ATATÜRK VE ANKARA -1-

ATATÜRK VE ANKARA  -1-
İşe ülkenin Doğusunda, Doğu sınırından başladım. Sonunda Ankara’da durdum

esat-atalay-001.jpg
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, basının doğru ve dürüst bir şekilde yayın yapmasını, gazetecilerin de gördüklerini ve bildiklerini samimi bir şekilde yazmalarını isterdi. Gazetecileri sofrasından eksik etmez, yurt gezilerine çıktığında yanlarında götürür, verdiği demeçlerin gazetelerinde halka duyurmalarına vesile olmalarını isterdi. Bu gazetecilerden (Önce Yenigün, daha sonra Cumhuriyet gazetesinin sahibi ve Anadolu Ajansının kuruluş fikrini ortaya atan)Yunus Nadi’ye, Atatürk’ün 7 Nisan 1924’te verdiği ve 7 Mayıs 1924’te Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan demeci aktarıyoruz:

   Ankara’dan İstanbul’a gitmekte olduğumuz sırada ilk sözlerimiz dört yıl önce geldiğimiz Ankara ile dört yıl önce bıraktığımız İstanbul ve bu iki şehrin şimdiki durumları üzerinde olmuştur. Bu konuda Gazi’nin sözlerinin aslına çok sâdık kalmasına özellikle özenerek işte yazıyorum:

-Doğrudur, az zamanda çok aşama. Kuşku yok. İstanbulumuz güzeldir, ancak Ankaramız bütün eksikliklerine rağmen, daha az güzel değildir. Onu özellikle bizler biliriz, değil mi? Ayrıca fazla olarak şimdi Ankara, devletimizin merkezidir de. Gerçekte Ankara, durumu nedeniyle, merkezî yönetim için çok ilgi çekici ve güven verici bir noktadadır. Bu nedenle benim kararlarım, hareketlerim ve girişimlerim üzerinde doğal olarak etkilerini göstermiştir. Gerçekten işe ülkenin Doğusunda, Doğu sınırından başladım. Sonra daha Batıya gelmek zorunluluğunu duydum. Sonunda Ankara’da durdum ve ülke işlerini, milletin arzusu doğrultusunda yönetmek için başka yere gitmeye gerek duymadım. Türkiye’nin ve Türk milletinin ve Türk milleti yararına işlerin en sağlam savunmasının da ancak Ankara’dan olabileceği olaylarla da belirginleşmiştir. En zor şartlar içinde, en az hazırlıklı olduğumuz hâlde en büyük darbelerin tersine çevrilebilmesinin en güçlü nedenleri arasında Ankara’nın coğrafî yeri de vardır.

Sarsılmayan inanç

Ankara’nın doğal konumu ve coğrafyasına değer katan bir yön daha vardır: Ankaralılar en acı ve kötü günlerde millet her taraftan çeşitli araçlarla zehirlenirken Ankaralılar, ülke ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelen girişim konusundaki inanç ve güvenlerini bir an olsun sarsmamışlardır.

Ankara’ya ilk kabul olunduğum gün, sadece bir vatandaş; milletin bir bireyiydim. Hiçbir sıfatım, yetkim ve unvanım yoktu. Böyle olmakla birlikte Ankara ve çevresi çocuklarıyla, kadınlarıyla, yaşlılarıyla birlikte Ankara şehrinden Dikmen tepesine kadar bütün ovayı doldurmuş ve beni karşılamıştır. İstasyondan hükümet dairesine kadar uzayan caddenin iki tarafı eski Türk giysileri giymiş, bıçakları ve tabancaları ellerinde Ankara gençleriyle dolmuştu.

 Bu gençler ve onlarla birlikte bütün halk: “Yurdu ve milleti düşmandan kurtarmak için hepimiz ölmeye hazırız, emrinizi bekliyoruz” diye bağırıyorlardı.

O zaman Ankara istasyonu yabancı subay ve askerlerinin işgali altında bulunuyordu. O güne kadar Ankaralıları ölü ve Ankara’yı bir yıkıntı alanı sanan bu yabancılar, bu yüce gösteri karşısında ilk endişelerini göstermekten kendilerini alamamışlardır.