Ankara Kerkük'ten vazgeçmemeli / Dr. Cüneyt Mengü

Ankara Kerkük'ten vazgeçmemeli / Dr. Cüneyt Mengü
Kerkük, Tuz, Kifri ve Musul'un bir bölümünü içine alan ihtilaflı bölgeler dahil IKBY'nin Kuzey Irak'ın neredeyse tamamı üzerinde 25 Eylül'de öngörülen referandumun gerçekleşmesi için geri sayım başladı.

Bağdat, Tahran ve Ankara'nın referandumun yapılmaması için farklı dozlardaki tutumları, şu ana kadar herhangi gerçek bir aksiyon içermemektedir. ABD ve Arap Birliği'nin de kenarda durmaları düşündürücüdür. IKBY ise çok emin adımlarla hareket etmesi bir yerlere güvendiğini göstermektedir. Irak, 1991'den günümüze kadar Irak'ın kuzeyindeki daha doğrusu 1970 yılından beri ABD'nin dayatmasıyla Saddam-Barzani arasında sınırı çizilen bölgeyi gözden çıkarmıştır. Şimdi Bağdat'ın yaygarası Kerkük değil petrolü içindir.

Bağdat lafta referandumu tanımayacağını söylüyor. Neden şu ana kadar parlamentosundan bir karar çıkaramadı?

İran'a gelince, PKK dahil Süleymaniye (KYB) üzerinde etkinliği yüksektir. Kandil'in %70'i İran topraklarında yer alıyor ve İran öteden beri Kürtlerin isyan hareketiyle de iç içedir. 

Ankara'nın tutumu günlerdir ulusal ve uluslararası medyada tartışılıyor. Ankara'dan Barzani'ye "hak ettiği yanıtın verilmemesi" bazı nedenlere bağlanıyor. En önemlisi petrol ve doğalgaz ihtiyacı düşünüldüğünde, Almanya ile de arasını açmaması gerekmez miydi? Irak'ta ikinci İsrail devletinin kurulacağı görüşüne gelince;  Ankara'nın 1948'de kurulan İsrail'i ilk tanıyanlardan olması ve "One Minute" çıkışını da geçiştirebildi. Bir de Türkiye-İngiltere arasında imzalanan antlaşmalardan söz ediliyor. Maalesef bazılarınca bu konu hezeyan ve abesle iştigal olarak nitelendiriliyor.

Öncelikle 5 Haziran 1926 tarihli Türkiye - İngiltere - Irak arasında imzalanan sınır anlaşması, Temmuz 1923'de imzalanan Lozan Barış Antlaşması'nın devamıdır.

Eski Danıştay üyesi Sn. Ali Karamahmutoğlu 19 Eylül 2014 tarihli makalesinde Türkiye'nin Kıbrıs sorunundan haberdar olmadığını, 1950'li yıllarda zor şartlarla karşı karşıya kalan İngiltere'nin Lozan'ın 16. Maddesine dayanarak Türkiye'yi Kıbrıs meselesinin içine çektiği yer almaktadır.

16. Madde ise; "Türkiye Antlaşmada belirtilen sınırlar dışında bulunan topraklar üzerindeki her türlü haklardan ve egemenliğinden vazgeçilmiş olduğunu bildirir ancak, bu toprakların kaderi, geleceği ilgililerce düzenlenmiş ve düzenlenecektir" hükmü yer almaktadır.

Buna göre Türkiye, Musul - Kerkük üzerindeki haklarını Irak devleti lehine feragat etmişse de ancak antlaşmaya göre Türkiye'nin onayı olmadan Musul ve Kerkük'ün statüsü değiştirilemez. Türkiye ile sınırı olan bölgelerde yeni devletler, statüler ortaya çıkamaz.

1991'de Türkiye'nin onayıyla ihdas edilen Güvenli Bölge ile ilgili olarak Ankara Kıbrıs'ta olduğu gibi ABD'yle ortaklaşa garantör sıfatını alabilirdi. Ancak o dönemin Başbakanı garantörlük değil bölgeye hakim olmak istedi ancak yapamadı. 

Ankara için ikinci bir fırsat 2003'te doğdu ancak 1 Mart tezkeresiyle yok edildi. Şimdi de referandumla ilgili görünürde bir strateji oluşturulamadı. Türkiye'nin gizli bir gündemi olup olmadığını bilmemekteyiz. Referandum öncesi veya sonrası İran "Evet" derse Kerkük'te iç savaş çıkabilir. Referandumun bir ucunda en fazla zarar görecek Türkmenler var. Türkmenlerin iradesi dışında Türkmeneli bölgesinin kaderi şekilleniyor. Türkmenler Irak devletinin kurulduğu günden beri hep muhalif cephesinde yer almalarına rağmen Irak'ın toprak bütünlüğünü savundular. Şimdi de aynı politika peşindeler. Türkmenler şu ana kadar Irak Merkezi Hükümeti'nden ne alabildiler? Zaten Kürtler de Türkmenleri küçük bir azınlık olarak görüyorlar.

Referandumdan sonra Türkmenlerin durumu farklı bir boyut içinde cereyan edecek. Artık bölgede yaşamları ve varlıkları nasıl, ne şekilde ve kimin garantisi altında idame edeceği düşüncesi tartışılmalı. Türkmenler eleştiriyi bırakıp mutlaka bir proje üretmelidir.

Türkmeneli Türkmenler için yurt olmasının yanı sıra Türkiye için de stratejik bir öneme sahiptir.