Anayasa ve Demokrasi serüvenimiz başlarken

Anayasa ve Demokrasi serüvenimiz başlarken
Son Dönem Osmanlı Tarihi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Türk Siyasi Hayatı ve Türk Demokrasi Tarihi alanındaki çalışmalarıyla bilinen Doç. Dr. Mehmet Fatih Sancaktar, "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Anayasa, Seçim ve Meclis Tecrübesi/1876-1923" adlı kitabıyla anayasa ve demokrasiye geçiş sürecimizin başlangıç dönemini mercek altına alıyor.

Yeni Anayasa ve "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" tartışmalarının sürdüğü "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem" taleplerinin arttığı bir dönemde Doç. Dr. Mehmet Fatih Sancaktar''ın çalışması önem kazanıyor. Halen, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı''nda görevini sürdüren Doç. Dr. Mehmet Fatih Sancaktar, çalışmasıyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Türk demokrasisi zihniyet, teamül ve kurumlarıyla birlikte 19. yüzyıl dünyasında şekillenmeye başlamıştır. Bu şekillenme bir yandan Osmanlı toplum yapısı, tarihi ve siyasi hayatı diğer taraftan çok uzun yıllardır karşılıklı etkileşim içinde bulunduğu Avrupa dünyası üzerinden yaşanmıştır. Genel itibarıyla 19. Yüzyıl, Osmanlı-Türk parlamento tecrübesine ve halk egemenliği düşüncesine dair başlangıç ve zemin olarak görülür. Bu yüzyıldan itibaren günümüze kadar Türk demokrasi kültürü ve düşüncesi ciddi aşamalar kat etmiş, önemli birikimler ve hafıza oluşturmuştur. Bu birikim ve hafıza farklı süreçlerle yeni ve başkalaşmış aşamaları, sonuçları üzerinde barındırdığı gibi hâlâ eski tartışma ve düşünceleri devam ettirmektedir. Nitekim Türkiye''de mevcut haliyle dahi özelde politikacılar, genelde toplumun bütün kesimleri düşüncelerini, hedeflerini ve özellikle varlıklarını geçmişe, tarihe ve siyasi olaylara atıf yaparak izah etmektedirler. Bu yönüyle belki de dünyadaki diğer politik tecrübelerden daha bariz bir şekilde Türk tarihi kendi siyasi hayatıyla özdeştirilmektedir. Öyle ki politik olaylarla, tarihle bireysel ve siyasi kimlikler ayrılmaz bir bütünlük oluşturmuştur. Ancak bu tür bir kavrayış çoğu zaman Türk tarihi ve siyasi hayatının en önemli sorunu haline gelmiştir. Adeta tarihe, hatta tarih ilmine siyasetin ve siyasetçilerin nesnesi ve hedef için kullanılan bir araç olma görevi verilmiştir. Bu yüzden bazı usuller takip edilerek ortaya konulacak araştırmalar, en azından kendine has bir bilim dalı niteliği taşıyan tarih disiplinine ve etiğine dayalı çalışmalar önem kazanmaktadır.

Özellikle 19. yüzyılda Osmanlı Devleti''nin toplumsal ve siyasi hayatında önemli değişimler görülmüştür. Bu değişimlerin bir yönünde Batı medeniyetinin etkisi ve Avrupalı devletlerinin baskısı vardı. Osmanlı Devleti''nin merkez ve taşra teşkilatında yeni kurumlar tesis edilmiş, eğitim, iletişim, basın, ulaşım, iktisadi değişimler ve aydınların talepleriyle siyasi zemin farklılaşmıştır. Bu noktada basın vasıtasıyla bazı aydınlar ve bürokratlar yeni siyasetin sözcülüğünü üstlenmişlerdir.

Ancak bu farklı siyasi zemin doğrudan doğruya 1876''da anayasanın ilanı ve 1877''de meclisin açılmasıyla başlamıştır. Bu yüzden söz konusu tarihler Türk demokrasi tecrübesinin başlangıcı sayılabilir. Bu çalışma, Osmanlı Devleti temelinde bir bütünlük arz eden 1876-1923 sürecini ve tecrübesini incelemeyi hedeflemiştir. Her ne kadar başlangıç evresinde ilk anayasa ve bir meclisten bahsedilebilir ise de, bu tecrübenin önemli ölçüde uygulama imkânına kavuşması, 1908''den itibaren mümkün olabilmiştir. Çok partili seçimler, yürütmeyi kontrol eden ve denetleyebilen uzun süreli meclisler 1908''den sonra görülebilmiştir."

Kitap; Giriş bölümü dışında şu 3 ana başlıktan oluşuyor: * Meşrutiyet dönemi: Anayasa ve Meclis-i Mebusan * II. Meşrutiyet dönemi: Seçimler ve çok partili siyasi hayat * Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı''ndan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi''ne

Ötüken Neşriyat Tel: (0212) 251 03 50

***

Ekonomik kriz aşılmaz değil ama...

Günümüzde dünya ekonomisinin küreselleşme tarafından tıkanan bir konjonktür içinde bulunduğu tespitini yapan Prof. Dr. Esfender Korkmaz bu gelişmeden, mevcut iktidarın yanlışları sonucu ülkemizin de payına düşeni fazlasıyla aldığına dikkat çekiyor.

Yaşamakta olduğumuz bunalımı daha net görmek ve bu bunalımdan nasıl çıkılacağını tartışmak her yurttaşın ve özellikle de iktisatçıların görevi olduğunu belirten Prof. Dr. Esfender Korkmaz, "Ekonomide Derin Göçük" adlı kitabını bu amaçla kaleme aldığını söylüyor. "Eğer ekonomideki mevcut yıkım tartışılmaz ve çözülmezse, kamuoyu ve muhalefet alternatif üretemezse, toplum bu kötü kadere teslim edilmiş olacaktır" diyen  Prof. Dr. Esfender Korkmaz, önemli tespitlerini şöyle sıralıyor:

1994, 2000 ve 2001 ekonomik kriz yıllarının hemen ertesinde Türkiye bu krizlerden çıkmayı başarmıştır. 1980 darbesi ile de demokrasi krizi yaşamıştık fakat sonrasında hırpalanmış olsa da, demokrasiye dönmüştük. Ayrıca, demokrasi krizi yanında ekonomik ve sosyal kriz devam etmemişti. Bugün ise her alanda siyasi iktidarın iktidarda kalabilmek için aşama aşama duvar gibi ördüğü sorunlardan kaynaklanan bir "derin göçük" içine düştük.

Günümüzde dünya ekonomisi küreselleşmenin tıkandığı bir konjonktür içindedir. Bu gelişmeden ülkemiz, bugünkü iktidarın yanlışları ile payına düşeni fazlasıyla almıştır.

Eğitimde sosyal faydanın umursanmadığı, ideolojinin öne çıktığı, devletin kurumsal yapısının tahrip edilip dışlandığı, demokrasi ve hukuk altyapısının olmadığı, kaynakların çarçur edildiği ve gelir dağılımının toplum vicdanını rahatsız edecek boyutlarda bozulduğu bir ülkede elbette yalnızca büyüme, refah ve huzur getirmez.

Kalkınmanın temel rotası ve politikaların koordinasyonu, gelişmekte olan ülkelerde makro planlama ile gerçekleşir. Oysa ki Türkiye''de siyasi iktidar, planlamayı kaldırmış, IMF''nin kur politikasını değiştirmemiştir.

Mevcut durumda dış ticaret politikası yok, sermaye hareketlerinin kontrolü yok, bir istihdam politikası yok. 2020 yılı işsizlik verilerine göre; 15 milyon insanımız mutlak yoksuldur. Dış borçlarda temerrüt riski yüksektir. Kur artışları rezervleri tüketmiştir.

İktisat politikaları iki tarafı kesen bıçak gibidir. Önemli olan bu politikaları ters tarafın kesmeyeceği şekilde uygulamaktır. Yarınlara ait politikaların yoksa yani politikasızlık varsa, bu defa politikasızlığın her iki tarafı da tersten keser. Türkiye''de olan budur.

Asya Şafak Yayınları Tel: (0212) 513 79 00

***

HAFTANIN KİTABI:

Bilim varsa çözüm var

Özlem Aytek, yeni kitabı "Evrenin Gizli Bahçesi" ile okurlarını bilimin sınırsız evrenine doğru heyecan dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Girişinde Albert Einstein''in, "Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür.

Hayal gücü ise her yere" sözüne yer verilen "Evrenin Gizli Bahçesi" bilimsel çalışmaların tam da merkezinde, mantık ve bilimi temel alarak okura soluk soluğa serüvenler yaşatıyor.

Aytek''in akıcı ve sürükleyici üslubunun öne çıktığı kitabın konusu hakkındaki ipuçları şöyle: Günlük bir geziye çıkan üç arkadaş kendilerini beklenmedik bir serüvenin içinde bulurlar.

Yaşlı bir bilgin, serüven boyunca kendilerine eşlik eder. Hedeflerine ulaşmak için üstesinden gelmeleri gereken çözümü zor problemler ve şifreler vardır.

Yepyeni dostluklar kurdukları bu ilginç bilim yolculuğunda zorluklarla baş edebilmek için birlikte hareket ederler.

Altın Kitaplar Tel: (0212) 446 38 90

***

Acılarla dolu gerçek tarih

Tarihi olaylar, edebiyat sanatının en önemli malzemelerindendir.

Tarih, edebi eserlerde ete kemiğe büründükçe nesillerin hafızasına tüm canlılığıyla kazınır, yüreğe dokunur.

Çağlar Yaprakgül, "Kızıl Esaret"te tarihimizin mutlaka anlatılması gereken çok acı bir dönemini, Ermeni çetelerinin Birinci Dünya Savaşı''ndaki mezalimini romanın sınırları içinde tüm canlılığı ile taşıyor.

Ermeni çetelerinin kan donduran katliamları...

Esir kamplarında insanlık dışı zulümlere maruz kalan vatan evlatları...

Bir milletin onurlu ve destansı var olma mücadelesi...

Ve tüm toz duman ortasında yürekte ince bir sızı gibi derinlerde bir aşk hikâyesi...
 

Ateş Yayınları Tel: (0541) 341 89 81

***

KÜTÜPHANEMDEN:

Modern devletin olmazsa olmazı

Anayasa, ülkemizde hemen her dönem tartışma konusu olan meseleler arasındadır. Bülent Tanör''ün "Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri" adlı kitabı anayasa ile millet olarak tanışma sürecimizi derli toplu ele alan bir kaynak eser. 1879''dan başlatılan anayasa maceramız 1980 yılına kadar getiriliyor. Kitabın ilk baskısı 1992''de yapılmış. 1998''de Yapı Kredi Yayınları''ndan yapılan 4. baskısı ise 2 bin adet basılmış. Çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu''ndan yola çıkarak Türkiye''de Ulusal Devletin Kuruluşu ve çok partili rejim başlıkları altında anayasal değişme sorunlarına ışık tutan kitabının önsözünde Bülent Tanör şu görüşleri belirtiyor:

"Anayasa ve anayasacılık, Batı kökenli olgu ve kavramlardır. Bunların temelinde hak ve özgürlük talepleri (Siyasal Liberalizm)  ile parlamentoculuk (Demokrasi) hareketleri yatar. 18. Yüzyıl sonlarında hemen hemen bütün Avrupa yerel meclisler geleneğini yaşatmış, ulusal parlamentolara geçiş sürecine girmişti. Batı dünyasında bu türden bir devrim yaşanırken, Osmanlı İmparatorluğu nasıl bir değişim içindeydi. Üç kısımdan oluşan bu kitap ilkin bu soruya ışık tutmaya çalışmaktadır: Çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu. Bunu izleyen ikinci kısım, Türkiye''de ulusal devletin kuruluşu konusuna ayrılmıştır. Üçüncü ve sonuncu kısım çok partili rejim dönemine ilişkindir.

Kronolojik olarak bu tablo, siyasal yenilenmenin öncülerinden olan III. Selim''in tahta çıktığı yıldan, 1879''dan başlar, bugünkü (1980) anayasal sistemin eşiğine  kadar sürer.

 

                                                                                                                                     (Ahmet Yabuloğlu)