Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

Atatürk ve Kur’an

Nüzulünden günümüze kadar yapılan Kurân tercüme ve tefsirlerinin en mükemmeli olarak Türkiye’de ve dünyada kabul edilen Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın tercüme ve tefsiri büyük Atatürk’ün girişimi ile gerçekleşmiştir. Tercümeyi Mehmed Âkif tefsiri ise Hamdi Efendi yapacaktı. Mehmed Âkif’in Mısır’da Üniversite hocası olarak bulunduğu yıllarda yaptığı tercümeler peyderpey Ankara’da Diyanet’e gönderiliyordu. Bu tercümelerin tefsirini yine aynı şekilde Elmalılı Hamdi Hocaefendi yapıyordu. Daha sonra Atatürk’ün bu tefsir ve tercüme işinin aslını Meclis kürsüsünden açıklaması da vardır. O’nun sıkı takibi sonucunda dokuz büyük cilt halinde Diyanet tarafından yayınlanan büyük tesfirin başında Atatürk’e teşekkür vardır. Aynı vaziyette yine cumhuriyetin ilk yıllarında ondört cilt halinde yayınlanan Sahihi Buhari de yine Atatürk’ün himmeti ile gerçekleşmiştir. Türkçe’mizde bu muazzam eserin başkaca ve bütünüyle yapılmış yeni tercümeleri de yayınlanmıştır. Amma yine Mehmed Âkif merhumun en yakın arkadaşlarından Ahmed Naim’in başlayıp Prof. Kâmil Miras’ın tamamladığı tercümesi olan ondört ciltlik külliyat en güzel tercümesidir. Atatürk bu durumu da yine Meclis kürsüsünden millete açıklamıştır. Yani bütün bu büyük ve muazzam işin yönlendiricisi, takipçisi ve maddî ve manevî destekçisi o büyük adam olmuştur.


Rakı masalarında tefsir mi yapılır mış?
Geçtiğimiz pazar günü Akşam’da uzun bir makale yayınlayan Gürkan Hacır bu duruma da değindiği yazısında Mehmed Âkif’in de damadı olan Ömer Rıza’nın tefsirini rakı masalarında kafayı çekerek yaptığını nakleder. Ben de bir nebze bu konuda bilgi sahibiyim. Ömer Rıza Bey’in eşi rahmetli Cemile Doğrul abla ile hemen her hafta sonu konuşurduk. O zamanlarda bir zat böyle bir laf sarf etmişti. Cemile abla zevcinin yirmi yıl gibi uzun bir zaman dilimi içinde tamamladığı bu tercümeyi Aksaray’daki evlerine kapanarak başlayıp bitirdiğini söylerdi. Nitekim bu eserin başındaki uzun mukaddimede Ömer Rıza da bunu kaydeder. Orada aynen şöyle bir ifade yer alır; “Yirmi senelik tetkik, ve tebebbü hayatının bir semeresini irfan kütüphanesine ibda ederken...” Burada kayda değer bir durum vardır: bu eser dört defa basılmıştır. İlk tabın tarihi 1934’dedir. Yani eserin bu ilk tabı yapılırken Atatürk ve Ömer Rıza’yı teşvik eden Mehmed Âkif Bey hayatta idiler. Mehmed Âkif, Atatürk’ün isteği ve desteği doğrultusunda Mısır’da tercümesini yapıyordu. 1925 yılında kendisine avans olarak verilen yirmi lirayı daha sonra iade etmiştir. Amma bir hayli tercümeyi yaparak Ankara’ya göndermiştir. Bu tercüme bitirildiği halde yayınlanmamış olmasına rağmen yine damadı Ömer Rıza tarafından 1930’larda Mehmed Âkif Bey’in yaptığı tercümelerden bir bölümü kendisinin de sahipleri arasında bulunduğu Yüksel Yayınevi tarafından “Kur’andan Ayetler” adı altında ve Mehmed Âkif Ersoy imzası ile yayınlanmıştır. Âkif Bey’in sağlığında yayınlanan bu  “Kuran’dan Ayetler” tercümeleri Sebilürreşad ve Sırat’ı Müstakim dergilerinde yayınladığı tercümelerdir. Bu derlemeleri ihtiva eden ve daha sonraları başkaları tarafından toplanıp yayınlanmış on ayrı eser vardır. Bu densiz çevrelerin Atatürk devrinde Kur’an yayınının yasak olduğu hususundaki söylemlerinin de ne kadar kasıtlı olduğunu gösteren bir durum, sözünü ettiğimiz Ömer Rıza’nın önce tek büyük ciltlik Tanrı Buyruğu tercümesinin daha sonraki yıllarda iki büyük cilt halinde üç kere basıldığını, bunların ilk baskılarının da Atatürk’ün sağlığında 1934, yılında yapıldığını kaydedelim. Mehmed Âkif’in yaptığı meal tercümesinin macerasına başka bir yazımızda temas edeceğiz. Çünkü bu konuda da kimsenin bilmediği birinci elden edinilmiş araştırılmış bilgilere sahibim. Ayrıca bütün bunları geniş hacimli bir kitap halinde yayınlayarak millete mal edeceğim. Burada belge olarak Atatürk’ün sağlığında ve ölümünden beş yıl önce yayınlanan Ömer Rıza Doğrul çevirisinin birinci sahifesinin fotokopisini veriyorum. Atatürk zamanında Kur’an’ın yasak olduğunu söyleyenler acaba ne diyecekler?  

Yazarın Diğer Yazıları