî Eğitim Bakanlığı döneminde, 1932-1933 öğretim yılının başında yukarda bahsedilen İlk Muallim Mekteplerinin süreleri, Talim ve Terbiye Kurulu''nun Eylül 1932 tarih ve 167 sayılı kararı ile altı yıla çıkarılmıştır. İlk üç yılı ilk devre, son üç yılı mesleki devre sayılmıştır. 43 Ortaokul seviyesindeki birinci devreleri aynı tarihten itibaren süreç içinde kaldırılmaya başlanmış ve böylece ilköğretmen okulları, lise dengi üç yıllık birer meslek okulu haline gelmiştir. 1932-1933 reformuyla birlikte bu okullara girebilmek için ortaokul mezunu olmak veya lise onuncu sınıf olmak şartı getirilmiştir.

Reşit  Galip bey bu öğretmen yetiştirme okullarıyla köylerde şu hususları yerleştirmek istiyordu:

1-Köyün inançlarına etkili olmak özelliği: Devrimcilik, Laiklik, Cumhuriyetçilik,

2-Köyün toplumsal yaşamına etkili olmak özelliği: Medeni kanunun köyde uygulanması ve onun kurallarının ailede, köy görgü kurallarında, toplum ve uygarlık esaslarında yerleşmesi,

3-Köyün maddi ve ekonomik alanında etkili olabilme özelliği: Köye bilimsel tarım yöntemlerini, geniş mal alışverişini ve düzenli Pazar ilişkilerini sokabilmek yeteneği,

4-Aydın olma özelliği: İyi ve yetişmiş okul öğretmeni olmak, öğretmenlik mesleğinin bütün yeteneklerini kazanmış olmak.

Bu vasıfları kısaca incelemek gerekirse ne anlama geldiklerini şu şekilde örneklerle açıklayabiliriz. İnkılâpçılık, laiklik ve cumhuriyetçilik prensipleri gerek tüm ülkede gerekse köylerde benimsenmiş ve halka aşılanmış duygulardı. Bu duyguların sürekliliğini korumak amacıyla, köyde eğitim vermekle görevlendirilmiş olan ve köylü halkın birçok anlamda sözünü dinlediği öğretmenler de bu prensipleri benimsemiş ve bu doğrultuda hareket ediyor olmalıydı. Öğretmenlerden beklenen bir diğer çalışma da maddi ve iktisadi hayata dairdi. Köye gelişmiş ziraat şekillerinin girmesinde yardımcı olmak, pazar ilişkilerini onlara anlatmak ve maddi hayata destek olacak girişimleri desteklemek de yine köy öğretmenlerinden beklenen görevler arasındaydı. Son olarak, öğretmenlerin en önemli görevleri kendilerini en iyi şekilde yetiştirmek ve en iyi eğitimi verebilmek amacıyla en iyi şekilde donanıma sahip olmaktı.

***

Reşit Galip Bey''in cumhuriyet döneminin ilk elli küsur yılına damgasını vuran bir faaliyeti daha olmuştur. Öğrenci andını yazan ve 23 Nisan 1933''te Türk çocuklarına armağan eden Reşit Galip''tir. Prof. Dr. Afet İnan, "and" hakkında şunları söylemiştir. "1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O heyecanla Çankaya Köşkü''ne geldiği vakit, Atatürk''ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. "Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir and meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı" dedi.

"Türk''üm, doğruyum, çalışkanım.

 Yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.

Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun."

Reşit Galip andı okurken uyulması gereken kuralları şöyle ifade etmiştir:

"1-Her öğretmen bu and''ı bulunduğu sınıfta tahtaya yazacak ve öğrencilerin defterlerine yazdıracaktır. Öğrencilerin bu and''ı doğru olarak defterine geçirdikleri kontrol edilecektir.

2-Öğrenci andında yer alan her sözde ve anlamında Türk Millî Eğitimi''nin amacının özü vardır. And''da geçen her sözün ve ettikleri yeminin anlamı öğrencilere iyi kavratılmalı, öğrenciler, okul içinde ve okul dışındaki hayatlarında, her sabah söyledikleri "and"a göre hareket ederek "doğru" ve "çalışkan" olmalı, küçükleri korumalı, büyükleri saymalı, yurdunu ve milletini özünden çok sevmeli, yükselmeyi ve ileri gitmeyi "ülkü" edinmeli, Atatürk''ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürümelidir. Yeri gelince varlığını, Türk varlığına armağan edebilmelidir.

3-Öğretmen, and''ın ifade ettikleri fikirleri iyice anlayıp anlamadıklarını emin olmak üzere, her ifade ve fikir hakkında çocuklara çeşitli sorular sorarak, bu ifadeleri yerli yerinde kullanıp kullanmadıklarını anlamak için öğrenciye cümleler kurduracaktır.

4-Çocukların bu andı anlamadan değil, ifade etmek istediği düşünce ve duyguların iyice anlamlarını kavrayarak, onları bütün benlikleriyle duyarak ve candan benimseyerek söylemelerine dikkat olunacaktır.

5-Öğrenciye bu and ayakta ve hep birden söyletilecek, öğretmen de öğrencilerin karşısında ayakta durarak onlarla birlikte söyleyecektir.

6-Bu and''ı söylerken öğrencinin saygısız bir durum almamasına, dürüst ve ciddi durmasına öğretmen dikkat edecektir.

7-Çocuklar, candan duydukları ve zaman geçtikçe anlamını daha derin bir biçimde anlayacakları asil ve yüksek duygular ifade eden bu andı sevinç ve yüksek arzu ve ilgiyle tekrar ederken millî bir görevi yaptıklarının bilincinde olmalıdır."

Dr. Reşit Galip''in asıl önemli görevi 1933 Üniversite reformunu gerçekleştirmesinde görülecektir. Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip üstlendiği bu reformla ilgili açıklamasında Türkiye gibi radikal bir inkılap memleketinde, inkılaplara uzak duran bir Darülfünun''un geleceğin yöneticilerinin yetiştirilmesi açısından güvenilmez olduğunun altını çiziyordu: "Memlekette siyasi ve içtimai büyük inkılaplar oldu. Darülfünun bunlara karşı tarafsız bir seyirci olarak kaldı. İktisadi alanda önemli değişmeler oldu, Darülfünun bunlardan habersiz göründü. Hukukta radikal değişiklikler yapıldı. Darülfünun yalnızca yeni kanunları ders programına almakla yetindi. Harf inkılabı oldu, özdil hareketi başladı. Darülfünun hiç tınmadı. Yeni bir tarih telakkisi ulusal bir hareket anlamında bütün ülkeyi sarmıştı. Darülfünun''un buna karşı ilgisini uyandırmak için, üç yıl beklemek ve uğraşmak lazım geldi. İstanbul Darülfünunu artık durmuştu, kendisine kapanmıştı, bir ortaçağ yalıtılmışlığıyla dış dünyadan elini ayağını çekmişti... Türkiye gibi radikal bir inkılap memleketinde, vatanın gelecek yöneticilerinin eğitimi, hayattan bu kadar uzak kalan, inkılabın seyrinden bu kadar geri duran bir müesseseye artık daha uzun müddet bırakılamazdı."

***

Bu arada Reşit Galip Bey''in ön planda olacağı önemli bir faaliyet de başlıyordu. 1931 yılında Türk ulusunun tarihini, "çağdaş bir görüşle" ele alıp incelemek amacıyla, daha sonraları Türk Tarih Kurumu adını alacak olan, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmuştu.

Atatürk''ün isteğiyle Türk Tarih Kurumu''nun çekirdeği olan Türk Tarih Tetkik Cemiyeti, 1932 yılında özerk bir statü ve bağımsız kaynaklarla kuruluyor. 16 üyeden oluşan ve Atatürk''ün koruyuculuğu altında işe başlayan heyetin ilk başkanı M. Tevfik (Bıyıklıoğlu), başkan yardımcıları İstanbul mebusu Yusuf Akçura, Çanakkale mebusu Samih Rıfat ve genel sekreter Aydın mebusu Reşit Galip idi.