Araştırma Görevlileri Tam Bir Dert Küpü

Araştırma görevlileri, üniversitelerin olmazsa olmaz temel taşlarıdır. Daha doğrusu üniversitelerin bel kemiğidirler. Onlar olmadan, üniversiteden ve üniversitelerin geleceğinden bahsetmek mümkün değildir. Durum böyle olmakla beraber; araştırma görevlilerinin kadro garantileri yoktur. Büyük bir maddi sıkıntı içerisindedirler. Görev tanımları belirsizliklerle doludur. Bütün öğretim elemanları gibi onların da fikirlerini açıklama hakları bulunmamaktadır. Üniversitelerin ve YÖK’ün karar mekanizmalarında temsil ve söz hakları yoktur.
Bu kişiler genel olarak sorgulayan, eleştiren, alternatif fikirler ileri sürebilen, kişiliği gelişmiş, sağlıklı düşünen genç beyinler olarak algılanır. Olması gereken de budur. Ancak, geçim sıkıntısı içinde kıvranan, her gün üniversiteden atılma korkusu yaşayan ve hatta kadrolarından atılan kişilerden nasıl şahsiyetli duruş, ileri düzeyde fikir ve bilimsel araştırma beklenebilir?

 


***

 


İlmi araştırmalar; rahat, güvenli ve yarınlardan endişenin olmadığı ortamlarda yapılır. Hala bunu anlamamakta ısrar edip görmezlikten gelmenin anlamı nedir? Benden sonrası tufan anlayışının anlamı ve sonucu ülkemizin bilimsel araştırmalarına ne katkısı olabilir ki? Yaşanılan olumsuzluklardan ders almayacak, bunları ortadan kaldırmayacaksak ne diye bilimsel kurullarda ve öğretim üyesi yetiştirme programlarında yer alıyoruz?
Ülkemizde 33/a, 50/d ve ÖYP kadrolarında istihdam edilen üç ayrı araştırma görevlisi statüsü bulunmaktadır. Hepsinin kendine özgü sıkıntıları olduğu gibi, ortak sorunları da geçinememe sorunudur. Nitekim bir araştırma görevlisi, 2,100-2,300 TL arasında maaş alabilmektedir. Bunların ek ders ücretleri bulunmamaktadır. Bu maaşla kira verecek, evli ise çoluk çocuğuna bakacak, mutfak masrafını ve diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak, ayrıca ilmi çalışma için para ayıracak. Bu mümkün mü? Tabii ki hayır!

 


***

 


Bugün, 50/d’de bulunan araştırma görevlilerinin işine sorgusuz sualsiz son verilmektedir. Gerekçe olarak da bir YÖK üyesinin bazı üniversitelere göndermiş olduğu görüş yazısı gösterilmektedir. Görüşte; 25 Şubat 2011 tarih ve 6111 sayılı Af Kanununda düzenlenen, azami öğretim sürelerini gerekçe gösterilerek, 2547 sayılı Kanunun 50/d maddesi kapsamında görev yapan araştırma görevlilerinin, 3 yılda yüksek lisans ve 6 senede de doktorasını tamamlayamayanların görevine son verilebileceği yorumu yapılmaktadır.
ÖYP’li araştırma görevlilerinin öne çıkan sorunları da şunlardır: İmzalatılan kefalet ve taahhüt senedi, yabancı dil öğrenme süresi, evli olanların eş durumu, ÖYP Desteklerinin kullanımı ile ilgili bürokratik engeller başta gelmektedir.
Yeni kurulan ya da gelişmemiş üniversitelere alınan araştırma görevlileri, üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora yapma imkânı bulunmadığından 35. maddeyle gelişmiş okullara gönderilmekte, bunlara ağır, ölçüsüz kefalet ve taahhüt senedi imzalatılmaktadır.  Onları imzalamayan araştırma görevlileri yüksek lisans ve doktora yapmak için gelişmiş üniversitelere gönderilmemektedir. Oralara gönderilmeyen araştırma görevlileri kendi üniversitelerinde angarya işlerle uğraştırılarak akademik eğitim ve yükselmeleri engellenmektedir. Gönderilenlerse başarısız olduğunda, derhal görevlerine son verilerek yüklü senet ve tazminat borcuyla hayatları karartılmaktadır.
Üniversitelerde araştırma görevlilerine imzalatılan taahhüt-kefalet senetleri araştırma görevlilerinin huzur içinde yüksek lisans ve doktora yapmalarına mani olmakta ve onları büyük bir endişe ve bunalıma sürükleyerek başarılı olmalarını olumsuz şekilde etkilemektedir. Araştırma görevlilerine dayatılan hukuksuz mecburi hizmetten kaynaklanan tazminat yükümlülüğü kaldırılarak, gençlerimiz huzursuzluk ve bunalımdan kurtarılmalıdır. 

 


***

 


Unutmamak gerekir ki, araştırma görevlileri ülkemizin genç beyinleridir. Bu beyinleri sağlıklı ve iyi yetiştiremez, önlerindeki lüzumsuz engelleri  kaldırmazsak, sağlıklı ve istenen kalitede olamazlar. Dolayısıyla üniversitelerimiz de sağlıklı ve iyi yetişmiş öğretim üyelerine sahip olamayacaktır. Bunun yegâne sorumluluğu ve vebali bugün yönetici konumunda ve karar alma mekanizmalarında bulunan öğretim üyelerine ait olacaktır.
Üniversitelerimizin birçok fakülte ve yüksek okulunda hat safhada öğretim üyesi açığı bulunuyorken, bazı rektörlerinin 50/d’deki araştırma görevlilerinin işine son verdirmesi, ilim hayatına ve üniversitelere vurulan en büyük darbedir.

 


***

 


YÖK’e ve rektörlere çağrı:
50/d ve ÖYP kadrosunda bulunan araştırma görevlilerini mağdur etmeyin. Bu genç bilim adamlarını üniversiteden atmak yerine; onların insanca yaşayabilecekleri ve bilimsel araştırma yapabilecekleri ortamlar hazırlanması için harekete geçiniz.

Yazarın Diğer Yazıları