ATATÜRK VE GERÇEK LİDERLİK -3-

ATATÜRK VE GERÇEK LİDERLİK -3-
Olumsuz durumlarda sukunetini zaferde de kontrolünü kaybetmezdi

esat-atalay-001.jpg
Fakat; fiziksel ve ruhsal cesareti kadar, gerçekçi bir karakter sahibi de olan Mustafa Kemal Paşa, “...askerliğin icaplarına uyalım...” demiş ve bu cüretli kararı vermiştir. Aslında bu karar, gerçekçi ve ileri görüşlü bir komutanın, askerî dehası örneklerle kanıtlanmış bir önderin sağlam durum muhakemesine dayanıyordu. Atamızın bu durum muhakemesindeki değerlendirme, askerlik tarihimizde eşsiz bir örnek teşkil eder. Nitekim, Bağımsızlık Savaşımızın hayatî önemde bir dönüm noktasını oluşturan Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos-13 Eylül)’nin başarı ile sonuçlanması, Atatürk’ün kararının doğruluğunu kanıtlar.

Olumsuz durumlarda sükûnet ve itidalini kaybetmeyen Atatürk, zafer sırasında da kişisel kontrolünü yitirecek bir lider değildir. Çünkü, gerçekçiliği, gereğinden fazla coşkuya kapılarak sağduyudan uzaklaşmasına engeldir. Bu hususu da bir örnekle vurgulayalım. Bağımsızlık Savaşımızın “Kesin Sonuçlu Safhası”nı oluşturan 1922 yılında, 30 Ağustos Başkumandan Meydan Muharebesi’ni zaferle sonuçlandıran Mustafa Kemal Paşa, takip harekâtı sırasında (31 Ağustos-18 Eylül), Çanakkale Boğazı kesimini tutmakta olan ve Türk Ordusu ile ciddî bir çatışmaya hiç de istekli görünmeyen, ama durumu kurtarmaya çalışmaktan da geri kalmayan İngiliz Kuvvetleri ile çarpışmayı göze alarak, daha sert bir tutum izleyebilirdi. Öyle yapmadı. Sadece, Boğazlar doğrultusunda ileri harekete devam ederek, gücünü göstermekle yetindi ve ilk uzlaşma eğilimini gördüğü zaman, ordularını durdurdu. Çünkü; asıl savaşı, Türk Bağımsızlık Savaşı’nı kazanmıştı. Amacı, artık, yeni savaşlar peşinde koşmak değil; barışı, “ülkeye uygarlık, kalkınma ve çağdaşlaşma sağlayacak barışı” kazanmaktı, kazandı da... Atatürk’ün bu tutumunda gerçekçi ve caydırıcı bir strateji ve devlet adamı hâkim kişiliği göze çarpar. Bu hâkim kişiliği, tanınmış İngiliz tarihçi Bernard Lewis’in şu değerlendirmesinde belirgin şekilde görebiliriz. “... (Lozan Antlaşması ile) Türkiye, I. Dünya Savaşı’nın yenilmiş devletleri arasında tek olarak, kendi perişanlığından ayağa kalkmayı başardı ve galipler tarafından kendisine dikte edilen barışı reddederek, kendi şartlarının kabulünü sağladı.... Askerî savaş kazanılmıştı. Milliyetçiler’in siyasal programı başarılmış, uluslararası bir antlaşma ile kabul edilmişti. Bundan sonra ne yapmalı idi? Mustafa Kemal, gerçek büyüklüğünü, işte bu soruya verdiği cevapta göstermiştir.

Bu nokta, Türk gazeteci Falih Rıfkı Atay’ın Mustafa Kemal ile Enver Paşa arasındaki bir karşılaştırmasında iyi belirtilmiştir: “Enver’in niteliği cüret, Mustafa Kemal’in niteliği ise uzak görüşlülüktü. Mustafa Kemal, 1914’te Harbiye Nazırı olsaydı, Devlet’i I. Dünya Savaşı’na sokmazdı. 1922’de Enver Paşa İzmir’e girmiş olsaydı, o hızla döner, Suriye ve Irak üstüne yürür, kazanılanı da kaybederdi”.