Arap Baharı geri mi geliyor?

Arap Baharı geri mi geliyor?
Sudan, 30 yıldır iktidarda olan Ömer El Beşir rejimini hedef alan ve 3 aydır durulmayan protesto gösterileriyle sarsılırken, gösteriler yeni bir Arap Baharı'nın habercisi olarak yorumlandı.

Sudan'da protesto gösterileri, ilk olarak akıllara Kuzey Afrika ülkelerinin "ekmek isyanları" geleneğini getiriyor.

Ülkede gösteriler 13 Aralık 2018'de, Mavi Nil Eyaleti'nin Ad-Damazin kentinde, ekonomik kriz ortamında ekmek fiyatları aniden arttırılınca başladı.

Gösteriler bir hafta içinde Damar, Berber, Karima, Sennar, Gedaref gibi kentlerin yanı sıra başkent Hartum'a sıçradı.

Bu aşamada protestolarda dile getirilen talepler artık sadece ekonomik değil siyasi bir içerik de kazandı.

Özgürlük, adalet, barış, rejim değişikliği ve "devrim" arzusu ifade edilmeye başlandı.

Protestolar 3 aydır sıkıyönetime karşın yayılarak devam ediyor.

Polisin ve zaman zaman maskeli sivil milislerin saldırıları sonucu, 50'den fazla gösterici öldü, onlarca kişi yaralandı, en az 2000 gösterici tutuklandı, tutuklulara işkence yapıldığı iddia edildi.

İsyanlar başladıktan yaklaşık 2 hafta sonra, Sudan Profesyoneller Birliği, Sudan Çağırıyor, Ulusal Mutabakat Güçleri ve diğer muhalefet örgütleri bir araya gelerek bir Özgürlük ve Değişim deklarasyonu yayımladı.

Bu yapılanma fiilen isyanın, ya da kendi deyimleriyle "devrimin" merkezini ve lider kadrosunu oluşturdu.

Ulusal Değişim ve Yapılanma Eş Güdüm Komitesi inisiyatifi adı altında, giderek El Beşir'in Siyasal İslam içinde tükendiğini düşünen kimi önde gelen liderlerin, hatta 1999'a ondan yolunu ayıran, dini lider Dr. Hasan Abdullah al-Turabi'nin takipçilerinin de katılımıyla geniş bir muhalefet bloğu oluştu (Sudan Tribune, Mahmoud Suleiman, 22/02/2019).

Komitesi'nin deklarasyonunda "Bugünkü rejim, ekonomik, siyasi, bölgesel ve uluslararası tecrit edilmişliği içinde, krize bir çözüm getiremez. Bu kriz ancak yeni bir rejimle aşılabilir" ifadeleri yer aldı:

"Ekonomik ve toplumsal çöküşü önlemek için acilen, belli bir program ve öncelikler dahilinde çalışacak, uzmanlardan oluşan geçici bir egemen konsey ve hükümet kurulmalıdır…Bu geçici hükümet hemen barışı sağlamalı ve adil seçimleri düzenlemelidir".

İSYANIN KÖKLERİ ÇOK DERİN

Sudanlı muhalif siyasetçi Yasir Arman'ın, Oxford Üniversitesi Kuzeydoğu Afrika Forumu'nun ve Afrika Çalışmaları'nın davetlisi olarak yaptığı konuşmasındaki "Sudan, uluslaşma, demokratikleşme, sosyal adalet, cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilir gelişme alanlarında çok yönlü bir kriz yaşıyor" saptaması, isyanın köklerinin çok derinde olduğunu düşündürüyor.

Sudan, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Afrika'da bağımsızlığını kazanan ilk ülkelerden biriydi. Ancak Yasir Arman'ın işaret ettiği gibi o günden bu yana ülkede siyasi yaşam büyük oranda baskıcı rejimler altında geçti.

Son olarak parlamenter rejime karşı 1998'de düzenlenen bir askeri darbe ile iktidara gelen Ömer El Beşir ve rejimi, bu baskıcı dönemlerin en uzununu oluşturuyor.

Siyasal İslam'ın Müslüman Kardeşler kanadına ait El Beşir'in 30 yıllık uygulamalarının birikimi ülkeyi bugünkü noktaya getirdi.

El Beşir rejimi Sudan'ı Afrika'da büyük bir güç yapma iddiasıyla, Sudan halkının etnik ve dini çeşitliliğini göz ardı ederek şeriatı dayatmıştı. Sudan bölündü, Güney Sudan ayrıldı.

Halen Darfur, Mavi Nil eyaletleri dahil birçok bölgede savaş devam ediyor. Bu nedenle Sudan'da taleplerden biri de barış ve eşitlik.

Güney Sudan'ın ayrılmasıyla petrol gelirlerinin önlemli bir kısmını kaybeden Sudan rejimi, bir türlü ekonomik istikrarı sağlayamadı.

Rejimin kaynak yaratmak için yaptığı özelleştirmeler, demiryollarında 36 bin, liman işletmelerinde 37 bin iş kaybına yol açmış.

Ülkenin pamuk üretiminin yüzde 65'ini, toplam istihdamın %3'ini sağlayan Cezire Programı'daki özelleştirmeler kırsal yapılarda büyük toplumsal yıkıma neden olmuş.

Bu nedenle Sudan'daki protestolara kırsal nüfustan da yaygın bir katılım olduğu görülüyordu.

Gözlemciler Ömer El Beşir rejiminin en çok kadınların yaşam koşullarını, haklarını, özgürlüklerini aşındırdığı görüşünde.

Bu nedenle, Sudan'da kadınların, hiç beklenmedik bir yaygınlıkta ve heyecanla gösterilere katıldığı görülüyor.

Reuters ajansı, gösterilerden bir ay önce Sudan'ın derin bir ekonomik kriz içinde olduğunu bildirmişti.

Sudan Sterlini, Amerikan Doları karşısında bir ayda % 50'den fazla değer kaybetmişti, enflasyon % 70'e çıkmıştı ve Hartum'da bankaların ATM makinalarında nakit kıtlığı vardı.

Amerikan Washington Post gazetesi, rejimin gıda ithalatının aksamaya başladığını yazıyordu.

Harcamalardan kısarak kaynak yaratmaya çalışan rejim, bu ortamda ekmek fiyatlarını aniden arttırınca gösteriler başladı.

ARAP BAHARI, DEVRİM, TOPLUMSAL HAREKET?

Peki Sudan'da aslında ne oluyor?

Batı'da kimi yorumcular her zamanki acelecilikle, Cezayir ve Sudan'daki gelişmeleri bir araya koyarak, gerçekten ne olup olmadığına bakmadan Arap Baharı benzetmeleri yapmaya başladılar.

Washington Post'a göre, "Arap Baharı gözlerimizin önünde tekrarlanıyor olabilir".

Christian Science Monitor "Arap Baharı geri geliyor"; Foreign Policy "Arap Baharı daha bitmedi" diyor.

Ancak olaylara içerden bakan Yasir Arman, Mubarak Ardal gibi Sudanlı aydınlar ülkede yaşananların "Arap Baharı" olmadığını özellikle vurguluyor.

Öncelikle, Arap Baharı sırasında Siyasal İslam muhalefetteydi, liderlik için mücadele ediyordu. Sudan'da ise Siyasal İslam iktidarda.

İkincisi, Arap Baharı'nın Libya ve Suriye örneklerinden farklı olarak, Sudan "devrimi" barışçıl yöntemlerle, şiddete başvurmadan amacına ulaşmaya çalışıyor.

Sudanlı aydınlar, Arap Baharı'ndan farklı olarak, ülkede protestoların ulusal demokratik güçlerle ve örgütlerle ilişkilerine, belli bir program ve taleplerle hareket eden hareketlerin kurumsal yapıları tarafından yönlendirilmekte olduğuna dikkat çekiyor.

Kısacası Sudan'da Mısır, Tunus, Libya, Suriye gibi ülkelerde yaşananlardan farklı bir durum var.