ATATÜRK’ÜN CEPHELERDE VERDİĞİ DÖRT EMİR

ATATÜRK’ÜN CEPHELERDE VERDİĞİ DÖRT EMİR
ATATÜRK’ÜN CEPHELERDE VERDİĞİ DÖRT EMİR

Verdiği ölüm emrine, askeri gözünü kırpmadan itaat etmiştir

Verdiği ölüm emrine, askeri gözünü kırpmadan itaat etmiştir

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hiç şüphesiz büyük bir lider, eşsiz bir devlet adamı ve dünyanın yetiştirdiği ender askerdi. İşte dünyanın saydığı bu büyük kumandan, savaş meydanlarında Türk ve dünya tarihini etkileyen 4 önemli emir vermiştir. Öyle ki bu emirler Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirlerken aynı zamanda kurtuluşu da getirmiştir. Şüphesiz bu Mustafa Kemal’dan başkasının verebileceği bir emir değildir... O öyle bir kumandandır ki, verdiği ölüm emrine, askeri, gözünü kırpmadan itaat etmiştir. Hele Çanakkale muharebeleri sırasında verdiği “Ben size taarruz değil, ölmeyi emrediyorum” emrini veren bir başka komutan dünya harp tarihinde yoktur. Öyle bir komutan olmadığı gibi, kendisine verilen ölme emrini bir an bile tereddüt etmeden, kelimei şehadet getirerek yerine getiren, tek düşüncesi vatanın kurtulması, kendisinin de şehitler katına yükselmesi olan Mehmetçik’ten başka bir asker, Türk milletinden başka bir millet de bulunamaz. Verdiği ikinci ölüm emri de Sakarya Meydan Muharebesi sırasında verdiği “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemeyeceği” emridir...
Kumandan ve asker birleşince neler yapmaz. İşte Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya Meydan Savaşı’na ilişkin anlattığı bir anısı bunun en büyük örneği;
Tepe, düşman ateşinin odaklaşan yoğunluğu ile âdeta yanardağ manzarası veriyor. Oradaki yetersiz kuvveti durmaksızın desteklemek gerek. Şuradan gelen beş yüz, buradan yetişen bin kişilik kuvvetlere daima tepeyi gösteriyordum. “Asker! Bak şu tepeye; gördün mü, işte oraya!”  diyordum. Askerler bir tepeye, bir silâhlarına bakarak koşuyorlar, tepeye çıkıyorlar ve ateşin içinde kayboluyorlardı. Bu ısrarımızın bu kadar cesur ve yılmaz bir kahramanlıkla desteklenişi, tepeyi bizde bıraktırdı. Bu sonuç, o gün için olağanüstü büyük bir önem taşıyordu. (1931)
Komutası altındakilere ölmeyi emredebilen, savaş meydanlarında cesetlerin üzerinden atlayarak dolaşabilen bir askerin, bir koyunun kesilmesine bakamadığını görerek şaşırabiliyoruz. O muhteşem insan, savaş meydanlarının gözüpek cengaveri, Mustafa Kemal Atatürk konuğu olan İran Şahı Rıza Pehlevi ile seyahati sırasında bir alay karargâhının temel atma töreni esnasında bir koyunun, temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman, müdahale eder ve kendileri gittikten sonra koyunun kesilmesini ister. Bu duruma şaşıran İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında şu konuşma geçer:
Atatürk: Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur.
Şahinşah: Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe meydanları?..
Atatürk: Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir...
İşte asker, işte komutan, işte insan Atatürk...
Ve Türkiye Cumhuriyetinin Onuncu Yıldönümü kutlamalarında verdiği nutukta; yüzyıllarca unutturulmak istenen Türk milletini büyük millet olarak, bütün medenî alemin az zamanda bir kere daha tanıyacağını ve “Ne mutlu Türküm diyene” sözüyle belleklere kazıdığına şahit oluyoruz. (Devam edecek)