Asya bozkırlarında yeşeren medeniyet

Asya bozkırlarında yeşeren medeniyet
Tarih araştırmacısı Egemen Çağrı Mızrak, "Bozkır Kavimleri / M.Ö. VII. Yüzyıldan M.S. VI. Yüzyılın Ortalarına Kadar Batı Türkistan Ve Kuzey Hindistan'daki Bozkırlılar" adlı kitabında, bozkır göçebelerinin Türk olabileceklerine dair güçlü deliller sunuyor.

Tarih araştırmacısı Egemen Çağrı Mızrak, "Bozkır Kavimleri / M.Ö. VII. Yüzyıldan M.S. VI. Yüzyılın Ortalarına Kadar Batı Türkistan Ve Kuzey Hindistan'daki Bozkırlılar" adlı kitabında, soy şecereleri, sosyo-kültürel ve fizik antropolojik yapıları ile genetik işaretlerinin analizleri sonucunda, bozkır göçebelerinin Altaylı ve özellikle de Türk kökenli olabileceklerine dair güçlü deliller ortaya koyuyor. Mızrak, bu önemli araştırması hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:

Batı Türkistan ve Kuzey Hindistan sahaları tarih boyunca Avrasya'nın savaşçı bozkır kavimlerinin ilgisini cezbetmiştir. M.Ö. VII. yüzyıldan başlayarak M.S. VI. yüzyılın üçüncü çeyreğinde vuku bulan Gök-Türk fetihlerine kadar Doğu İran, Toharistan, Soğdiyana ve Kuzey Hindistan coğrafyaları Avrasya bozkırlarının muhtelif atlı-okçu savaşçı kavimleri tarafından hâkimiyet altına alınmıştı. Bunlar arasında en meşhur olanlarını kronolojik bakımdan "Sakalar, Yüeh-chih'ler ve Hunlar-Chionit, Kidarit, Eftalit/Ak Hun" şeklinde sıralayabiliriz. Bazı bilim adamları bu atlı-okçu bozkır kavimlerinin menşeinin Altaylı olduğunu iddia ederken, diğerleri (ki bilim adamlarının önemli bir kısmını oluşturmaktadır) onların Hint-Avrupalı oldukları görüşündedirler. Keyfî ve/veya siyasî bakış açılarıyla motive edilmiş antropolojik ve etimolojik çalışmalar nedeniyle bu kavimlerin kökenleri tartışmalı kalmaya devam etmektedir. At-yetiştiricisi bu göçebelerin kültürel karakteristikleri ve yaşam tarzları en otantik şekliyle günümüz Orta Asya ve Güney Sibirya'nın Türk boylarıyla örtüşmektedir.

Çalışmamızın Giriş'ten sonra gelen II. bölümünde Yüeh-chih'lerin kökenleri ve eski yurtları hakkında bilgi verdikten sonra Hunlara karşı verdikleri amansız mücadele, batıya yaptıkları büyük göç ve Baktriya merkezli olarak kurdukları Kuşan İmparatorluğu'nun tarihini anlatacağız. Bu bölümde ayrıca Hun-Yüeh-chih çatışmasından birinci derecede etkilenen Usunlar ve özellikle de Saka boylarının yaşadıkları göç hareketlerine de değinmekteyiz. III. bölümde Shang ve Chou Hanedanları zamanında Çin "merkezî ülkesinin" kuzey ve batı sınırlarında yaşayan bozkır kavimlerinden, bunların Hunlarla olan soy bağlantılarından bahsederek Türk boylarının kökenlerine ve siyasi geleneklerine dair bazı ipuçları bulmaya çalıştık. IV. bölümümüzde Sasanîler tarafından Kuşan İmparatorluğu'na son verilmesinin ardından, İran'ın doğu - kuzeydoğu bölgelerindeki eski Kuşan mülkleri üzerinde beliren yeni bir atlı-okçu kavmin yani Hunların, adeta geleneksel bir kurgu üzerinden kendilerini Kuşanların varisleri olarak görerek, M.S. IV.-VI. yüzyıllar arasında eski Kuşan İmparatorluğu mirası üzerinde yeşerttikleri yeni devletlerden bahsettik. Bu bölümde Bizans kaynaklarındaki kayıtlardan hareketle, Saka-Massaget-Kermichion-Gök-Türk kavimleri arasında kurulan genolojik akrabalıklara değinmekle beraber, esas

üzerinde durduğumuz konu Ak Hunlar ya da diğer adlarıyla Eftalitler oldu. V. bölümde Avrasyalı bozkır kavimlerinin dış görünüşlerine dair kayıtlara ve antropolojik

özelliklerine dair bazı araştırmalara yer veriyoruz. VI. ve son bölümümüzü ise soy-genetiği araştırmalarına ve konumuzla bağlantılı geçmiş-günümüz milletlerinin genetik akrabalıklarına ayırdık.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

 

***

 

Kurtaramadığımız vatan toprakları

 

Birinci Dünya Savaşı boyunca dahi kaybedilmemiş bu topraklar, Misâk-ı Millî'nin ruhunu, özünü ve sınırlarını oluşturan şehirler arasında yer almaktadırlar. Günümüzde bu bölgede yaşanan acının ve dramın bize öğrettikleri kadar, ilham ve ibretleri de olmuştur. O dönem, Osmanlı toprağı olan Maraş'ta işgale karşı nasıl  Milli Mücadele başladıysa, yine aynı dönem Osmanlı toprağı olan Rakka'da, Haseke'de, Afrin'de ve diğer yerlerde de Milli Mücadele başlamıştı. Enes Demir, "Misak-ı Milli / Yeni Belgeler Işığında Vazgeçilmeyen Topraklar" adlı araştırmasında, bir kısmı ilk defa ortaya konulan arşiv kaynakları ışığında, bugünkü Kuzey Suriye ve bir kısmı Irak topraklarında yer alan şehirlerin, Milli Mücadele döneminde Türk hâkimiyetinde bulunması birçok yönüyle aydınlatıyor. Kitapta cevabı verilen sorulardan bazıları şöyle: *1919'daki Halep mitinginde yaşanan çok önemli olay neydi? *İzmir'in işgaline karşı gerçekleştirilen Sultanahmet mitingi ile Haseke'deki miting arasındaki birebir benzerlik neydi? *1921 yılında Halep'e askerî harekât düzenlemekten neden vazgeçmiştik? *1921 yılında Rakka ve Menbic'i kendi irademizle nasıl terk etmiştik? *Milli Mücadele döneminde Türkmenler, Afrin'i Fransızlardan nasıl almıştı? *Resulayn, Telabyad, El-Bâb ve Cerablus halkı, Osmanlı idaresinden başka idare istememişti! *Irak halkının Osmanlı Devleti'ne olan bağlılığı nasıldı? *Sincar ve Telafer'in Misâk-ı Millî için önemi ne idi? *Türkiye-Suriye sınırı belirlenirken yaşanan önemli olaylar neydi?

Post kitap Tel: (0212) 512 70 20

 

***

 

İbret dolu hatıralar

 

Yahudi Casus Suzy Liberman'ın anılarını, "Atatürk'ün Yasaklanan Kitabı" adıyla yeniden gündeme taşıyan gazeteci yazar Hüseyin Hakkı Kahveci çalışması hakkında şu bilgiyi veriyor:

Suzy Liberman, aslında Ortadoğu coğrafyasının Türk milleti elinden çıkmasına sebep olan derin casusluk mesleğinin kitabını yazmış, Polonya doğumlu Yahudi kadın casus. Osmanlı'nın Filistin'i kaybetmesinde başrol oynamış isimlerden ve bu esnada yaptıklarının askeri strateji ve istihbari güvenlik açısından, Atatürk tarafından Türk milleti adına tekerrür etmesin diye 1935 yılında tüm subay ve astsubaylara kitap olarak dağıtılmıştır. Bu olaylar yaşanırken Mustafa Kemal Atatürk, Süveyş Kanal Muharebe'sinde Osmanlı ordusunu komuta ediyordu. İşte mağlubiyeti getiren sonuç belliydi. Nili Yahudi yerel istihbarat örgütü, İngiliz ordusuna Osmanlı ordusunun geri planı hakkında bilgi aktarıyordu. Kudüs bu yüzden kaybedilmişti. Bu tarihsel arka planın tanığı Mustafa Kemal Atatürk, bu kitabı tüm subaylara dağıtılmasıyla kalmamış, Siyonist İsrail devletinin kuruluş sürecinde, 1937 yılında şunları söylemek durumunda kalmıştı:

"Şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için, İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız."

 

Ulak Yayınları Tel: (0212) 527 29 26

 

***

 

KÜTÜPHANEMDEN:

Milletimizin itici kuvveti

 

Türk milliyetçiliğine yaptığı ilmi ve fikri  katkılarıyla Türk kültür tarihine değerlikatkılarda bulunup bu alanda yüzlerce öğrenci yetiştirmiş olan merhum Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu'nun yayınlandığı yıllarda büyük alaka gören bir kitabından söz etmek istiyorum. Muhtevasındaki fikirler ve tespitlerin bugün de geçerliliğini koruduğu kitabın adı: Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri. Kafesoğlu Hoca'nın uzun yıllar süren araştırmasının bir ürünü olan kitap 1969 senesinde 1000 Temel Eser dizisinin 22. kitapı olarak yayımlanmış. 36 başlık altında topladığı çalışmasını Kafesoğlu Hoca şu sözlerle noktalıyor:

"Milliyetçilik, basit bir duygu ve yalnız geleneklere bağlılık meselesi değil, doğrudan doğruya içtimai gerekçelerden kaynak alan ve sosyal hayatın bütün cephelerindeki belirtileri kesin çizgilerle tesbit edilmişbir fikir sistemidir. Buna göre hem ilimdir, hem de insan topluluklarının mütemadi gelişme hassasına uygun olarak, dinamik bir karaktere sahiptir. Türk milliyetçilik prensipleri de Türk milli gerçeklerinin ortaya koyduğu içtimai dinamizmin ilmi neticelerinden başka bir şey değildir. Bundan dolayı, Türk milliyetçiliği Türk milleti var oldukça yaşayacak ve milletimizin medeni hamlelerinde biricik itici kuvvet olacaktır. Ancak fikir sistemlerinde prensiplerden fedakarlık caiz olmadığından, Türk milliyetçisi, Türk milliyetçiliği prensiplerine tamamen uymak ve hayatını ona göre tanzim etmek mevkiindedir."  (A.Y.)