Apart-oteller meskene dönüşüyor

1997 yılı ve ondan sonraki süreç, “Turizm Sektörüne” darbe vuran “apart-otellerin” yapılmasının yolunun açıldığı “milat” olarak kabul edilmelidir. Dönemin hükümet edenleri tarafından (güya turizme katkı sağlayacağı safsatası ile) “turizm mevzuatının hiçbir yerinde görmediğimiz” apart-otel modeli sektöre sokuldu.
Bugünkü hükümet edenlerin iktidar oldukları süreçte dillerden düşürmedikleri “Yerel Yönetimler Yasası” aslında 1997’den itibaren değiştirilmeye ve dönüştürülmeye başlanmıştı. Bütün yönleriyle “Kültür ve Turizm Bakanlığı” nın denetiminde olması gereken “Turizm Sektörü”, belediyelerin verdiği “işletme ruhsatları” ile çalışan “apart-otellerle” zaten değişik bir kimliğe daha o günlerden itibaren büründürüldü.
Belediyelerin kendi kafalarına ve parti yandaşlığına göre verdikleri apart-otel işletme ruhsatları, hiçbir zaman Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “denetimine” tabi tutulmadan (gerçi tutma yanlısı olan hiçbir bakan da bugüne kadar gelmedi) turizm bölgelerinde “mantar”  gibi türetildiler. Yaklaşık olarak Bakanlığın denetiminde olmayan 400 bin civarında yatak kapasitesi bulunmakta.
Ama işin en acı tarafı ise, kendi kayıtlarında bulunmayan bu “belediye ruhsatlı işletmelerde” turistlerin başına bir kaza geldiği zaman, müşterilerini seyahat sigortası ile sigortalayan firmalar, doğrudan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı muhatap almaktalar. Her yıl   “turizm girdilerini” tahmin konusunda mangalda kül bırakmayan anlı şanlı turizm ağababaları her nedense, “turizm tesislerinde meydana gelen kazalardan dolayı yabancılara ödenen tazminatlar hakkında bir laf bile etmezler”.
6-7 yıl gibi kısa bir sürede, turizm sektörüne büyük darbe vuran “apart-oteller” özellikle 2003 yılından sonra bir kez daha gündeme oturdular. Belediyeler tarafından kendilerine  “işletme ruhsatı” verilen bu işletmeler sorumsuzca  “konaklama piyasasının bitirilmesinde”  başrolü oynadıktan sonra, “tadilat projeleri”  ile bir kez daha yapıları değiştirildi. Konaklama girdilerinin azalmasında en birinci sorumlu olan bu işletmeler, konut sektörünün de olumsuz etkilenmesine neden oldular.
Yine Türkiye’nin hiçbir bölgesinde göremeyeceğimiz, bir yatak odası ve bir salondan oluşan konutlara çevrilip, Avrupa’nın en düşük gelir grubunu oluşturan insanlara satıldılar. Önce büyük otellerin müşterilerini paylaşan “apart-oteller” daha sonra konuta dönüştürülüp satılarak, “tatil parasına ev satın alan turistlerin” tamamen turizm sektörü dışına çıkmalarına yol açtı.
Aslında 1990’lı yıllarda başlayan büyük çaplı turizm faaliyetleri sonucunda, turizm bölgelerinde “rant savaşı” ve bu vahşi savaş sonucunda kısa sürede doğallığı yok edilen kıyı bölgelerimizin, “Yerel Yönetimler Yasası” da düşünüldüğü gibi uygulamaya konulduğu zaman, bu bölgelerin durumu “kuzunun kurda teslim edilmesi” deyimi ile açıklanabilir.
Merkezi “devlet otoritesi” olmadan, sadece yöre insanlarının iyi niyetine teslim edilen hiçbir değer uzun süre varlığını sürdüremez.  “Yerel Yönetimler Yasası” sadece turizm bölgelerinin yok olmasını değil, kendisini belediye başkanı olduğu bölgenin “hükümdarı” gibi görecek bir insan tipinin de yaratılmasında etkin bir rol oynayacaktır.
Dileğim, doğaya karşı işlenecek suçların azmettiricisi olacak olan bu yasanın hemen gündemden kaldırılmasıdır. Yoksa ülkemizi çok büyük tehlikeler beklemekte.

Yazarın Diğer Yazıları